Yeryüzünde bir insanın gösterebileceği en onurlu davranış: Öldürmeyi reddetmek…

Sevgül Uludağ

*** Kıbrıslırum akademisyen ve aktivist Dr. Grigori Yuannu, “Öldürmeyi reddettiği” vican-i-reddini açıklamak üzere yazdığı mektupta “İnsanları öldürmeye hazırlayan ve öldürmeye hazır olmaları için yardım eden eğitim veya manevra programlarına, askeri yapılara dahil olmayı reddediyorum” dedi…

Kıbrıslırum akademisyen ve aktivist Dr. Grigori Yuannu, yeryüzünde bir insanın gösterebileceği en onurlu davranışı gösterip öldürmeyi reddettiğini açıkladı.

 

Vicdan-i reddini açıklamak üzere Kıbrıs Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’na gönderdiği mektupta, “İnsanları öldürmeye hazırlayan ve öldürmeye hazır olmaları için yardım eden eğitim veya manevra programlarına, askeri yapılara dahil olmayı reddediyorum” dedi…

Dr. Grigori Yuannu’nun bu önemli mektubunu önce bir sosyal medya grubunda Rumca olarak gördüm ve “google translate” yaparak İngilizcesi’ni okudum… Bugüne kadar bir Kıbrıslırum tarafından kaleme alınmış en etkileyici yazılardan birisi olduğunu kendisine yazdım ve bu metni Türkçe’ye çevirmek istediğimi söyledim. Kısa süre sonra Dr. Grigori Yuannu bana mektubunun Rumca’dan İngilizce’ye çevirisini gönderdi. Ben de bu önemli belgeyi okurlarımız için İngilizce’den Türkçe’ye özetle çevirdim ve bugün okurlarımla bunu paylaşmak istiyorum.

Ben bu mektubu 23 Mart 2018’de görmüştüm – mektup 22 Eylül 2017’de Dr. Grigoris Yuannu tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’na ve Milli Muhafız Ordusu’na gönderilmişti…

Kıbrıslıtürkler arasında da vicdan-i reddini açıklayanlar olmuştur ve bunlardan en çok bilineni, Yeni Kıbrıs Partisi lideri Murat Kanatlı’dır. Vicdan-i reddini açıkladıktan sonra hapse bile atılmıştı… Halen Murat Kanatlı ve diğer bazı Kıbrıslıtürkler’in vicdan-i reddine ilişkin davalar devam etmektedir ve bu yönde Kıbrıslıtürk toplumunda vicdan-i reddin bir hak olarak tanınmasına yönelik uzun yıllardır devam etmekte olan bir mücadele vardır…

 

Herhangi bir Kıbrıslıtürk veya Kıbrıslırum’la ilk tanıştığım zaman, kendi kendime şu soruyu sorarım: “Bir savaş halinde bu şahıs, sırf kendisine emir verildi diye öteki toplumdan birisini öldürmek üzere ateş eder mi acaba? Yoksa öldürmeyi reddederek silahını ateşlemeyi reddeder mi?”

Araştırmacı gazetecilik yaşamım boyunca öldürebilecek pozisyonda oldukları halde öldürmeyi reddeden pek çok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum’la tanıştım. Öldürmeyi reddeden bazı Kıbrıslıtürkler’i yakından tanıyorum – bunlardan birisi de 1974 sonrasında annemi ziyarete gelirdi kütüphaneye… Annem kütüphaneciydi… Adam sürekli titremeler içindeydi – yaşamış olduğu trajediyi anneme anlatmıştı, annem de bana anlatmıştı öyküsünü…

Savaş esnasında esir aldıkları bir grup Kıbrıslırum’u öldürmesini emretmişti komutanı – bir dereyatağındaydılar ve komutan kendisinden kurşun sıkmadan onları öldürmesini istemişti… Annemi ziyaret eden bu adam kendisinin bunu yapamayacağına karar vermişti ve gidip komutanına bunu söylemişti. Bunun için daha sonra cezalandırılmıştı – nasıl cezalandırılmış olduğunu bilmiyorum. Ancak o gün, o dereyatağında tanık oldukları hayatını sonsuza dek değiştirecek, ömrünün geri kalanını titremeler içinde geçirecekti… Komutanı dereyatağına inerek, savaş esiri o Kıbrıslırumlar’ı bir telle boğarak öldürmüştü…

Öldürmeyi reddeden veya öldürmekle ilgili herhangi bir şeye bulaşmayı reddeden bana en yakın şahıs babamdı… Onu TMT’ye almak istedikleri zaman, “Ben tavuk bile bazlayamam, evde eşim bazlar canlı tavukları… Yarın gelip bana birini öldür diyeceksiniz, hatta bana “Git, kardeşini öldür” bile diyebilirsiniz ve ben bunu yapmayacağım… O nedenle sizin yer altı teşkilatınıza katılmamam daha iyidir” demiş ve Kıbrıs’ın ilk vicdan-i redcilerinden birisi olmuştu bence… Elbette bunun bedelini çok ağır biçimde ödemişti babacığım…

EOKA-B mensubu bazı Kıbrıslırumlar, 14 Ağustos 1974’te Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamını gerçekleştirip ağırlıkla kadın ve çocuk olmak üzere 126 Kıbrıslıtürk’ü öldürmüşlerdi… Bu katliamın ardından iki toplu mezar ortaya çıktığı zaman, bazı gençlerin “intikam” almaları teşvik edilmişti… Böylesi bir “intikam”ı reddeden birisini tanıyorum: Arkadaşımız Hüseyin Rüstem Akansoy, en yakın ailesinden 30 kişiöldürülmüş olmasına rağmen, eline silah alıp herhangi birisini öldürmeyi reddetmişti…

 

(Dr. Gregori Yuannu – 22.9.2017)

(Dr. Gregori Yuannu’nun İngilizce mektubunu Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ).

 


 

“Bazı kayıplarla ilgili ölüm belgesi verilmemesi, sorunlara yol açıyor…”

 

Lefkoşa, 11 Eylül 2018 (T.A.K): Rum kesiminde, bazı kayıplarla ilgili bazı durumlarda ölüm belgesi verilmemesinin, kayıp yakınları açısından sorunlar meydana getirdiği belirtildi.

Güney Kıbrıs’ta kayıplar konusunda hukuki, aynı zamanda etik açıdan ciddi bir mesele ortaya çıktığını yazan Fileleftheros, kayıp yakınlarının dertlerinin, yakınlarının kemiklerinin tespit edilmesi bilgisini almalarıyla son bulmadığına işaret etti.

Kayıp yakınlarının, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin çalışmaları çerçevesinde kayıp yakınlarıyla ilgili kimlik tespiti yapılmış olsa da, bazı durumlarda ölüm belgesi alamadıkları için cenazelerini kaldıramadıklarını kaydeden gazete, hukuki bir muamma gibi görünen meselenin geçen hafta ilgili birimlerin katılımıyla Rum Başkanlık Sarayı’nda ele alındığını belirtti.

Toplantıda, adli tabibin kısa zaman önce DNA metoduyla kimlik tespiti yapılmış bir kayıpla ilgili ölüm belgesi vermemesinin ele alındığı kaydedildi.

Adli tabibin mevzuat uyarınca kayıp şahısla ilgili ölüm belgesi veremediğini çünkü bahse konu kayıp kişiyle ilgili bulunan tek kemiğin bir diş olduğunu izah eden gazete, bununla bir kişinin ölümünün belgelenemeyeceğini çünkü bunun reddedilmeyecek bir ölüm kanıtı teşkil edebilecek bir kanıt olmadığını ifade etti. Bahse konu durumda, bir dişin herhangi her yerde kaybedilebileceği belirtildi.

İkinci bir durumda ise, bir kayıbın eline ait iki kemik parçacığı tespit edildiğini ve adli tabibin yine bu kişiyle ilgili ölüm belgesi vermediğini yazan gazete, Başsavcının, mevcut mevzuatla meselenin çözümünün mümkün olmadığı yönünde görüş verdiğini kaydetti.

Meselenin çözülmesinin tek yolunun ölümle ilgili tahkikat yapılması olduğunu kaydeden gazete, bununla ilgili direktifin ise Başsavcı tarafından verilebileceğini ifade etti. Gazeteye göre Rum Yönetimi’nin İnsani Konularından Sorumlu Başkanlık Komiseri Fotis Fotiu ise açıklamasında, devletin bu meseleyle ilgili bir ikilem ve çıkmazla karşı karşıya olduğunu söyledi.

Rum Yönetimi’nin tek tük kemiklere kimlik tespiti yapılmasıyla alakalı politikasının, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin politikasından farklı olduğunu dile getiren Fotiu, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin bir kemik parçası bile bulsa buna kimlik tespiti yaptığını ve bunun sahibini kayıplar listesinden çıkarıp, kendisini ölmüş olarak addettiğini izah etti.

Rum Yönetimi’nin ise bir kemik veya birkaç kemik teslim edilmesinin kayıpların akıbetinin belirlenmesini teşkil etmediği görüşünde olduğunu kaydeden Fotiu, bu durumu bir bilgilendirme mektubunda, Kızıl Haç’a ilettiklerini kaydetti.

Kendilerinin, kayıpların geriye kalan kemiklerinin de bulunması çabasının sürmesi ve elle tutulur yanıtlar verilmesi gerektiğini söylemekte olduklarını belirten Fotiu, bunun kayıp yakınlarının da tezi olduğunu ve birçok kayıp yakınının kemiklerini almayı reddettiklerini çünkü yakınlarına ait tüm kemikleri teslim almak istediklerini sözlerine ekledi.

Kayıp Şahıslar Komitesi’nin Kıbrıslı Türk üyesi Gülden Plümer Küçük’ün Türk basınına yaptığı açıklama ise gazetede “Kalıntıların Bulunması İçin Kazılar Yeniden Başladı” başlığıyla yer buldu. Haravgi ise habere “Kayıp Kalıntılarının Bulunması İçin Kazılar Yeniden Başladı” başlığıyla yer verdi.

(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 11.9.2018)