1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ŞİİRİN OZAN’I
ŞİİRİN OZAN’I

ŞİİRİN OZAN’I

ŞİİRİN OZAN’I

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Karşımda adeta bir tarih oturuyor. Türkiye’nin yakın geçmişine tanıklık eden ve foto muhabirliğiyle de o anları ölümsüzleştiren bir isim Ozan Sağdıç. Fotoğrafçılıkta Türkiye’nin tek devlet sanatçısı unvanına sahip, sadece fotoğrafla değil şiir ve edebiyatla da ilgilenen bir isim. Şiirsel gerçekçiliğin fotoğraftaki temsilcisi…
Ozan Sağdıç bu kez Lapta Belediyesi tarafından düzenlenen Fotoğraf Yarışması için adadaydı. Fotoğrafçılıkla ilgili deneyimlerini ve insana olan sevgisini bizimle de paylaştı.

FOTOĞRAFÇILIK SERÜVENİNİN BAŞLANGICI

1953 yılından bu yana fotoğraf çekiyorsunuz, 1956 yılında ise Hayat mecmuasında gazetecilik mesleğine başladınız. O günden bugüne Türkiye’de nasıl bir süreç gözlemlediniz?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de büyük değişim içinde bunun olumlu yanları da var ama biz fotoğraf çekenler için çok olumsuz yanları da var. Bir kere görüntü kirliliği çok fazla var, hâlbuki gelişmiş bir ülkenin mimarisinde değişmezlik esastır. Yeni binalar bile eski kent mimarisine uygun şekilde yapılır. Tabii çarpık yerleşme ve kentleşme de fotoğrafın zeminini teşkil edecek ortam bakımından olumsuz olarak gelişiyor. Fotoğrafçı olarak en çok bundan şikâyetçiyim. Yine de her zaman fotoğraf konu ve yer bulacaktır. Hiçbir zaman eksilmeyecektir ama o safiyet ve temizlik bozuldu.

Fotoğraflarınıza baktığımda hep bir şey anlatma derdinizin olduğunu görüyorum. Acaba foto muhabiri olduğunuz için mi böyle bir tarz ortaya çıktı?
Hayır, aslında ben hep o tarz fotoğraf çektiğim için foto muhabiri seçildim. Ayrıca insanlar arasındaki ilişkileri konu alan fotoğrafları çekmeyi seviyorum. İnsan ilişkileri ile ilgili fotoğraflar benim hoşuma gidiyor. Dünyada insan olmasa zaten yaşamın kıymeti kalmaz. O yüzden insanlar arası ilişki çok önemlidir. Tabii siz yayınlanmış olanları gördünüz ama yayınlanmamış olanları da görseniz aslında her dalda her çeşitte fotoğraflar çektiğimi görürdünüz. En soyut fotoğraflar, minimal, manzara falan bunlar kıyamet kadar ama tercih ettiğim fotoğraf biçimi bu “candid photography” dediğimiz tarzda insanları habersiz yakalayan fotoğraflar. Bunda da mizah, hiciv ve ironi arıyorum. İnsanın hoş taraflarını gülümseten taraflarını yakalamaya çalışıyorum.

FOTOĞRAFIN OZANI OLMAK

Sizin edebiyat yönünüzden de bahsedebilir miyiz?  Yayınlanmış şiirleriniz var mı yoksa kendiniz için mi yazıyorsunuz?
Kırklı yaşlarımda şiirlerimden kitabım çıktı, Çağla Çağı ismiyle ama şiir yazmak yerine zamanla şiir çevirilerine yöneldim. Bundan daha çok keyif aldım. Başka dillerde yazılan şiirleri onların kimyasını bozmadan, yapı taşlarını bozmadan Türkçede yeniden inşa etmek daha fazla hoşuma gidiyor. Çevirilerimde daha iddialıyım. Şiir yazıyorum diyemem.

DOĞU EDEBİYATINDAN BİNLERCE ÇEVİRİ

Evet,  sanırım Mevlana ve Hayyam’dan da çevirileriniz var?
Doğu edebiyatını ben daha çekici buluyorum, üslup bakımından bizim edebiyatımıza en yakın onlar. Bunların da çevirileri düz yazı olarak yapılmış ama bir şiirin düz yazı olarak çevrilmesi pek tat vermiyor. Yavan oluyor. O yüzden bunu Türkçe olarak en güzel nasıl ifade edebiliriz iddiası ile ele alıyorum. Ömer Hayyam’ın yedi yüz rubaisini, Mevlana’nın ise iki bin iki yüzden fazla rubaisini manzum olarak Türkçeye aktardım. Bu arada Sadi’nin Bostan eserlerini de manzum olarak yeniden yazdım. Bu uzun bir rubai eseridir. Hayvan hikâyelerinden oluşur. Bu hikayeleri Fabl şekline sokarak şiirsel dille yazdım ama batı dillerinden de bazı şairlerin şiirlerini de çevirdim. Bu eserler okuyana, dinleyene zevk versin diye uğraştım. İyi bir elçi olmaya çalıştım. Çevirilerim çok da iyi bulundu.

