1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Tüm Avrupa’da Kürtaj hakkı için! Avrupa Çağrısı
Tüm Avrupa’da Kürtaj hakkı için! Avrupa Çağrısı

Tüm Avrupa’da Kürtaj hakkı için! Avrupa Çağrısı

Bütün Avrupa ülkelerinde kadınların kürtaj ve sağlık hakkının Avrupa’da eşitlik için temel haklar olarak tanınmasını talep ediyoruz.

A+A-

Feminist Atölye (FEMA)
 feministatolye@gmail.com

2014’te İspanyalı ve 2016’da Polonyalı kadınların örnek mücadelesinden esinlenerek ve bütün Avrupalı kadınlarla dayanışma içinde; kadın haklarının, kadınların kendi bedenleri üzerindeki kontrol hakkının, bütün Avrupa ülkelerinde kadınların kürtaj ve sağlık hakkının Avrupa’da eşitlik için temel haklar olarak tanınmasını talep ediyoruz.

Bugün; Avrupa’da kürtaj hakkı her ulusal hükümetin kendi yetki alanında.

Kürtaj hakkı İrlanda ve Malta’da tamamen yasakken, Macaristan ve Polonya’da ciddi şekilde sınırlanmaktadır. Ayrıca, kürtaj hakkının yasal olduğu bir çok ülkede de sınırlamalarla kısıtlanmaktadır. İtalya’da doktorların özel vicdan sartı ile, Yunanistan ve Bavyera’da yeterli/gerekli hastane koşullarının bulunmaması, Fransa’da kürtaj yapılan merkezlerin kapatılması, hastanelerin yeniden yapılandırılması ve yetersiz sağlık çalışanı sayısıyla, ve bütün ülkelerde gerici, muhafazakar hükümetlerin seçilmesiyle.

Bir kez daha tekrar ediyoruz ki:
➢ Kürtaja erişim haktır
➢ Kürtaj kişisel bir tercihtir- benim bedenim, benim kararım
➢ Kürtaj yapılan merkezlerin ve aile planlama merkezlerinin her yerde herkesin erişebileceği şekilde olabilmesi için finansal kaynaklar tahsis edilmelidir
➢ Toplumun tüm kesimlerine hitap eden bilgilendirme kampanyaları yürütülmelidir
➢ Tüm kadın ve erkeklere bilerek ve net kararlar verebilmeleri için cinsellik eğitimleri verilmelidir
➢ Kürtaj işlemi ve ilgili tüm işlemler konusunda mesleki eğitim tüm sağlık çalışanlarının temel eğitimlerinin parçası olmalıdır
➢ Sağlık çalışanları için özel vicdan şartı kaldırılmalıdır. 
 ➢ Kürtaj için yasal süre sınırlaması Avrupa’nın şu an varolan en ileri standartlarına göre düzenlenmelidir ve devletler kürtajın kriminalize edilmesini tamamen ortadan kaldırmalıdır.

Güvenli ve Yasal Kürtaj için Uluslararası Gün olan 28 Eylül’de (2017) her ülkenin talep ve kadın haklarına saygıda Avrupa uyum yaklaşımını ortaya koyan Avrupa çapında eylemliliklerin örgütlenmesi çağrısında bulunuyoruz.


Kıvırcık Keziban

Nereye doğru gidiyoruz?

Bundan 25 yıl önce, Ankara’da oruç tutmadığı için sorgulanan bir genç, yemek sırası beklediği için yargılayıcı gözlerle sınıfından dışlanınca, umursamamayı başarıp dimdik durabilecek gücü kendisinde bulmuştu. Bunun kaynağı,  doğduğu, yaşadığı yerde (Kıbrıs’ta) böyle bir toplumsal yapının olmaması, aldığı eğitimin evrensel bakışı kucaklayan, bilgi esaslı yapısındandı.

Kimse, bir diğerinin inancını yargılama hakkına sahip değildir. Bu,  inanç özgürlüğüne, de sığmaz, insanların özel hayatına da.

 Kişinin hayatındaki  tercihleri tamamen kendisine özeldir ve ne bir siyasi amaca ne de maddi menfaate göre yönlendirilemez ve zorla  belli bir inanca mecbur edilemez.

Bugünlerde böyle düşünenlerin sayısı  Kıbrıs’ta kaç kişi kaldı acaba?  Yıllar önce gündemimize gelmeyen dini konuların, bugünümüzün manşetlerinden inmeyeceğini, o zamanlardaki çocuklar bile  rüyalarında görse inanmazlardı. 

Okullarda verilen din derslerinin içeriği konusundaki tartışmaların ateşi henüz sönmeden, Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin gündemi dolduran yazılarının mürekkebi  kurumadan, sessiz sedasız  ama hızlı bir şekilde adamızın en büyük liselerinden birinin park yerinde açılan tarikat binasını sadece izlemekle yetinmek zorunda kalmak inanın ki çok acı. Ne öğretmenlerin itirazı, ne gelen yetkililerin incelemesi, bu binayı kapatmaya yeterli olmadı. Bir lisenin giriş kapısında, “ bedava çorba” tabelasını asan ve kendi reklamını yapar gibi mürid toplama yöntemlerini bu gençlerin üzerinde uygulayan bu kişilere neden engel olunamıyor? Nereden alıyorlar bu gücü? Eğitim binalarının kapısını aralamaya çalışan bu kişileri nasıl durdurabiliriz?

