1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Susuz Demokrasi (1)
Susuz Demokrasi (1)

Susuz Demokrasi (1)

Susuz Demokrasi (1)

A+A-


İrfan Çelik
irfanvcelik@gmail.com

Suyun hukuğunun sona erdirildiği bir ülkede, demokratik bir yaşam olabilir mi?
Suyunu yönetemeyen bir hükümet, ülkesini yönetebilir mi?
Kuzey Kıbrıs’ta suyu kim yönetecek?

Üç sorunun da cevabı TC-KKTC Su Temin Antlaşmasının giriş kısmında ve 1. maddesinde saklı. Gelin, kamuflajı birlikte kaldıralım.
Antlaşma, giriş kısmından başlayarak üzerinde mutabakat sağlanmış olan esas hususun suyun (mevcut/yerel kaynaklar dâhil) “KKTC sınırları dâhilindeki işletimi, dağıtımı, kullanılan suyun toplanması, arıtılması ve zirai maksatla kullanılması dâhil bir bütün halinde yönetimi” olduğunu çok net bir şekilde ifade ediyor ve KKTC Hükümeti’nin “suyu biz yöneteceğiz” iddiasını çürütüyor.

Doğadaki yaşamın ve ekonomideki üretimin ikame edilemez ve kullanılması zorunlu emtiası olan su, bu özelliği ile kamusal bir niteliğe sahiptir ve kamudaki herkese eşit ve adil bir şekilde eriştirilmesi hem fiziksel hem de fiyat bağlamında kamusal bir görevdir, KKTC Meclisi’nin ülke yönetim sorumluluğunun ayrılmaz bir parçasıdır. Su olmadan hayat, hayat olmadan toplum, toplum olmadan yönetilecek bir ülke düşünülemez.
KKTC Anayasası’nın ilk cümlesi, “Kıbrıs Türk halkı egemenliğin kayıtsız şartsız sahibidir” diyor. Egemenlik, bir toprak parçası üzerindeki kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir.  Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir.  Egemenlik, aynı zamanda bir devletin ülkesi ve uyrukları üzerindeki yetkilerinin tümünü ifade eder. Meclis, parlamento, egemen bir halkın kendisine verdiği yetkileri başkalarına devredemeyeceği gibi; başkaları ile paylaşamaz da.

Halkın, Meclis’e verdiği kural koyma gücü; yani yetki; başka bir devlete veya şirkete veya kişiye devredilemez. “KKTC’ye götürülecek suyun, gerektiğinde mevcut kaynaklarla desteklenerek, “bir bütün halinde yönetimi” hususunda Antlaşmanın giriş kısmında KKTC ve TC Hükümetleri tarafından varılmış olan mutabakat egemen bir halk olan Kıbrıs Türklerinin Cumhuriyet Meclisi’ne vermiş olduğu yönetim yetkisinin, KKTC Meclisi tarafından kısmen veya tamamen TC Hükümeti’ne veya özel bir firmaya devredildiğinin veya Kıbrıs Türklerinin Cumhuriyet Meclisi’ne vermiş olduğu yönetim yetkisinin, KKTC Meclisi tarafından kısmen veya tamamen TC Hükümeti ile veya özel bir firma ile paylaşıldığının açık kanıtıdır. Bu gerçek KKTC Anayasası’nın ilk cümlesi olan, “Kıbrıs Türk halkı egemenliğin kayıtsız şartsız sahibidir” ifadesi ile tam bir tezat teşkil etmektedir.

Antlaşmanın giriş kısmında, “...Türkiye’den KKTC’ye götürülecek suyun, gerektiğinde mevcut kaynaklarla desteklenerek,...” cümlesindeki “gerektiğinde” ve “mevcut kaynaklar” ifadesi  işbu antlaşmanın, daha giriş kısmından başlayarak ‘hukuksal’ bütünlük içermediğinin; ve kasıtlı olarak her okuyanın kişisel yorumuna göre değerlendirilebilecek bir içerik ile tasarlanmış olduğunun kanıtıdır.

“Gerektiğinde” kelimesi, doğada ikame edilemeyen, sağlıklı yaşayabilme ve yeterli beslenebilme bağlamında yaşamsal öneme sahip, kamusal nitelik taşıyan suyun tedarik sözleşmesinde asla yer almaması gereken ve hukuksal anlamı olmayan yanıltıcı bir kelimedir. İster mevcut/yerel kaynaklardan elde edilen, ister Türkiye’den temin edilen su olsun; akıllı insanların yönettiği bir ülkede suya her zaman gerek vardır. Antlaşmanın giriş kısmında “gerektiğinde” kelimesinin kullanılmış olmasının esas amacı, mevcut/yerel su kaynakların yönetiminin ‘özel’ firmaya devredileceğinin kamufle edilmeye çalışılmasıdır.
Tam da bu nedenle, antlaşmanın giriş kısmında “...Türkiye’den KKTC’ye götürülecek suyun, gerektiğinde mevcut kaynaklarla desteklenerek,...” cümlesinde kullanılmış olan “mevcut kaynaklar” ifadesinin işbu antlaşmanın Madde 4’deki TANIMLAR kısmında tanım açıklaması yoktur! Tanımlamaların yapıldığı Madde 4’de “mevcut kaynak” yerine “yerel su” ifadesi kullanılmış ve yerel su “KKTC’de bulunan yer altı ve yer üstü su kaynakları” olarak tanımlanmıştır.

Sonuç olarak, “mevcut kaynaklar” da, “yerel su” da “KKTC’de bulunan yer altı ve yer üstü su kaynakları”nı ifade ettiği halde, hukuksal bütünlüğü bozan, kavram kargaşasına ve farklı yorumlara imkan yaratan kelimelerin daha antlaşmanın giriş ve tanım kısımlarından başlayarak  kullanılması ve Suyun Yönetimi ile ilgili Madde 7’de ki “İdare, suyun yönetilmesi, su ihtiyacının planlanması ve tahsisinde temin edilen su ile yerel suyu bir bütün halinde değerlendirir” cümlesindeki  “temin edilen su ile yerel su bir bütün halinde değerlendirilir” ifadesi hariç;  işbu antlaşmanın tümünde sürekli olarak “temin edilen su” ifadesinin kullanılması; Kıbrıs Türklerini su gibi yaşamsal öneme sahip bir emtianın temininde, kasıtlı olarak yanıltmaya çalışan, hukuksal bütünlükten yoksun, çelişkilerle dolu, sürekli olarak ihtilaflara neden olacak şekilde kötü hazırlanmış kusurlu bir antlaşma (defective contract) ile karşı karşıya bırakmıştır. Kusurlu antlaşmalar genel hukuk ilkeleri kapsamında uygulanamaz, yürürlüğe konamaz nitelikte (non-enforceable contract) antlaşmalardır.
Söz konusu Antlaşmanın 1. maddesi antlaşmanın amacını anlatırken gizlenmeye çalışılan esas hedefi ve hukuksal eksiklikleri de gözümüze sokuyor; eğer doğru şekilde okuyabiliyorsak!

Madde1
Amaç
İşbu Anlaşma’nın amacı, temin edilen suyun etkin ve verimli bir şekilde yönetimi ve işletilmesinin sağlanarak, KKTC’nin içme-kullanma suyu, zirai sulama suyu ve atıksu arıtma ihtiyacının, uluslararası standartlar ve çevreye saygı esasları temelinde karşılanmasını sağlayacak hukuki bir çerçeve oluşturmaktır.

KKTC Hükümeti’nin “suyu biz yöneteceğiz” iddiası doğru olmuş olsa idi,  Madde 1’de ki “temin edilen suyun etkin ve verimli bir şekilde yönetimi ve işletilmesinin sağlanarak...” cümlesindeki ‘yönetimi’ kelimesi Antlaşma metninde yer almamış olacaktı.
Suyun yönetim sorumluluğunun, “İşbu Anlaşma’nın amacı, temin edilen suyun etkin ve verimli bir şekilde yönetimi ve işletilmesinin [taraflar tarafından] sağlanarak,  ...”  cümlesindeki ‘yönetim’ kelimesi ile işbu antlaşmanın AMAÇ kısmına konulmuş olması, egemen bir halk olan Kıbrıs Türklerinin Cumhuriyet Meclisine vermiş olduğu yönetim yetkisinin, KKTC Meclisi tarafından kısmen veya tamamen TC Hükümetine veya özel bir firmaya devredildiğinin; veya Kıbrıs Türklerinin Cumhuriyet Meclisine vermiş olduğu yönetim yetkisinin, KKTC Meclisi tarafından kısmen veya tamamen TC Hükümeti ile veya özel bir firma ile paylaşıldığının açık kanıtıdır. Bu gerçek KKTC Anayasası’nın ilk cümlesi olan, “Kıbrıs Türk halkı egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi dir” ifadesi ile tam bir tezat teşkil etmektedir.

Madde 1, Antlaşmanın amacının “KKTC’nin içme-kullanma suyu, zirai sulama suyu ve atıksu arıtma ihtiyacının, uluslararası standartlar ve çevreye saygı esasları temelinde karşılanmasını sağlayacak hukuki bir çerçeve oluşturmak” olduğunu ifade etmektedir.

Hukuki çerçeve oluşturmak ne demektir?
Bu antlaşmanın hukuki çerçevesi doğru şekilde oluşturulmuş mudur?
Gelin birlikte inceleyerek her iki sorunun cevabını bulmaya çalışalım. Hukuki çerçeve oluşturmak demek, antlaşmanın taraflara yüklediği sorumluluklarını, yükümlülüklerini ve haklarını; tarafların yükümlülüklerine ve haklarına ilişkin ekonomik değerleri her iki taraf için de doğru şekilde tanımlayarak ve eşit şekilde koruyarak, herkes tarafından ayni şekilde anlaşılan, net, muğlak olmayan bir ifade ile uluslararası hukuk ilkeleri doğrultusunda ve antlaşmanın farklı maddeleri ile tezat teşkil etmeyecek bir şekilde belirleyerek antlaşmanın taraflar için hukuki sınırını çizmek demektir.
Hukuki çerçeve, tarafları belirlenmiş olan sorumluluklar, yükümlülükler ve haklar ile sınırlayan; taraflara belirlenmiş olan sorumluluklar ve yükümlülükler dışında mükellefiyet yüklenmesini,  tarafların belirtilmiş olan haklarından daha fazlasını talep etmelerini engelleyen hukuki sınırdır. Bu sınır farklı boyutlarda eksik bırakılmış veya tam olarak ve doğru bir şekilde tanımlanmamış ise, böyle bir antlaşma ‘kasıtlı’ olarak eksik tasarlanmış demektir; “kusurlu bir antlaşma”dır (defective contract).
Tarafları,  sorumluluk, yükümlülük ve hak bağlamındaki hukuki sınırlarını çizme maksatı taşıyan TC-KKTC Su Temin Antlaşması, içeriği itibarıyla maalesef kusurlu bir antlaşmadır. Bu Antlaşma tedarikçi  devletin ve/veya işletme imtiyazı verilecek ‘özel’ şirketin haklarının hukuki sınırını çok net bir şekilde belirlerken, yükümlülüklerinin hukuki sınırını ya belirlememiş (tanımlamamış) ya da hukuki bağlayıcılığı olamayacak şekilde muğlak tanımlarla belirler gibi yapmıştır. Diğer yandan, bu Antlaşma temin edilen suyun alıcısı ve kullanıcısı durumunda olan KKTC İdaresinin yükümlülüklerinin hukuki sınırını çok net bir şekilde belirlerken, haklarının hukuki sınırını ya belirlememiş ya da hukuki bağlayıcılığı olamayacak şekilde muğlak tanımlarla belirler gibi yapmıştır. TC Hükümeti ile KKTC Hükümeti’nin eşit olmayan pazarlık gücünden kaynaklanan ve TC Hükümeti’nin insafsız, adil olmayan davranışı (ineqitable conduct) sonucu ortaya çıkan ve sözleşmeler hukukunun taraflar arasında sağlamayı amaçladığı eşitlik ilkesini imha eden hukuksuzluk, doğal olarak sözleşmenin adalet ve hakkaniyet ilkesini de (contractual justice and equity) imha etmiştir.
        
(Devam edecek)

Bu haber toplam 1248 defa okunmuştur
Gaile 362. Sayısı

Gaile 362. Sayısı