1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Unutmadan Bağışlamak? Bir Öneri*
Unutmadan Bağışlamak? Bir Öneri*

Unutmadan Bağışlamak? Bir Öneri*

Unutmadan Bağışlamak? Bir Öneri*

A+A-


Hakan KARAHASAN
hakan.karahasan@gmail.com

Giriş
Kıbrıs’ta bağışlama politikaları üzerine kuramsal olarak yazılmış çalışmaların halen istenilen düzeyde olmadığını iddia etmek, herhalde “büyük” bir söz sayılmaz. Her ne kadar 2003 yılında sınır kapılarının açılmasından hemen sonra hareketlenen çalışmalar olsa da, aradan geçen yıllarla birlikte bunlar, beklentilerin aksine, yavaşlayarak, neredeyse durma noktasına gelmiştir. Lakin, hemen belirtmek gerekir ki, bağışlama politikaları üzerine çalışmaların büyük bir çoğunluğu kuramsal olmaktan çok, toplumlararası işlenen suçlar ve bu suçlardan dolayı bireysel olarak yapılan özür dileme eylemlerinden öteye geçememiştir. Bu yazı, Fransız filozof Jacques Derrida’nın “Bağışlama Üzerine” adlı yazısından hareketle, özellikle sınır kapıları açılmadan önceki durumu inceliyor olsa da, görülecektir ki, aradan geçen yıllar boyunca, ne yazık ki, konu ile ilgili olarak çok da fazla birşey değişmemiştir.

Bazı Çalışmalar
Bağışlama üzerine yayımlanmış bazı çalışmalara bakıldığında, 2003 yılında Andreas Paraschos’un önce Genç TV’de bir televizyon programında Kıbrıslı Rum halkı adına Kıbrıslı Türkler’den özür dilemesi ve kendisine yöneltilen tepkiler üzerine o dönem Politis gazetesinde “Evet Söyledim ve Pişman Değilim” başlığı ile yazmış olduğu yazı dikkat çekmektedir. Ardından, Sevgül Uludağ’ın (2005) adanın her iki tarafındaki kayıp yakınları ile yapmış olduğu röportajlardan oluşan İncisini Kaybeden İstiridyeler kitabı ile Tony Angastinioitis’in (2005) Yeşil Hatta Sıkışıp Kalmak adlı belgeseli ve belgesel sürecini anlattığı kitabı, bireysel anlamda yapılan çalışmalara yönelik ilk örnekler olarak adlandırılabilir.

Bunun dışında, Ari Sitas, Dilek Latif ve Natasa Loizou (2007) tarafından yayımlanan ve referandum sonrası dönemde uzlaşma, birlikte yaşama ve bağışlama üzerine yapılan çalışma, zamanında konu üzerine yapılmış önemli bir ampirik çalışma olarak göze çarpmakla birlikte, daha sonra, benzer çalışmaları istenilen oranda görmek pek mümkün olmamıştır. Ayrıca, yine PRIO raporu olarak Umut Bozkurt ve Christalla Yakinthou tarafından geçmişteki şiddet olaylarının nasıl çözümlenebileceği üzerine yapılan bir çalışmada, hakikat komisyonları ve bunların Kıbrıs’ta nasıl hayata geçirilebilecekleri konusu tartışılmıştır.

Bağışla(yama)ma?
“Bağışlama Üzerine” adlı çalışmasında, bağışlama kavramının ne olduğunu tartıştığı yazısında Derrida (2005), ‘bağışlamayı bir çılgınlık’ olarak addederken, öte yandan ancak bu çılgınlığın bağışlama olabileceğini, başka bir deyişle saf bağışlama denilebilecek bir kavramı ortaya atarak, bağışlanabilecek olayların zaten bağışlanabileceğini, bunun da uzlaşmaya giden yolda önemli bir araç olduğunu vurgulamaktadır. Başka bir deyişle ifade edilecek olunduğu takdirde, bağışlama eyleminin kolay bir şekilde ölçülemeyeceğini belirten Derrida, tam da bu yüzden, bir yandan ‘bağışlama sınırsızdır’ derken, diğer yandan ise önemli bir paradoksa işaret etmektedir: Eğer “bağışlama, yalnız bağışlanamaz-olanı bağışlar” ise (Derrida, s. 44), o zaman hangi eylemin bağışlanabilir, hangisinin bağışlanamaz olduğunu kim, nasıl belirleyecek? Hatta, eğer ortada bir bağışlanabilir ve bağışlanamaz olan var ise, o zaman hangi kıstaslara göre, neyi nasıl bağışlayabileceğiz?
Derrida’nın bu soruya cevabı bir paradoks içerse de önemli: Bağışlayabilecek olan bireyin bizzat kendisidir. Diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse, birşeyin bağışlanabilir olup olmadığını belirleyen kişinin kendisidir. Yazıda, başka birisinin yaşam öyküsünden verdiği bir örnekte bir bireyin ‘sadece ben bağışlayabilirim’ demesini örnek verirken, var olan soruna da vurgu yapıyor: Bağışlamayı bağışlama yapan bağışlanamaz olanı bağışlayabilmektir. Ve ‘saf bağışlama,’ ancak kendisini sunmadığı zamanda, bağışlama üzerinden herhangi bir egemenlik kurulmadığında bağışlamadan bahsedebiliyoruz. Derrida’ya göre:
Kurban suçluyu “anlar” anlamaz, onunla fikir alışverisinde bulunur bulunmaz, konuşur konuşmaz, anlaşır anlaşmaz, uzlaşma sahnesi ve bununla da, bağışlama dışında sıradan olan her şey bu sıradan bağışlama başlar. Bağışlamamı dileyen, ancak kendisini anladığım ve beni anlayan birine “Seni bağışlamıyorum” desem bile, o zaman bir uzlaşım süreci başlamıştır; üçüncü araya girmiştir. Ancak, bu saf bağışlamanın sonudur (s. 59).