Artık kendimize gelip henüz gelmemiş yaz sıcaklarının rehaveti üzerimize çökmeden sesimizi çıkarmaya başlamalıyız. Göz göre göre, hükümetin  hazırlayıp süsleyip tasarı diye öne sürdüğü yasaları meclisten geçirmesini seyretmeyi bırakmalıyız. Bunu yapabilecek rahatlığı ve kendine güveni bile bulamaması gerekirken, tekliflerin sınırı ve sayısı daha da artarak sıralanmaktadır. Kendileri adına devredilecek araziler, akrabalara yapılan kıyaklar, SİT alanlarını korumak yerine satışını düzenlemek gibi çok “etik ve  ülkenin kanunları çerçevesinde”  izlenen bir devlet politikası ile, daha nice inanılmaz örnekler var sıralanabilecek.  

 Ancak, bu olaylar aklımızı kurcalarken, meclise gelen tasarılara artık hiç de şaşırmamamız gerektiğini kendimize hatırlatmamız lazım. Türkiye’nin uzantısı olarak kendi kararlarını verebilme becerisinden uzak hükümet yetkililerinin, bu topluma uyumsuz daha ne kadar maddeyi gündeme taşıyacaklarını çok merak ediyoruz. Bünyemize uymayan daha ne kadar eğretiliği bize yamamaya çalışacaklarını da   merak ediyoruz… Hayır !  Aslında hiç merak etmiyoruz. Hiç de  bu örneklere yenilerinin eklenmesini istemiyoruz.

Bu yaşananlara seyirci kalmayarak verdiğimiz tepkilerin büyümesi umuduyla bu satırları yazıyoruz sadece..

Yüksek Yönetim Denetçisi (Ombudsman) tarafından hazırlanan, “okullarda öğrencilere veya velilere bir tercih hakkı sunmadan sünni mezhebine yönelik zorunlu din eğitimi verildiğine” dair ifadelerin yer aldığı rapora,   Anayasa’ya göre “Devlet’in tüm dinlere eşit mesafede olması gerektiği” ifadesinin altını çizerek, evrensel bir dünya bakışını sunmaya yönelik Anayasa ifadesinin dikkate alınmasını şiddetle tavsiye ederiz.


Bu yaz nerede yüzmeyi  planlıyorsunuz ?

Çevre sorunları,  doğal dengeyle oynanan ve bedellerinin çok büyük zararlarla insanlığa döndüğü  insan kaynaklı sorunlar zinciridir. Yurt dışından gelen yatırımcılara peşkeş çekilen sahil şeritlerinde meydana gelen tahribat,  deniz kirliliğinden sahil çöplüğünün doğuşuna kadar uzanan  zararlı ve düzeltilmesi zor  sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.

Siyasal çıkarların, statü ve rant kazanma hırsının bitmediği bir düzen içerisinde yaşamlarını mutlu, mesut ve cepleri dolu olarak yaşayan bazı bilindik siyasetçilerimizin, çevre gününü kutlarken ön saflarda yer alıp ağız dolusu konuşmalar yapmaları çok dikkat çekicidir. Hava kirliliğinden, sahil temizliğine, endemik bitkilerin korunmasından, ses kirliliğine kadar her konuda konuşmaların yapıldığı bu günde,  söylenen sözlerin,  icraatlarla nasıl denk düşmediğine bir  kez daha şahit oluyoruz.

“Gençlere çevre dersi veriliyor ” diye lise müfredatına eklenen çevre dersini  meclis kürsüsünden övünerek anlatan ilgili bakana, öyle bir dersin , yıl içerisinde tek bir gün bile sınıflarda okutulmadığını,   gençlerde çevreye duyarlı bir algının, okullardaki  bilinçli öğretmenler tarafından  düzenlenen faaliyetler sayesinde oluşturulmaya  çalışıldığını, ayrıca belirtmek isteriz.

Ne sahillerin elden çıkarılışında, ne de  bu bölgelere yapılan yatırımlarda, ada ekonomisine  ya da çevrenin gelişmesine duyarlı bir taraf bulunmamaktadır.  Bunlar, tamamen şahsi ve ticari kazanç amaçlı yapılan, çevreyi gözetmeyen çıkarcı peşkeşlerdir. Ceplerine giren paraları harcayacak  yaşanılabilir bir ada kalmadığında,  bu zeki şahısların, çöplük olmuş sahillerin, lağıma bulanmış deniz kıyılarının neresinde yüzüp keyif alabileceklerini çok merak ediyoruz.

Yıllardan beri süregelen ganimet dağıtma düzeninin getirdiği doğal davranış rahatlığıyla, “ yağma hasanın böreği”  misali ülkenin sahillerini dilim dilim dağıtabilme hakkına sahip değilsiniz. 


MOR KİTAPLIK

vook.jpg

İnadına Canlı

Kadınlar, Ekoloji ve Hayatta Kalma (Vandana Shiva) 

Bütün halklar ama en çok kadınlar, dünyanın her yerinde bağımsızlıklarının temelini sarsan ve doğayı bir yaşam kaynağı yerine meta olarak gören politakalara karşı direnmekteler. Vandana Shiva'ya göre bu bir tesadüf değil. Shiva bu kitabında, kadınların ve doğanın özünü değersizleştirip sömüren düşünce yapılarını apaçık ederken, dişil bir dünya bilgisinin eksikliğini hisseden herkese ellerinden düşüremeyecekleri bir kaynak sunuyor. Sorunları sıralamakla da kalmıyor, öneriyor:

- Küreselleşme yerine yerelleşme ve bölgeselleşme
-Saldırgan tahakküm yerine şiddetsizlik
- Rekabet yerine eşitlik ve karşılıklılık
-Doğanın ve barındırdığı türlerin bütününe saygı
-İnsanların doğanın efendileri olarak değil, parçası olarak kavranması
-Üretimde ve tüketimde biyoçeşitliliğin korunması

 

 


 

Bu haber toplam 2707 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 422. Sayısı

Gaile 422. Sayısı