1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Su Tartışmaları Vesilesiyle Kıbrıs’ın Kuzeyinde Siyaset
Su Tartışmaları Vesilesiyle Kıbrıs’ın Kuzeyinde Siyaset

Su Tartışmaları Vesilesiyle Kıbrıs’ın Kuzeyinde Siyaset

Su Tartışmaları Vesilesiyle Kıbrıs’ın Kuzeyinde Siyaset

A+A-


Rafet UÇKAN
rafetuckann@gmail.com

I.
Türkiye’den Kıbrıs’a su taşınması vesilesiyle CTP, bir kez daha büyük bir çaresizlik içindedir. Basına kısmen yansıyan parti içi tartışmaların ve CTP’yi çok sert biçimde eleştiren yazıların eşliğinde, CTP bu büyük krizin içinden çıkmaya çalışmakta; ancak aşılması güç krizlerin mağlup partisi olarak, ortadaki olumsuz tablonun en merkezi yerinde durmaktadır. Partinin nitelikli siyaset yapmak yerine, sorunlarla gelişigüzel biçimde “boğuşma”sının ve sürekli olarak farklı krizlerin yıkıntıları arasında kalmasının temel nedeni, gündelik siyasetin yükünü sırtlayabilmek ve kriz anlarını soğukkanlı biçimde yönetebilmek için kendi ideolojik tezlerine dayalı ve tutarlı somut “politikalar” (policy) üretememesi, kendi tabanını siyasetinâöznesi haline getirememesi ve bununla bağlantılı olarak aktif/dinamik taban desteğine sahip olmamasıdır. CTP, şu anda ve her kriz anında politikasızlığın çıkmaz sokağında, “el yordamıyla” bir çıkış aramaktadır. Diğer taraftan, “eski siyaset”i aşmayı vadeden Halkın Partisi, CTP’nin politika üretemeyen ve hegemonikleşmesi için gereken hiçbir somut adım atılmayan siyasi ideolojisinin yerine; yalnızca teknik bilgiye dayalı gündelik politikalara odaklanan, ancak Türkiye’nin Kıbrıs denklemindeki yerini tamamıyla göz ardı eden bir seçeneği temsil etmektedir. Oysa kriz dediğimiz, çoğunlukla beklenmedik bir şeydir ve onu aşmak için gelişkin ve bütünlüklü siyasi referanslar ve bu referanslardan türeyen tutarlı politikalar gerekir: Krizler politikasız da aşılamaz, “içine doğduğu bağlama uygun” net bir ideolojik kavrayış olmadan da…

II.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, yurttaşların, hısım akrabaya kadro bulmak dışındaki temel beklentilerinin ve siyasallaşmaya yatkın taleplerinin neler olduğuna ilişkin, siyasi partilerin nitelikli, güncel ve derinlemesine yapılmış herhangi bir çalışması, dahası buna dair merakı yoktur. Kendi seçmenini tanımayan siyasi partiler, yurttaşların somut beklentilerini ve yaşadıkları dünyaya dair kavrayışlarını bütünlüklü siyasi bir tavra tahvil etme ve siyaseti yurttaşları da sürece ortak ederek inşa etme imkânlarından da yoksundur. Buna paralel biçimde, özellikle şu an hükümet ortağı olan CTP, gündelik siyasetin içinde rüzgârın estiği yöne göre sağa sola savrulurken, aşılması güç kriz anlarında, gündelik sorunların ağırlığını yurttaşların aktif siyasal katılımıyla sürece yayılacak şekilde tartışılıp derinleştirilmemiş “verili” ideolojik tezlerin sınırlı yardımıyla, ama esas olarak el yordamıyla ve toplumsal tabanın aktif desteği olmaksızın sırtlamaya çalışmaktadır. “Ne yapmalı?” sorusu, kriz anını atlatıp günü kurtarmayı hedefleyen, basit bir soruya indirgenmekte ve aceleyle sorulan bu soruya sahici bir cevap bulmak da imkânsız hale gelmektedir. Türkiye’den Kıbrıs’a su taşınmasına dair tartışmalarda, UBP’nin –her kriz anında olduğu gibi- “anavatan” sevdasını politikasızlığın yerine ikame etme telaşında da; CTP’nin, yolu bir türlü somut ve ilerici bir karara varamayan PM toplantılarında da görünen budur. UBP, yapılacak anlaşmanın içeriğinden bağımsız olarak, “anavatan”dan Kıbrıs’a su gelmesini isterken; CTP, bir türlü karar çıkmayan uzun toplantılarla bir çözüm yolu bulmaya çalışmaktadır. CTP açısından “halka gitmek” ise ancak işler bu raddeye geldikten sonra, sorumluluktan kaçmaya yarayacağı ölçüde bir seçenek olarak değerlendirilmektedir. Oysa gündelik siyasetin Türkiye kaynaklı dayatmalarla iç içe geçtiği Kıbrıs’ın kuzeyinde, çok temel bir kural vardır: Sağlam bir ideolojinin üzerinde yükselen ve yurttaşların “özne” olduğu tutarlı politikaların yanı sıra onların örgütlü desteği ve sürekli aktif siyasal katılımı yoksa, gerçekçi bir yol haritası da yoktur.

Şimdi su sorunu vesilesiyle bir kez daha ayyuka çıkan “çaresizlik”, bugüne ve bu mevcut soruna özgü de değildir. Çünkü hem gündelik siyasetin akışında hem de netameli kriz anlarında başvurulacak “mevcut” referanslar üzerinde hiçbir zaman yeterince durulmamış, temel ilkelere dayalı somut ve tutarlı politikalar üretmenin yolları aranmamış, bunlar topluma mal edilmemiş, sıradan yurttaşın ve hatta siyasi elitlerin günlük yaşamını sarıp sarmalayamamıştır. İdeoloji dışında kalan alanlarda ise tüm siyasi partiler için iş her zaman kolay olmuştur: Kadro varsa zaten dağıtılacak, rant varsa zaten bölüştürülecektir. Kuzey’deki hiçbir siyasi parti, bu kliyentalist ilişkilerinden azade değildir. Kaldı ki, mevcut ekonomik yapıda, bunu aşmak da oldukça zordur. Böylece siyaset, üzerine yeterince konuşulmadan bir biçimde mutabık kalınmış ve asla derinleştirilmemiş politikasız bir ideoloji ile kliyentalizm arasında durmadan salınmaya mahkûm bırakılmıştır.

Kriz zamanlarında başvurulan tali yol ise krize neden olan ve çözüm bulunamayan konudan sapıp, tutarsız politikalar yüzünden yavaş yavaş birer boş gösteren haline gelen savların/sloganların zemini üzerinde “aceleyle” ve olabilecek en kolaycı yaklaşımla harekete geçmektir.  Siyasi kadroların bir kısmı açısından, Kıbrıs’ın kuzeyindeki seçmenlerin en azından bir bölümünü olduğu yere mıhlamak ya da somut gelişmeler karşısında kendi sorumluluklarının hesaptan düşülmesini sağlamak için geçerli bir yöntem olarak görülür bu. Türkiye’den su taşınması gibi somut meselelere çözüm bulunamadan, CTP’nin aslında/özünde “ne” olduğu tam da bu anlarda tartışılmaya başlanır: “Sahih” CTP’li olanlarla, parti adına bakanlık ya da milletvekilliği yapıp da “gelenekten” sapanların (yani krize neden olduğu iddia edilenlerin) arasındaki faydasız itişme... Böylece “ne yapmalı?” sorusuna, çok gecikmiş olan “biz aslında kimiz?” sorusu eklenir. Bu ikinci düzlem, parti içi tasfiye mekanizmalarını (ki bu mutlaka “ihraç” olmak zorunda değildir; şeytanlaştırma, görevden alma ve atıl bırakma da birer yöntemdir) işleterek kendini temize çekme olanağı sağladığı için parti kadrolarına; CTP’yi eleştirme imkânlarını alabildiğine genişlettiği içinse tabii olarak CTP dışındaki sola cazip gelen düzlemdir. Geçmişe dönük olarak bir (sosyal) medya taraması yapıldığında, aşılması güç krizlerin yaşandığı ve CTP’nin vahim kararlara imza attığı dönemlerde, “sosyalizm ya da gerçek CTP bu değil”, “CTP zaten sosyalist ya da sol bir parti değil”, “bunu yapanlar has CTP’liler değil” gibi argümanlara yaslanan çekişmeleri görmek mümkündür.

Öte yandan, Halkın Partisi, ne olduğu son derece muğlak olan “yeni” sloganının çatısı altında, içine doğduğu bağlamla hesaplaşmayan, Kıbrıs sorununun KKTC-dışı çözümüne dönük bir gelecek tahayyülü inşa edemeyen, salt teknik ve hukukî anlık çözümlere sırtını yaslayarak seçmeni örgütlemeye ve teknokrasinin omuzlarında aşılamayacak kadar “derin” suların kıyısında paçasını sıvayıp beklerken, toptancı “eski” sloganıyla kendisi dışında kalan tüm siyasi oluşumları aynı havuzun içinde boğmaya çalışmaktadır(i). Mevcut siyasi partilere dair sorunu kısmen “sezen” ancak kavrayamayan parti, tabanı da aktif şekilde ortak ederek yeniden inşa edilmeye muhtaç olan siyasal ideolojilerin politikasızlığını, bu defa da ideolojinin yerine ikame edilmeye çalışılan teknik politika önerileriyle aşmaya çalışmaktadır.

Mevcut denklemde, Kıbrıslı Türk seçmenlerin, politika üretemeyen siyasi tezlerin yanında saf tutmakla, Kıbrıs’ın kendi özgünlüğü yokmuş gibi davranan bir siyasi partinin yanında saf tutmak arasında seçim yapmaktan başka imkânı kalmamaktadır. Mevcut siyasi partilerle ilişkisinde, her iki durumda da yurttaş edilgendir: üretici olmayan bir seçim yapmak zorundadır. Siyasi partilerse çaresizdir: Aynı anda ideoloji ile gündelik siyaseti biraraya getirebilecek yol haritaları yoktur. Bugün CTP’nin çaresizliği, şayet siyasi iktidara ortak olabilirse yarın ilk büyük kriz anında Halkın Partisi’ni beklemektedir.

III.
Aslında Kıbrıs’ın kuzeyi gibi nüfusun yüksek olmadığı coğrafyalarda, yurttaşların siyaseti “örgütlü” olarak inşa etmesi, politik karar alma ve politika üretme süreçlerinin son derece aktif birer öznesi hâline gelmesi sanıldığı kadar zor değildir; fakat bunu gerçekleştirmek için hem niyet, hem kararlılık, hem de nitelikli siyasi kadrolar ve doğrudan doğruya bu meseleye odaklanan parti içi mekanizmalar gerekir. Tabii yalnızca siyasi partilerin değil, yurttaşların da kararlılığı lazımdır. Aksi halde, sağcı ya da solcu olmak, bir üst kuşaktan tevarüs eden bir miras olarak kalır ve bir partiye duyulan aidiyet hissinin ötesine, üretici bir konuma geçemez. Cari durum, maalesef, büyük ölçüde budur. Bu nedenle, Kıbrıs’ın kuzeyinde siyasetin yerini kliyentalizm; katılımcı demokrasinin yerini gündelik yaşama nüfuz edememiş ve derinleştirilememiş ideolojik savlara duygusal bağlılık; seçmen olmanın yerini taraftarlık ve tartışma kültürünün yerini içeriği zayıf saldırılarla tatmin olma hevesi işgâl etmektedir. Bu denklemden kopmaya çalışanlarsa, üzerinde yürümeye başladıkları yeni zeminlerde CTP özelinde izah etmeye çalıştığım sorunlu durumu yeniden üretmektedir.

 

(i)Bu konuyla ilgili olarak daha önce “KKTC’nin ‘Yeni’ Partisi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazıyı okuyanların bazısı sanki Halkın Partisi’ni politika üretmekle “suçluyormuşum” gibi yorum yaptılar. Oysa ben yazımda, Halkın Partisi’ni Kuzey’in gerçekliğinden kopuk olduğu, Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığını görmezden geldiği ve neticede geleneksel Kıbrıslı sağ ile aynı projeye odaklandığı için eleştirmiştim. Bahsettiğim yazı şurada: http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/7486/kktc-nin-yeni-partisi#.Vst0PCiLTIU

Bu haber toplam 1574 defa okunmuştur
Gaile 358. Sayısı

Gaile 358. Sayısı