1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Toplumsal iyileşme sürecine katkıda bulunmak için bir araya geldik…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Toplumsal iyileşme sürecine katkıda bulunmak için bir araya geldik…”

A+A-

“Zorla Kaybetmeler ve Kayıpları Haritalamak” atölye çalışmasına katılan Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği Eğitim ve Araştırma Programları Koordinatörü Dr. Alaettin Çarıkcı, deneyimlerini anlattı:

27-28 Ocak 2017 tarihlerinde Hafıza Merkezi (Truth Justice Memory Center), Columbia Global Centers Amman ve İstanbul ile Columbia Üniversite’si İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü işbirliğiyle İstanbul’da ‘Zorla Kaybetmeler ve Kayıpları Haritalamak’ adlı bir atölye çalışması düzenlendi. Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği’nin Eğitim ve Araştırma Programları Koordinatörü Dr. Alaettin Çarıkcı da bu atölyeye katılıp  Kıbrıs’taki kayıp şahıslar ve toplumsal bellek üzerine bir sunum gerçekleştirdi.

Dr. Alettin Çarıkcı’dan İstanbul’daki bu önemli atölye çalışmasındaki izlenimlerini, sayfamız için kaleme almasını istedik. Çarıkcı şöyle yazdı:

Kıbrıs’ta 1974’ten bu yana bir bellek savaşı sürüyor

“Akademik çalışma alanı olarak bellek çalışmalarını seçmemde birçok etken rol oynamıştı. Bunların başında bellek çalışmalarının bireysel ve toplumsal hatırlama ve unutma süreçlerini incelemesi en öncelikli nedendi. Hatırlama sürecini analiz etmek aynı zamanda unutma süreçlerinin de farkında olmayı gerektirdiği için sosyologlar, tarihçiler ve kültürel antropologlar belleği araştırmak için geçmiş kadar, güncel bağlam ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi de dikkate almak zorundadırlar.

Geçen hafta sonu İstanbul’da katıldığım atölye çalışması da bu tezi destekler nitelikte bir buluşmaydı. Irak Kürdistan’ından Rusya’ya, Suriye’den Cezayir’e kadar bir çok sivil toplum örgütü çalışanları ve kayıp yakınları bu olguyu konuşulabilir bir konu haline getirmek ve toplumsal iyileşme sürecine katkıda bulunmak için bir araya gelmişlerdi.

Suriye gibi hali hazırda savaşın ve kayıpların devam ettiği, Cezayir gibi hukuksuzluğun meşru kılındığı ülkeler dışında, kayıp şahısların hatırlanması ve gelecek nesillere aktarılması olgusu çoğu katılımcı için ivedilikle ele alınması gereken bir konuydu. Özellikle Lübnan için kayıp şahıslardan bahsedildiğinde bellek konusunun gündemden düşmemesi, Kıbrıs örneğinde de olduğu gibi etnik kimliğe dayalı çatışmaların şiddet ve katliamlara neden olması ve bu olayların güncel bağlamda hatırlanma ve kurgulanma biçimiyle ilintiliydi.

Bellek çalışmaları, tarihin bireysel yaşanmışlıklar yoluyla yeniden gözden geçirilmesine olanak sağlar. Kıbrıs’ta iki farklı toplum tarafından kayıp şahıslarla ilgili olarak ulusal tarih anlatısına dahil edilen birçok olay farklı gruplar ve bireyler tarafından değişik biçimde yorumlanmaktadır.  BM ara bölgenin kuzeyinde ve güneyindeki Kıbrıslılar için yerelde öğrendikleriyle kamusal alanda deneyimledikleri arasında farklılıklar mevcuttur. Bunun birincil nedeniyse kuzey ve güneydeki ‘toplumsal bellek mühendisliği’dir.

Hatırlama ve unutma özellikle Kıbrıs’ta bireysel olduğu kadar sosyal ve politik bir sürece de işaret eder. Örneğin güneydeki ‘Kayıp Şahıslar için Aziz Alexander Kilisesi’ ve kuzeydeki ‘Taşkent Şehitliği’ buna örnek olabilecek hafıza mekanlarının başında geliyorlar. Kıbrıslılar arasındaki kayıp şahıslara dair toplumsal belleğin bu mekanlar üzerinden oluşturulduğunu ve  bu anıtların ulusal bir bellek yaratma ve sürdürme çabalarını desteklediklerini söyleyebiliriz. Burada iki toplumun beraber yaşayabileceği bir gelecek yaratma çabalarına ters düşen olguysa, bu hafıza mekanlarının indirgemeci ve basitleştirici ayrımdan kurtulamamalarıdır. Bu mekanlarda hatırlamaya kazandırılmak istenen şahıslar seçici bir tavırla kuzeyde sadece Kıbrıslı Türk kayıplarken, güneyde sadece Kıbrıslı Rumlardır. Bu sessizleştirme politikaları ulusal söylemlerin de ötesinde bir hatırlama pratiğini en aza indirgese de, ziyaretçiler farklı okumalar ile bu anlatılara direnebilirler. Bu bağlamda Kıbrıs’taki üç oluşum toplumsal hafızanın tazelenmesi adına umut taşımaktadırlar.