Derrida’nın söylediği noktadan hareket edildiği takdirde, diyalog sürecinin başlamış olması, aslında uzlaşım sürecinin de başlangıcıdır ve geçmiş ile uzlaşmak istiyorsak, tarafların, bir şekilde, birbirleri ile aynı düzlemde olup, konuşmaları gerekmektedir. Böylece, ‘üçüncünün araya girişi’ sonucu oluşmaya başlayan uzlaşma, unutmayı değil ama diyalog sürecini başlatması bakımından önemlidir. Başka bir deyişle, ‘kurbanın suçluyu anlar anlamaz’ bağışlanamaz olanı bağışlama durumundan uzlaşma durumuna geçilmektedir. Bu da, uzlaşmanın taraflar açısından kalıcı olması için gerekli bir durumdur. Farklı bir şekilde söylenecek olunursa, her ne kadar paradoks olsa da, Derrida’nın tabiriyle, bir çılgınlık olan bağışlamak, bağışlanamaz olanı bağışlamak, uzlaşmaya giden yolda önemli bir adımdır.
Konu ile ilgili yakın zamanda yapılan bir başka önemli çalışma örneği olarak, Niyazi Kızılyürek’in (2015) Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi gösterilebilir. 1958’de yaşanan olayların anlatıldığı kitapta Kızılyürek, bir yandan geçmişte yaşanan ve bir şekilde hasıraltı edilen olayları incelerken, yaşanan olayları, tarafları karşı karşıya getiren bir araç olarak kullanmak yerine, diyalog ve uzlaşma dilinin oluşması yönünde ele aldığı görülmektedir. Aslında Kıbrıs’ta buna benzer örneklerin çoğalması gerekmektedir; çünkü sadece diyalog kurulması sayesinde taraflar bir tek kendilerinin ‘kurban’ olmadıklarını, herkesin yıllar süren sorunun ‘kurbanları’ olabileceğini ve her iki tarafın da insanlık suçları işlemiş olduklarını anlayabilecektir. Böylece, uzlaşmak için ille de geçmişi unutmak gerekmemektedir. Ondan daha önemli olarak aynı dili konuşmak gerekliliği, ileride kurulması arzulanan ortaklık için büyük bir önem arz etmektedir.

Not
* A Levinasian Reading of Cypriot Poetry: Nationalism as Other, and Its Role in Seleected Works of Mehmet Yaşın, Neşe Yaşın and Faize Özdemirciler adlı yüksek lisans tezimin bir parçası olan bu yazının özet bir versiyonu, ilk olarak 2004 yılı Haziran ayında Ex-iparhis dergisinde (s. 12-15) Yunanca olarak yayımlanmıştır. Buradaki versiyon ise, yayımlanan versiyon temel alınarak yapılan kısaltma ve bazı eklemeleri içermektedir.

Kaynaklar
Ari Sitas, Dilek Latif & Natasa Loizou (2007). Prospects of Reconciliation, Co-Existence and Forgiveness in Cyprus in the Post-Referendum Period. PRIO Cyprus Centre Report, 4. Nicosia: PRIO Cyprus Centre.
Jacques Derrida. (2005). “Bağışlama Üzerine.” Bağışlama ve Kozmpolitizm. Çev. Ali Utku & Mukadder Erkan. İstanbul: Birey Yayıncılık, s. 37-69.
Niyazi Kızılyürek. (2015). Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi. Lefkoşa: Heterotopia.
Sevgül Uludağ (2005). İncisini Kaybeden İstiridyeler: Kıbrıs’ta Kayıplar, Toplu Mezarlar, Ölümün Kıyısından Dönenler. Lefkoşa: İKME-BİLBAN.
Umut Bozkurt & Christalla Yakinthou (2012) Legacies of Violence and Overcoming Conflict in Cyprus: The Transitional Justice Landscape. PRIO Cyprus Centre Report, 2. Nicosia: PRIO Cyprus Centre.

Bu haber toplam 3262 defa okunmuştur
Gaile 373. Sayısı

Gaile 373. Sayısı