Siz “fotoğraf dünyasında şiirsel gerçekliğin tek temsilcisi” olarak anılıyorsunuz. Bunun nedeni sizce nedir?
Tabii tek temsilcisi olup olmadığımı bilmiyorum ama ben şair olan bir büyüğüme gençliğimde mizahi mektuplar yazmıştım o da bana her konuda yeteneklisin ama bence kendini böyle dağıtırsın demişti. Çok fazla ilgi alanının olması iyi bir şey değil hatırlatmasında bulunmuştu.  Kendine bir konuyu seçer de o konuda ilerlemeye çalışırsan daha konsantre ve başarılı olursun demişti. Bir gün benim dalım fotoğraf dedim. Eğer içimde şiir duygusu varsa bu günü geldiğinde fotoğraflarıma yansısın dedim. Böylece şiir yazmayı bıraktım. Fotoğraflarım ortada… Görülenlerde gerçekçi hayattan alınan hikayeler, fotoğraflar var. Bunun için gerçekçidir. Ona duygusal veya ironik bir anlam verme tercihlerim olduğu için romantik ve şiirsel bulundu. Böylece şiirsel realizm, şiirsel gerçekçilik gibi üzerime bir yafta yapıştı.

Sanırım fotoğrafın ozanı isimli de bir serginiz var? Tam da bu yüzden bu isim verilmiş olmalı.
Söz konusu sergi Fotoğrafın Ozan’ı Balıkesir’de doğduğum şehirde açıldı. Halen de açık. O sergimde öteden beri bana bu isimle çağrıldığı için arkadaşlar da tercihlerini o yönde kullandılar.

FOTOĞRAF ÇEKMEK HASTALIK GİBİ, GEÇMİYOR

Fotoğraf çekmek, bir döneme tanıklık yapmış olmak size ne hissettiriyor acaba?
Fotoğraf çekmek hastalık gibi, geçmiyor. Ben fotoğrafı çekerken, esas çektiğim anda büyük bir heyecan duyuyorum. O fotoğrafı elde etmek bana heyecan veriyor. Sonucu o an çok da fazla merak etmiyorum. Esas çekerken duyduğum heyecan bambaşka. Bana yetip de artıyor zaten. Sonra onları bir kenara kaldırıyorum. Dosyalıyorum. Günün birinde de seçme sırası geliyor. O eski çektiğim fotoğraflardan da seçme yaparken de yeniden heyecan duyuyorum. Bir keşifte bulunuyorum. Çektiğim anda baktığımda fotoğraflar beni tatmin etmiyor. O kadar emek ettim bunlar mı çıktı diyorum ya da bakmıyorum çünkü içimde düş kırıklığına benzer bir şey oluşuyor. Ancak zaman içinde fotoğraflar şarap gibi dinlenmiş oluyor, oradan seçim yaparken heyecanlanıyorum. O anda içinden çok güzel kareler keşfediyorum. Bir yerde o ana gidiyorum.

Kıbrıs’a ilk gelişiniz değil sanırım, buraya ilişkin foto muhabirliği günlerinizden özel bir anınız var mı?
Adaya ilk gelişim birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zamandı. 1961 yılında Makaryos’un Cumhurbaşkanı ve Doktor Küçük’ün başbakan olduğu dönem. Anlaşma gereğince altı yüz kişilik bir Türk birliği dokuz yüz kişilik de Yunan birliği ayrı ayrı kışlalarda kalmak üzere buraya gelecekti. O askeri birliği Mersin’den Mağusa’ya getiren vapurda ben de vardım. Gazeteci olarak geldim. Onların gelişini Mersin’den Mağusa’ya olan süreci bayrak sallaya sallaya şenliklerle gelişlerini resmettim. Vapurdan ilk asker çıkmadan önce ilk ben atladım. Karaya basan Türk alay sancağı ile birlikte askerlerin çıkışını fotoğrafladım. Ankara’da en son açtığımız “Resmen Tanığım” sergisinde de kullandık o fotoğrafı. Sergi için yaklaşık otuz tane portfolyo oluşturduk. Bir anlamda tüm eserlerimin her biri ayrı olan konuların özeti gibiydi. Bunların  içinde Kıbrıs da var. “Kıbrıs Güzel Bir Düş” ismiyle.  

Sanırım Türkiye’deki tüm Cumhurbaşkanlarını tabii Atatürk hariç fotoğraflayan tek fotoğrafçı unvanınız da var.
Doğrudur. Atatürk hariç tabii, o zaman dört yaşımdaydım. Diğerlerinin hepsi var bir tek Abdullah Gül hariç. Emekli oldum ve Gül’e kadar Cumhurbaşkanlığı köşkünün protokolündeydim ama nedense sonradan silindim.

Bu haber toplam 1632 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 164. Sayısı

Adres Kıbrıs 164. Sayısı