sevg-003.jpg

‘İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Katliam ile Savaş Kurbanları İnisiyatifi’ adadaki bu ortak acının beraberce sahiplenilmesi ve kayıp şahısların etnisite temelli bir yaklaşımdan çok, iki toplumlu işbirliğiyle ele alınması adına büyük bir boşluğu dolduruyor.  ‘Kayıp Şahıslar Komitesi’ Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum bilim insanlarının, antropologların, osteologların, psikologların ve arkeologların ortak acıların sarılıp yeni bir Kıbrıs’ın temellerinin atılması adına büyük bir rol oynuyorlar. Son olarak ‘Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği’ tarafsız ve multiperspektif tarih eğitimi ve tarih araştırmalarına odaklanan çalışmalarıyla ulusal söylemlerin ötesinde ortak bir hatırlamanın da var olabileceğini gözler öne seriyor. Derneğin ‘Kayıp Şahıslar Üzerine Tarihsel Düşünme: Öğretmen Kitabı’ seti öğretmenler ve öğrencileri kayıp şahısları nasıl hatırlamaları gerektiği sorusuyla ve kayıplar ile onların kaybolmalarına neden olan çatışmanın bıraktığı mirasla nasıl başa çıkmaları gerektiği üzerine düşünmeye yönlendirirken geçmişle yüzleşmenin olumlu temel olgularına değiniyor. Araştırmacı-gazeteci Sevgül Uludağ’ın Kıbrıs’ta kayıplara dair yapmış olduğu çalışmalar eğitim setinin belkemiğini oluşturmaktadır…”

 


BASINDAN GÜNCEL

 

“Müslüman ve Yahudi çocukların protesto fotoğrafının hikayesi…”

 

ABD'de Başkan Donald Trump'ın bazı ülkelerin vatandaşlarının ABD'ye girişine dair getirdiği kısıtlamalara karşı düzenlenen gösterilerde çekilen, babalarının omuzlarına çıkmış Müslüman ve Yahudi çocukları gösteren fotoğraf sosyal medyada hızla yayıldı.

Müslüman baba üzerinde "Empati" yazan bir döviz taşırken, Yahudi babanın elinde "Bunu daha önce gördük. Bir daha asla. Yahudiler yasağa karşı" yazan bir döviz vardı.

Chicago Tribune gazetesinin fotoğrafçısı Nuccio DiNuzzo tarafından çekilen ve ilk olarak gazetenin fotoğraf servisinin Twitter hesabından paylaşılan fotoğraf, 16 binden fazla kez yeniden paylaşıldı.

Gazetede yer alan habere göre, Pazartesi günü Chicago'daki O'Hare Havaalanı'nda çekilen bu fotoğrafın sosyal medyada çok konuşulmasının ardından iki baba, önümüzdeki hafta ailelerini, barışı kutlamak için bir akşam yemeğinde buluşturmaya karar verdi.

CNN'in aktardığına göre Müslüman baba Fatih Yıldırım, Türkiye'den 2002'de ABD'ye gelmiş ve Trump'ın seçim döneminde göçmenlerle ilgili açıklamaları üzerine geçen yıl ABD vatandaşlığı için başvuruda bulunmuş.

Fatih Yıldırım, 7 yaşındaki kızı Meryem'i yorulduğu için omzuna aldığını söylüyor.

Aynı anda Haham Jordan Bendat-Appell, 9 yaşındaki oğlu Adin'in protestoyu daha iyi görebilmesi için onu omuzlarına alıyor.

Ve böylece bir Müslüman ve bir Yahudi çocuğun etkileşiminin göründüğü fotoğraf ortaya çıkıyor.

Adin, "Nefrete burada yer yok" yazılı bir döviz taşıyor, Meryem'in dövizinde ise "sevgi" yazıyor.

Jordan Bendat-Appell "Herşey çok çabuk oldu" diyor.

Pazartesi günü protestoyu takip etmesi için görevlendirilen gazetenin 25 yıllık foto muhabiri DiNuzzo, iki çocuğun hemen dikkatini çektiğini söylüyor.

DiNuzzo "'Bu gerçek olamayacak kadar iyi' diye düşündüm. Bir tarafta Müslüman bir çocuk, diğer tarafta Yahudi bir çocuk ve babası, çok tatlı çocuklar. Bu fotoğrafın önemli olacağını biliyordum" diyor.

DiNuzzo, pankartta yazanları görüntüleyebileceğinden emin olamamış ilk başta. Ama iki baba konuşmak için birbirlerine döndüklerinde pankartta yazanları fotoğraflayabilmiş.

 

'Barış için birlikte çalışabiliriz'

Illionis eyaletindeki Schaumburg kentinde bir dükkan işleten Yıldırım, göçmenlere yardımcı olmaya çalışan gönüllü avukatlara kurabiye getirmek için eşi ve dört çocuğu ile havaalanına geldiğini anlatıyor.

"Onlara buradaki gerçek kahramanlar olduklarını söyledim" diyor Yıldırım ve avukatlar eşinin yaptığı çikolatalı kurabiyeleri yerken onlar da protestoya katılıyor.

Yıldırım, "Yahudiler ve Müslümanlar arasındaki gerilimi biliyorum. İnsanlar birbirimizden nefret ettiğimizi düşünüyorlar. Ama biz kavga etmiyoruz. Yan yana geldiğimizde normal sohbetler edebiliyoruz. Barış için birlikte çalışabiliriz" diyor.

 

'Tarihten ders çıkarılmalı'

Bendat-Appell ise oğlunu haftalık yüzme dersinden sonra inandıkları için ayağa kalkmanın ne demek olduğunu anlaması için protestoya getirmiş.

Bendat-Appell anne ve babasının Yahudi soykırımı sırasında bir dönem kamplarda kaldıklarını ve hayatta kalmayı başardıklarını anlatıyor.

New York'taki Yahudi Maneviyatı Enstitüsü'nde hahamlık yapan Bendat-Appell, tarihten ders çıkarılması gerektiğine inanıyor.

"Geleneklerimiz bugünün dünyasında harekete geçmek için tarihin hatırlanması konusunda açık" diyor.

(BBC – 1.2.2017)

Bu yazı toplam 2190 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar