1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. ‘Yalansız’ bir şarkıyı bestelerken
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

‘Yalansız’ bir şarkıyı bestelerken

A+A-

Ledra Palas yolunda yürüyorum. Gece erken iniyor şehre. Gök uçsuz bucaksız, yerde barikat. Sonbahar kokuyor yapraklar. Dikenlerini topraktan göğe kusan yıkık ev halen savaşı yaşatsa dahi Dayanışma Evi yüzümü ışıkla yıkıyor.
Ön bahçeden sesler geliyor, çok dilli.
O gece “Birlikte” belgeselinin gösterimi var sanırım.
Geçen hafta izlemiştim, Kıbrıslı Ermeniler içimizi acıtıyor.
“Kırıp kalpler durağı” demiştim, 60’lı yılların mayhoş sokaklarına.
Yüzleşiyoruz yeni yeni.
Daha yüzleşecek çok öykü var.
Ada’m yarım, ada’m kederli...

***

Ledra Palas barikatından bizi almaya Kıbrıslı Rum üniversite öğrencisi gençler gelmiş.
Türkçe öğreniyorlar. Ve o gece bizim için gönüllü şoförlük yapıyorlar.
Üç araba yetiyor hepimize.
“Merhaba, benim ismim Maria” diyor.
Kormacitli...
Ve Mehmet Kansu hocamız Ferit Edgü’nün öyküsünü anlatıyor.
Tepeleri tırmanıyoruz sabırla...
- “İşte deniz Maria...”

***

Kıbrıslı şair Fikret Demirağ’ın kitap tanıtımına gidiyoruz.
HETEROTOPIA yayınları Niyazi Kızılyürek öncülüğünde nefes nefese bir üretimle Kıbrıs barışına kitaplar adıyor.
Bu sayede Demirağ’ın şiiri ülkesinin diğer diliyle buluşuyor.
Zeytine yeniden aşılanıyor, köklerimize sımsıkı tutunuyor ve biraz daha sevdalanıyoruz kendi dillerinde ana yurda…
“Kökler ve Toprak: Acılı Bir Yurt için” ismiyle yayınlanan kitapta, Fikret Demirağ şiirlerinden önemli bir seçki var, hem Rumca hem de Türkçe.

***

“Dil”in toplumları ayırıcı bir etki gösterdiği Kıbrıs gibi coğrafyalarda, “çeviri” eserler çok daha önem kazanıyor.
Çevirmen Anthi Karra'dan şairler Tamer Öncül ve Kiriakos Eftimiu'ya Kıbrıslı yazar örgütlerinin başkanlarından Niyazi Kızılyürek'e tüm konuşmacılar çevirinin önemini ve çok daha fazla desteklenmesi gerektiğini anlatıyor.
Ve elbette Fikret Demirağ şiiri konuşuluyor...
“Gazetecilik Ocağı” salonu tümüyle dolu, çoğu Kıbrıslı Rum sanatseverler.
Geceye katılanlar genelde yaşı ileri, Kıbrıs'ın acılarına tanıklık etmiş insanlar.
Gençler de var. Hepsi tanıdık simalar.
Elbette Emine Demirağ bizlerle, ‘hüzün ana’ gözleriyle bakıyor.
Demirağ'ın şiiri okunuyor Rumca, salonda ‘çıt’ yok, kalabalık adeta bulutların üzerinde geziniyor.
Bir başka dilde dahi olsa ahengine kapılıyoruz dizelerin...
Tamer Öncül alıntılar yapıyor, Fikret Demirağ’dan…
“Bak, yapay düşler üretiyor boyuna düş satıcıları, ve her yalanın bir alıcısı bulunur, insan üretmezse kendi yalansız şarkısını...”
Kendi şarkımız için gülümsüyoruz inadına…
(Kitap güneyde satışa sunuldu, önümüzdeki günlerde, kuzeyde de kitapçılarda olacak.)

kitap-006.jpg

acili_yurt.jpg


Bir cinayetin anatomisi

Girne’de bir ‘cinayet’ olmuştu.
Gazetecilikte henüz yeniydim.
Bir kadına önce tecavüz edilmiş, ardından öldürülmüştü.
Tüyler ürperten bir fiildi.
Epeyce yaşlı bir kadındı.
Sevilen biriydi.
Bir başına yaşıyordu.
Olay yerine gitmiştik.
Birisi “Terbiyesizler, ahlaksızlar, utanmazlar” diye bağırıyor, ortalığı birbirine katıyor, cinayet mahalline gelenlerin duygularına dokunarak, ortak öfkeye ses veriyordu.
Katil o çıktı!

***

Siyasette ve toplumsal yaşamda çok sık görüyorum bunu.
En fazla bağıranlar, en kusurlular arasından çıkıyorlar bazen.
Sesiyle kendini örtüyor.
Suçunu bastırıyor.
Kendi ayıbını görünmez yaparak, “ortak öfke”ye oynuyor.
Sisteme yükleniyor.
Siyasete yükleniyor.
Gündeme yükleniyor.
Kendine saklıyor.

***

‘Ortak öfke’yi yanlarına alarak sesini yükseltenlerin bir kısmı, tam bir ‘gürültü’ içinde öylesine ustalıkla silikleştiriyor ki yanlışlarını!
Böylece “haksızlığın” çok olduğu bir girdapta binlerce “haklı” çıkıyor karşınıza!
Giderek büyürken mağduriyetler, bu bozuk düzenin dişlileri hep “ak pak” kalıyor.

***

Gözümüzüm içerisine bakarak “kendilerinin de sorumlusu olduğu” nice adaletsizlik için başkalarını suçlayanlar öylesine bir psikolojik duvar örüyorlar ki, kimseler “senin rolün ne olacak” diyemiyor!
Büyük bir “eşitsizlik” kanlar içinde yerde yatarken, etrafına toplanmış kalabalık avazının çıktığı kadar bağırıyor.
- “Terbiyesizler, ahlaksızlar, utanmazlar.”
Ne acı ki bağıranların çoğu katil (!)

sark_expresi.jpg


Notlarım

-Yurttaşlık verilmesi gereken “istisnai” TC yurttaşı en önce doktor Canan Karatay olmalı!
“Kuyruk yağı ve kuzu döşü” bu kadar çok övdüğü için!

 

-İzzet İzcan başkanın son seçim anketleri sonrasında yaptığı yoruma gülümsedim.
"Biz böyle algı oyunlarına alışığız" diyor.
Duyan da her seçim dönemi anketlerde baraj altında kalıp, sonrasında 'gümbür gümbür' Meclis'e girdiğini sanacak!

 

-Gece kulübünde ‘kadın satan’ adam tutuklanmış!
Yani bu gece kulüplerinde ne yapıyorlar sanıyordunuz.
Serhat İncirli’nin dediğinden;
“Gece kulüplerinde fuhuş mu yapılıyor?
Oysa ben gece kulüplerinde cıncırakların olduğunu ve erkeklerin bu yerlere gidip, çarpışan otomobilciklere binerek eğlendiklerini sanıyordum!”

 

-Şaka gibidir, KKTC!

-Face’te dondurulmuş hesapları siliyorum.
Yenileri için yer açmak gerekiyor!

-Seçim geldi mi, hemen bir laf devreye girer: ‘Yeni yüzler.’
Yüzden önemlisi beyin ve yürek aslında...
Ve bir de OMURGA !

Bu yazı toplam 1929 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar