BİLDİK BİR HİKÂYE…

Sinan Dirlik

Meşhur hikâyedir, herkes bilir ama zaman zaman hatırlamakta, hatırlatmakta sayısız fayda vardır…

O halde alın kahvelerinizi, gelin yamacıma da anlatayım…

Vaktiyle büyük bir otlakta büyük bir öküz sürüsü yaşarmış. Yakınlarda da aslanlar… Aslanlar acıktıkça bu öküz sürüsüne dalar, öküzleri yakalayıp afiyetle mideye indirmeye çalışırlarmış. Öküzler her aslan saldırısında bir araya gelir, aslanlara karşı direnir, içlerinden bir tanesini bile aslanlara kaptırmamaya çalışırlarmış. Tabii bu durum aslanların işini hayli zora sokarmış… Her öküz direnişinin ardından dişe dokunur bir av bulamadan, üstelik yara bere içerisinde kuyruklarını kıstıra kıstıra evlerine dönen aslanların canına tak etmiş bu durum. Toplanıp reislerine “buna bir çare bul reis” demişler.

Reis düşünmüş taşınmış, bir görüşme ayarlamış Öküz heyetiyle. Demiş ki “Bak, bu böyle olmayacak. Biz aslında size saldırmayı istemiyoruz ama şu aranızda bulunan Sarı Öküz yok mu… O sürekli bizi kışkırtıyor. Aslında biz kardeşçe yaşayıp hatta size birçok konuda yardım edebilecekken, sağda solda yaptığı konuşmalarla biz aslanları sizlere kötülüyor. İyisi mi o sarı öküzü verin bize. Bu kavga da bitsin…”

Öküz heyeti düşünmüş taşınmış, aslanların bu talebini çok mantıklı bulmuşlar. “Bu Sarı Öküz zaten her yerde ileri geri konuşur, bizim de tadımızı kaçırır. Aslanlar zaten çok güçlü. Böyle konuşup durmanın ne yararı var? İyisi mi verelim biz Sarı Öküzü de huzur içerisinde yaşayalım…” demişler. Bir tek Kahverengi Öküz itiraz etmiş. “Bakın, bunun arkası gelir… Aslanların istekleri hiç bitmez. Gelin biz direnmeye devam edelim. Vermeyelim Sarı Öküzü…” dediyse de… Öküzler kararlarını vermişler bir kere… “Sarı öküzü vereceğiz, aslanlarla huzur içerisinde yaşayacağız…”

Vermişler sarı öküzü ve gerçekten bir vakit huzur içerisinde yaşamışlar. Derken bir gün aslanlar yine belirivermiş karşılarında. Büyük bir tatlılıkla “Bakın ne kadar huzur içerisinde yaşıyoruz değil mi? Fakat şu yamuk boynuzlu öküz yok mu? O da tıpkı Sarı Öküz gibi sağda solda kafasını sallıyor. E tabii boynuzu da yamuk ya, gözümüze batıveriyor her dakika… Biz de aslanız sonuçta, iştahımız kabarıyor. Kendimizi zor tutuyoruz. Hayır büyükler olgun da, genç aslanlar… Vallahi zor tutuyoruz sürünüze dalmamaları için… Hadi verin şu yamuk boynuzlu öküzü de huzurumuz devam etsin…”

Vermişler yamuk boynuzlu öküzü de… Ve tahmin edeceğiniz gibi Sarı Öküz, yamuk boynuzlu öküz, kırık kuyruklu öküz derken aslanlar acıktıkça sürüyü tek tek, üstelik artık yara bere de almadan, hiç yorulmadan afiyetle yemeye başlamışlar… Böyle böyle öküz sürüsü seyrelmiş, azalmış, kendi çayırlarında küçücük kalmışlar… Aslanlar da iyice küstahlaşmışlar zaten… Artık öyle uzun uzadıya pazarlık yapıp dil dökmekle de uğraşmıyorlarmış. Acıkınca çıkıyorlarmış öküzlerin karşısına, “verin hadi, yoksa biliyorsunuz…”

Gün gelmiş sadece birkaç öküz kalmış koca çayırda… Korkuyla aslanların gelişini beklerken biri demiş ki “Yahu biz ne büyük, ne güçlü bir sürüydük… Şu halimize bak… Kaç öküz kaldık… Kalanlarımız da çok sürmeyecek, iniverecek aslanların midesine… Nasıl oldu bu? Nerede hata yaptık biz…”

Öküzlerin son lideri derin derin iç çekip gözyaşı dökmüş… “Biz Sarı Öküzü verdiğimiz gün kaybettik savaşı… Sarı Öküzü vermeyecektik…”

*  *  *

Neden mi hatırladım bu hikâyeyi… Bilenler, bilmeyenlerin kulaklarına fısıldasın, bazen şu veya bu nedenle canlarını sıksa bile sözünü esirgemeyen, gözünü budaktan sakınmayan cesur yürekli kız ve erkek kardeşlerine sahip çıksınlar diye…