1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Suriyeli Göçmenler, Balon Balıkları ve Küresel Isınmalar
Suriyeli Göçmenler, Balon Balıkları ve Küresel Isınmalar

Suriyeli Göçmenler, Balon Balıkları ve Küresel Isınmalar

"Aşırı endüstri, alım satım hırsı ve konfora yönelik enerji tüketimi sonucu sadece insanlar arasındaki denge değil doğanın da dengesi bozuldu."

A+A-

 

Sinan EVCAN
sinanevcan@gmail.com

Küresel ısınmanın sonuçlarından biri olsa gerek, “balon balığı” adı verilen zehirli bir tür Hint okyanusundan mütemadiyen Akdeniz’e göç ediyor. Aslında herşey birbirine ilintili. Aşırı endüstri, alım satım hırsı ve konfora yönelik enerji tüketimi sonucu sadece insanlar arasındaki denge değil doğanın da dengesi bozuldu.

Avrupa’ya Ortadoğu ve Afrika’dan gelen göçmen akınları Avrupa tarafından “balon balığı” muamelesi görüyor. Balon balığının safrasında ve sudan çıkarıldıktan sonra şişen göbeğinde müthiş zehirli bir bakteri var. Bu zehrin adı “tetrodoxotin”. Bu Japonların pahalı ve lezzetli sashimilerinden birisi olan “fugu” ile benzer bir balık. Her ne kadar KKTC Hayvancılık dairesi, balon balığının fugu ile aynı balık olmadığına dair bir açıklama yapmış olsa da İngiliz the Guardian gazetesinde çıkan haberde  (https://www.theguardian.com/science/blog/2018/jan/17/tetrodotoxin-the-poison-behind-the-japanese-pufferfish-fugu-scare ) ve birçok başka kaynakta da Japonların yediği fugu balığının aynı balık familyasına ait olduğu görülüyor. Balık son derece zehirli ancak Japonlar 2 yıl eğitim alarak balığı sıfır zehir bırakacak şekilde temizleme yöntemini öğrenmişler.  Balık, zehri ayıklanmış haliyle, Japon elitlerinin ve de zenginlerinin pahalı bir yemek zevki. 

Mağusa sahillerinde denize girerken bir maske ve bir şnorkel edinirseniz, balon balıklarının Kıbrıs denizlerini nasıl istila ettiklerini daha bir metre açılmadan gözlemleyebilirsiniz. Örnek olarak Salamis tarafında denize girdiğinizde maskenizi takın, kendinizi denize bırakın ve maskeyle sığ yerde balık yavrularına bir göz atın. Bir kefal sürüsüne denk gelmezseniz, gördüğünüz her bir voppa yavrusuna karşılık en az beş tane balon balığı yavrusu göreceksiniz. Bu balıklar büyüdüklerinde balıkçıların ağlarını yırtıyor, diğer balıkları da yiyerek balıkçılığa büyük zarar veriyorlar.

Avrupa ülkelerinin sıcak yerlerden gelen göçmenlere karşı tavrı, Japonların fugu ile olan ilişkisini andırıyor. Metaforik anlamda zehrinden arındırılmış ya paralı ya da eğitimli göçmenleri kabul edip kendilerince niteliksiz olarak gördükleri göçmenlerin ya evlerinde ya da transit olarak geldikleri ülkede kalmasını tercih ediyorlar. Bu transit ülkelerden bir tanesi Türkiye. Avrupa, Türkiye’ye kısaca, benim kotam belli diyor, nitelikli olan göçmeni belli bir sayıda yolla, diğerlerine de kendin bak diyor. Bunun için Türkiye’ ye belli ödemeler de yapıyor ancak niteliksiz gördüğü göçmenleri kendi sosyolojik florasına ve aurasına kabul etmiyor.

Balon balıkları Süveyş Kanalı vasıtasıyla Akdeniz’e gelirlerken göçmenler şişme botlarda hayatları pahasına yaşamlarının daha güzel olması için  yollara düşüyorlar. Hiçbir balık zehirli olarak doğmak istemez. Ancak korunmacılık amaçlı ve hayatta kalmak için doğa da zehir üretebiliyor. Konfora alışanlar zehir istemiyorlar. Kimse zehir istemiyor. Zehirli olan balıklar bile aşırı sıcaktan bunalıp serinlik arayabiliyorlar. Fakirin ve bilinçsizin emeğini sömürme refleksi sürekli var olagelmiş bir refleks ve bu kolonyalist refleksin sonucu olan şey aslında küresel ısınmanın tam da kökeni. Gaz, petrol, nükleer enerji ve elektrik enerjisi, emisyonları, remisyonları... Geliştirilen savaş ekipmanları,  uçaklar, tanklar, füzeler, silahlar... Hepsi de en az üretim kadar satma, kâr etme ve kâr büyütme amacına yarayan aygıtlar. Bunların çoğunu kolonyalist endüstri ülkeleri keşfetti, buldu, geliştirdi ve bu ihtişamlı ve pahalı savaş oyuncaklarını kendi tanımlamasıyla “gelişmekte olan ülkelere” de satarak gelirlerini katladılar. Sonuç olarak ülkeler arasında gelir ve kaynaklara erişim açısından büyük uçurumlar oluştu. Dünyadaki kontrolsüz enerji patlaması ozon tabakası dahil, ekolojik dengeleri alt-üst etti.

Sonuçta geldiğimiz konum ve durum bazı şeyleri açıkça ortaya koyuyor:

  1. İnsanlar arasındakı dengeyi yapay şekilde bozarsanız, tahterevallinin tepesinde kalan insanlar aşağıya doğru kayarlar.
  2. Ekolojik dengeyi bozarsanız hayvanlar ve bitkiler sizden farklı yöntemlerle rövanşı alırlar.

 

Rousseau’nun söylediği gibi barutun bulunması insanlar arası eşitsizliğin başlangıç aşamalarından bir tanesi. Aynı zamanda özel mülkiyetin keşfi de doğa durumunun bozularak medeniyet adı verilen şehirleşme ve üretim patlamasının başlangıcının simgesi. Barutun ve gelişmiş türevlerinin atmosfere verdiği zararı, onu keşfedenler muhtemelen bilmiyorlardı. Şimdi bu zararın telafisi yine bunları keşfedenlerin ülkelerinde aranıyor.

Faşizmin en kitlesel anlamda uygulanışının anavatanı Ortadoğu değil. Tahterevalli yapay sermayeyle doldukça ve aşağı doğru dengeyi bozdukça, dünya ısındıkça, post-kolonyalist barutla iç savaş çıktıkça;  balon balıkları da, Suriyeli göçmenler de “doğal olarak” ağır basan yerlere doğru kayıyorlar. Doğal olarak zehirliler mi, yoksa zehirlendiler mi? Bu canlıların ve insanların zehirsiz yaşamak için uygun yerleri kuzeye giderek aramaları içgüdüsel olarak zehrin kökenini keşfetme çabası olarak anlaşılabilir.

Bu çabanın realist açıklaması ise çok açık: Hayatta kalmak ve huzur bulmak için huzursuzluğu terk etmek. Huzursuzluğun fitilini ilk ateşleyenlerin demokrasisine, refahına veya serin sularına sığınmak.

 

Bu haber toplam 2226 defa okunmuştur
Gaile 468. Sayısı

Gaile 468. Sayısı