1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Seçime müdahale olur mu?
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Seçime müdahale olur mu?

A+A-

TÜRKİYE SEÇİMİN NERESİNDE?

Kıbrıs’ın kuzeyindeki seçimlerde, hükümet kurma çalışmalarında ve bazen de hükümet bozulurken etkin olan bir güç var, Türkiye Cumhuriyeti…
“Alo ben Beşir”
vakası hala hafızalarda…
CTP-UBP hükümetinin düşmesi ile sonuçlanan ‘su krizi’ yaşanırken yaşananlar da henüz unutulmuş değil.
Neredeyse sivil bir darbe ile hükümetten götürülen CTP yerine UBP-DP hükümetinin kurulduğunu unutmadık henüz!
Bu ve buna benzer birçok örnek var tarihte…
Bizzat seçimler için adaya geldiğini açıkça itiraf eden TC’li yetkililerden tutun da köy köy dolaşıp bazı partilere oy yönlendiren gizli ekipçikleri de yaşadı, izledi bu toplum.
Bu nedene sütten ağzı yandığı için şimdi sandığa üfüre üfüre oy veriyor insanımız!
Üfürüyor, üfürüyor ki, iyi tepsersin!

***

Şimdi nedir pozisyonu peki TC’li yetkililerin?
Türkiye seçimin neresinde?
Kimi kaynaklara göre Türkiye durumu yakından izliyor.
‘İzliyor’
diyorum, çünkü bazı bilgilere göre TC’li yetkililer kimi partilerle temas halinde durumu anlamaya çalışıyor.
Henüz bir partiye yönelik bir işaret yok.
Örneğin kendisini sözüm ona “Türkiyelilerin partisi” olarak lanse eden oluşumun arkasında Türkiye var mı diye yokladığınızda durumun hiç de sanılan gibi olmadığını görüyorsunuz.
“UBP’ye nasıl bakıyor” diye dışarıdan yorum yaptığınızda Türkiye’nin UBP’ye koşulsuz destek vermesini beklemenin saflık olacağını düşünüyorum.
Zira hemen hemen her dönemde, özellikle de son yıllarda Türkiye’yi hep kandırdı UBP!
İmza attığı ekonomik protokolleri uygulamadı!

‘Reformları’ hayata geçirmediği için reform ödeneği de havada kaldı, topluma ulaşamadı.
Ana konularda kağıt üzerinde ‘tamam’ dediği neredeyse hiçbir şeyi yapmadı!
Bu nedenle Türkiyeli siyasilerin UBP’ye sonsuz güven duymadığı aşikar.
Hatta UBP-DP hükümeti döneminde bizzat Türkiye Lefkoşa Büyükelçisi Derya Kanbay’ın sosyal medyaya yansıyan sözleri tarihe damga vuracak cinstendi.
Resmen Kanbay hükümete karşı mesafe koymuştu o dönem, o sözler de bunun bir kanıtıydı.
Kanbay’ın Crans Montana sürecinde sosyal medyaya yazdığı ve KKTC’deki siyasileri kamu mallarını kendi ailelerine peşkeş çekmekle suçlayan yorumundan bahsediyorum!
Her ne kadar da Serdar Denktaş “Üzerime almadım” dese de o yorumdaki adresin- ya da hedefin Tufan Erhürman ya da Cemal Özyiğit olmadığı aşikar!
Hemen hemen herkesin kulağına gelen bilgi ve tespit şuydu ki, Erdoğan yönetimi ile KKTC hükümeti arasında bir uzlaşmazlık vardı.
Ankara, UBP ve DP için “Her şeye imza atıyorlar ama uygulamıyorlar” mealinde kalıcı ve net bir tespit koymuştu bir kere…
Özellikle ekonomi konusunda Ankara ve buradaki Ankara siyasetini izleyen “elçilik” ekibinin  KKTC hükümetine dair ciddi kaygı ve endişeleri olduğu kesindi.
İktidar olabilme adına ‘çat’ diye her önüne gelene imzayı çakan sağ siyasetin basiretsiz politikacılarından TC Elçiliği de bıkmış usanmıştı artık.
Zaman zaman basına “protokolün uygulanabilirliği” diye yansıyan durum artık ayyuka çıkmıştı.

Bütçe disiplininden dışarıya çıkılmış, kimi konularda protokole uygunluğa hiç bakılmamış.
Hatta Yardım Heyeti tarafından hazırlanan ve hükümetin performansına ilişkin not edilen raporlar da gün yüzüne çıkmıştı.

***
Aslında sadece Ankara penceresinden bakınca hak da veriyor insan…
Zira Kıbrıs’ın kuzeyinde sağ siyaset eliyle kurulan- pek tabii Ankara’nın da desteklediği bu düzende artık hunharca yağmalanan devlet malları, siyasilerin yakınlarına peşkeş çekilen kamu arazileri, şuna buna devredilen arsaları, 700 bin dolar meselesi gazete sayfalarına çokça yer buldu son birkaç yılda…
Bunları sadece Kıbrıslı Türklerin mi okuduğunu sanıyorsunuz? Hayır!
TC Elçiliği de okuyor, Ankara’yı yönetenler de okuyor, hatta Erdoğan da okuyor bu haberleri…
Ve elbette bu durum sadece bizleri değil, Ankara’yı- Erdoğan’ı da rahatsız ediyor.
Bu nedenle özellikle bundan 6 ay önce yaşanan gelişmeler üzerine kulislerde bazı kabine revizyonundan bahsedilmesi rastlantı değildi.
Kimileri bu durumu Özgürgün’e Ankara’nın ilettiğini iddia ediyordu o günlerde.
TC Elçisi’nin çok net bir şekilde UBP-DP hükümetine peşkeş suçlaması yaptığı bir dönemde aradaki rahatsızlığın hükümetin iş dünyası ile “ilişkilerine” ve bet ofisi konusuna kadar ilerlediği de kulislere yansıyordu.
Tahsin Ertuğruloğlu’nun “bet izni için uğraştım” sözleri…
Emrullah Turanlı ile girilen bilek güreşi ve rüşvet iddiaları…
Denktaş Üniversitesi, Kermiya’daki arazi, Canaltay’a arazi meseleleri…

Ve Özgürgün ile anılan 700 bin dolar konusu…
Bunlar suyun üzerine çıkan buz dağının görünen kısmı…
Elbette görülmeyen başka konularda vardır perde gerisinde gerginliğine neden olan…
Ancak bu ‘uyuşmazlığın’ bir sonucu olacağı kesin…
Ve bu sonucun da ilk işareti olarak da Ankara’ya inat UBP-DP ikilisinin yanında duran Tuğrul Türkeş’in yeni kabineden yer almamasını gösterebiliriz. 

İlk sonucu Türkeş’in kellesiyse, son sonucu ne olur peki?
İzleyip göreceğiz.

Ancak ben, bu günlerde Türkiye’nin sessiz izleme pozisyonunu buna yoruyorum.
Çünkü ortada savunulacak tarafı kalmayan bir UBP var.
Bu nedenle şimdilik 'izlemek' daha mantıklı geliyor, hiç kuşkusuz…
Bu duruş, son ana kadar sürer mi? Göreceğiz. 


 

O KAÇTI AMA SORMAMIŞ OLMAYALIM

Özgürgün’e sorular…

YENİDÜZEN ekibinin röportaj teklifini bir tek Hüseyin Özgürgün reddetti.
“Ret” cevabını vermek için bile bizi oyaladılar!
Basın görevlisini aradık, “Özel Kalem Müdürüne sor” dedi, “Özel Kalem”, basın sorumlusun attı topu…
Partideki propaganda ekibini aradık, başkasını işaret etti…
Bu kadar çabayla Trump’a ulaşırdık (!)
En nihayet Başbakanlık Basın Sorumlusu, Özgürgün’ün “yoğunluğunu” gerekçe göstererek röportaj teklifimizi reddettiğini bildirdi.
Şaşırmadık!
Çünkü Özgürgün’ün basından, muhalefetten hatta halktan kaçtığını görüyorduk!
700 bin dolar meselesinden tutun da diğer bütün meselelere kadar öylesine kaçmasını gerektirecek konu var ki!
Elbette kaçacak! Eğer söyleyecek sözü yoksa kaçacak tabii…
Kaçmasa, diğer bütün liderler gibi karşımıza çıksaydı keşke…
Soracak sorularımız vardı, sormamış olmayalım, tarihe not düşmek adına buradan soralım bazılarını, belki yanıtlamak ister diye.

  • -Sayın başkan, nedir bu 700 bin dolar konusu? O parayı nereden kazandınız, nereden buldunuz, sizin mi? Açıklık getirir misiniz?
  • -Sayın başkan, geçtiğimiz günlerde ‘Hiçbir şeye zam yapmadık’ dediniz, bu açıklamanızda samimi misiniz?
  • -Sayın başkan, son 2 yılda hükümetinizin adı hep yolsuzluk ve usulsüzlüklerle anıldı, hiç mi “Biz nerede yanlış yaptık acaba” diye düşünmediniz?

Vesaire… Vesaire… Vesaire…

 


 

Tahsin Ertuğruloğlu yeni yurttaş yapılan kişilerin cep telefonlarına “Vatandaşlığınız hayırlı olsun, Tahsin Ertuğruloğlu. UBP Lefkoşa MV adayı No:9.” diye mesaj gönderdi. Olay başlı başına çirkin ama en kötü tarafı ne biliyor musunuz? Devletin resmi kayıtları, cep telefonları bilgileri, kişisel bilgiler oy uğruna kullanıldı, bir adaya bir partiye servis edildi… Çok kötü…

 

 

 

Bu yazı toplam 1995 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar