1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ŞİİRLERLE BÜYÜSÜN ÇOCUKLAR
ŞİİRLERLE BÜYÜSÜN ÇOCUKLAR

ŞİİRLERLE BÜYÜSÜN ÇOCUKLAR

ŞİİRLERLE BÜYÜSÜN ÇOCUKLAR

A+A-

Şirin ZAFERYILDIZI

 

Merhaba Çocuklar ve Yüreği Çocuk Kalanlar,
Bu hafta sayfamı çok değerli bir şaire ayrıyorum. O kadar yazdıklarıyla yüreğim denk düştüm ki, izin aldım yayınlamak için, sayfamı takip edenler de okusunlar diye. Şiirler yollarınzı aydınlatmaya devam etsin...

EKSİK YAŞAM!
Mısralar  yaralarımızı  sarar...
I.
Şımarık bir yanın bırak dursun
biraz asi hep Adalı
yumuşak başkaldırışların
hesabı sorulmasın
densiz çocuklar
kırsın Dilber Aba’nın
meyhane kapısının camlarını
“sıcak çörek...” diyerek
dönsün köşeden
velespitiyle ihtiyar delikanlı
hep eksik yaşanmış hayatlar
teninde miras kalan
               savaşların sıcağı...

Şiir: Şirin ZAFERYILDIZI
Beste: Mustafa TOZAKI

 

 

ŞİİRİ YARINA TAŞIYACAK GENÇ ŞAİRE MEKTUP

Merhaba,

İlkin sana nasıl hitap edeceğime karar veremedim. Aklıma bir yığın seçenek geldi. Ama hiçbirinin seni yeterince ifade edemeyeceğini düşündüm. Sen bana istediğin şekilde seslenebilirsin. Kimi adımı söyler, kimi bir de “hanım” ekler ismimin yanına. Ama ben her seferinde düzeltmeye çalışırım, özellikle eğer karşımdaki bir genç şairse..Nasıl mı? Sanırım bu mektubu okurken bana “abla” denmesini sevdiğimi anımsayacaksın. O nedenle bu mektubun sana, yaşamışlığı ve deneyimleri senden biraz fazla olan bir abladan geldiğini düşünebilirsin.

Biliyorum, akıl almaktan pek hoşlanmazsın. Ben de öyle miydim, pek sanmıyorum. Şiire ilk başladığım yıllarda bilgiye ve kültüre erişmek, gerek teknolojinin yetersizliği, gerek kaynakların kıtlığı, gerekse ailemde ve yakın çevremde bana destek olup yol gösterecek kimsenin olmayışı yüzünden, bilmeye ve öğrenmeye olan merakımı giderebilecek her söz, her kitap benim için çok önemliydi. İyi şiir yazabilmek için sadece duygunun ve duyarlığın yetmeyeceğini, öğrenmek ve bilmek gerektiğini anlamıştım sanırım.
Sen en azından bu nedenle benden çok daha şanslısın.

Bu mektubu sana kendimden söz etmek için yazmıyorum. Öyle akıllar, icazetler verecek de değilim. Ama şiirin taşlı ve dikenli yollarında hep yalnız başıma yürümek zorunda kaldığım için, poetikamı oluşturmaya çalışırken benim çok zahmet çektiğim ve çok zaman yitirdiğim bir gerçek. Senin ve senin gibi şiiri daha da yükseklere taşıyacağını bildiğim gençlerin şiiri öğrenmeye çalışırken, benim gereksiz savrulmalar yüzünden yitirdiğim zamanı yitirmemeniz için, elimin erdiğince bazı birikimlerimi sizlerle paylaşmaktan hiç kaçınmadım. Çünkü benim için şair olmaktan daha kıymetli bir şey oldu her zaman şiir.

Ama bunun için de yazmıyorum bu mektubu. Biraz sohbet etmek, biraz içimi dökmek, evet itiraf ediyorum, biraz da senin yoluna bir takım işaretler bırakmak istiyorum. Evet, biliyorum, hevesli, öfkeli ve telaşlısın. Sözcükler, idealler, düşünceler, düşüncesizlikler, geçmiş, bu gün, gelecek, hepsi de birbirini iterek önce zihninde sonra da önündeki kağıtta yer kapmaya çalışıyor.

Sorular, sorunlar, aile bağları, çevre, ülke, inanç, inançsızlık, belki geçim derdi, belki bir yürek çarpıntısı, bir aşk özlemi, aşksızlık korkusu.., yani dünya bütün çıplaklığıyla kuşatmış durumda seni. Bunalıyorsun. Çıkışsız sanıyorsun kendini kimi zaman. Hayata en fazla aldırmadığın anlarda bile ondan keyif alıyorsun. Yine de karamsarlık baş tacın senin. Çünkü “lay lay lom” yaşamayı bilmiyorsun. Küçümsüyorsun kimi zaman da, kendinden başka kendisi olmayanların uçarılığını. Ama yine de en çok uçarılığa can atıyorsun. Oysa senin özlediğin uçarılık, ipsiz bir uçurtmanınki..Çünkü seni yere çeken ayaklarının yerine, yükseğe daha da yükseğe uçuracak kanatların olmasını isterdin. Bu kanatları sonsuzca açarak bütün dünyayı görmek, bütün hayatları yaşamak, bütün sözcükleri birbiriyle tanıştırmak, bütün duyguları insan kalpleriyle buluşturmak isterdin. Kanatların yok belki ama sözcüklerin var seni kanatlandıracak. Bunun farkındasın. Ve şiire bayılıyorsun. Şiirin kanatlarıyla bütün bunları gerçekleştirebileceğini biliyorsun çünkü.

Öfkelisin dedim, bunu, sözcükleri, imgeyi, düşünceleri durmaksızın kırıp dökmenden anlıyorum. Neden sözcükler tam da istediğin gibi bir araya gelivermiyorlar diye..Neden en güzel imgeyi bulduğun zaman bile, onun en güzel imge olduğunu fark edemeyip silip atıveriyorsun, ya da içi boş yaldızlı söylemleri imge sanarak şiirini berbat ediveriyorsun diye. Neden en güzel şiiri sen yazamıyorsun, neden senden önce milyonlarca kez yazılmış bütün duygular.. Düşünceye fazla aldırmıyorsun, üstelik içine düşüncenin girmediği şiiri şiirden saymadığın halde. Çünkü sen her şeye, şiirin ihtiyaç duyduğu kadar ilgi gösteriyorsun. Düşünceye de, matematiğe de, felsefeye de, politikaya da…yani her şeye.

Hiçbir zaman yeterinden fazla mütevazi olma, biricik olduğunu unutma, çünkü senin şiirini senden başka hiç kimse yazamaz... Asla büyük burunluluk taslama, biricik olmadığını da unutma; çünkü senin yapmaya çalıştığın şeyi yapmaya çalışan o kadar çok hevesli var ki. Senin araya araya bulamadığın bir imgeyi başkası senden önce bulduysa, onu kıskanma. Takdir et. Ve hiç kimseyle yarışmadığını, yarıştığınınsa sadece bir önceki şiirin olduğunu hep anımsa.

Oyunbazsın. Aslında içinde hiç büyümeyecek olan o çocuk durmadan kışkırtıyor seni; “Şaiir, pabucu yarım, al eline kalemi, oynayalım.” Çelik çomaklık yaşı geçtin. Şimdi sözcüklerle oynuyorsun. Zaten tüm sanat dalları gibi şiir de okurla şair arasında oynan bir oyundan başka ne ki.. Bir tanıma göre oyun: “Gerçek hayatta gerçekleştirilmesi olanaksız arzuların bir kurmaca aracılığıyla yatıştırılması ve böylece kişisel benlik duygusunun korunmasının sağlanmasıdır “

İşte bu! Varlığını tüm dünyaya şiirle haykırmaya çalışırken bir yandan da olanaksız düşlerini şiirle gerçek haline getirmenin peşindesin. Ama kendi düşlerin yetmez sana. Çatlıyorsun, başkalarının düşlerini de bilmek, onlara yeni düşler taşımak, hayatın tatsızlığından sıyrılıp, bir biçimde mutlu olmalarını sağlamak için. Oyunun şiirle, felsefeyle, savaş sanatlarıyla olan ilişkisinin, zihinlerde hayatın sonsuzluğuna dair izler bıraktığını sakın unutma. Ve oyununu her zaman dürüstçe oyna, hiçbir zaman hileye sapma. Çünkü hile, bir şaire asla yakışmaz..

Hayatta her şeyin ödenmesi gereken bir bedeli vardır. Çünkü “demirden bir yol döşüyorsun ömrüne/ lirden ve şiirin çimenlerinden” Şairliğin bedeli de kocaman bir yalnızlıktır. Bunu zamanla daha iyi anlayacaksın. Ya hayata beraber başladıkların, sonra birlikte yürüdüklerin, senin şiire ayırdığın zamanın düşmanı kesilecekler. Düpedüz kıskanacaklar seni şiirden. Çünkü onlar birlikte bir şeyler yapmayı, örn. Sinemaya gitmeyi, sohbet etmeyi, el ele, diz dize oturmayı..beklerken senden, sen kağıtların, kitapların arasında kaybolmayı seçeceksin. Birer birer çıkıp gidecekler hayatından.

Ya da sen terk edeceksin yanındakileri, sen şiirden konuşmak isterken, onların söz etmek istedikleri şeylerden sıkılacaksın. Zamanını harcadıklarını düşünüp içten içe diş bile bileyeceksin. Birden nasıl yalnızlaştığını gördüğün anda iş işten geçmiş, hayatındaki insanlar, seninle normal bir hayat sürdürme isteklerinden çoktan vazgeçip kendilerine başka yollar çizmiş olacaklar.

Edebiyat ortamı mı diyorsun? Belki birkaç dost kazandıracak sana, birkaç güzel insan tanıyacaksın ama çoğunlukla düş kırıklığından başka bir şey bulamayacaksın. Kafandaki soruları sormak, bir konu hakkında tartışmak, ya da yeni yazdığın bir şiiri paylaşmak istediğinde, bazılarının senin ağzından çıkacak her yeni imgeyi, düşü, düşünceyi zihinlerine kaydedip, kendi şiirlerine katıverdiklerini hüsranla fark edeceksin. Hemen her şair masasında, eğer alkol da varsa işin içinde, bazılarının kendini en büyük şair ilan edip, biraz önce övdüğü, yüzüne güldüğü kişilerin masadan ayrılır ayrılmaz ardından nasıl atıp tuttuğunu miden bulanarak izleyeceksin. Bu türlerin şişik egolarının ardındaki zavallılıklarını gördükçe soğuyup kabuğuna çekilmeyi seçeceksin. Ve yalnız kalacaksın. Şiirden başka hiçbir şeyi olmayan bir varsıl olarak..

Önünde çok uzun, zorlu ama bir o kadar da keyifli bir yol var. Uykusuz gecelerinde, huzursuz günlerinde, doğru sözcükleri bulabilmek için kafa patlatarak, bir sözcüğün peşinde nefesin tıkanırcasına koşarak, “artık yazamayacağım” korkusuyla divane dolanarak ödeyeceksin yazdığın her şiirin bedelini.. Ama her “bitti” dediğin şiire noktayı koyduğun anda kuşkuyla karışık içine dolan o mutluluk anlarıyla, ilk kez gittiğin uzak bir kentte senin şiirlerini ezbere okuyan, ya da adını duyunca gözlerinde sevinç ve heyecan ışıkları parlayan, tatlı gülümsemelerle sana bir şeyler sormak isteyen ama çekingen bekleyen, ışıltılarla seni bulan veya “ne yazdığını pek anlamadım ama, bildiğim bir şey var ki, sen benim söyleyemediklerimi söylüyorsun” diyen, seni sevgileriyle kucaklayan.. birileriyle karşılaştığında bütün olumsuzlukları unutup. “Evet ben doğru ve güzel bir şeyler yapıyorum” diyerek sarılacaksın yine içindeki o ipsiz uçurtmaya..
Yolun açık olsun güzel çocuğum..
 

Ayten MUTLU

Bu haber toplam 1753 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 224. Sayısı

Adres Kıbrıs 224. Sayısı