1. YAZARLAR

  2. İbrahim Özejder

  3. Seçim Gecelerinin Medya Klasiği; ‘Seçmen Mesajını Verdi’
İbrahim Özejder

İbrahim Özejder

Seçim Gecelerinin Medya Klasiği; ‘Seçmen Mesajını Verdi’

A+A-

 

• 7 Haziran seçimlerinden düne kadar hiçbir şey olmamış, seçim müthiş derecede demokratik-eşit koşullarda yaşanmış sanki.

• “Mesajı verdirenler kim?” diye de sorulması gerekmez miydi?

Türkiye milletvekili seçimlerinin sonuçlarını takip etmek için dün gece televizyonun karşısına geçtik. Türkiye kanallarında ‘usta’ yorumcular papağan gibi bildik bir masalı tekrarlıyor:

“Seçmen mesajını verdi…”

Seçmen bir partiye şu mesajı, öteki partiye başka mesajı vermiş diye uzun uzun anlatıyorlar. Seçmen sanki tek bir kişiymiş ya da ortak bir iradeymiş gibi saçma bir sonuca varan bu tekerlemenin temelden yanlışlığı bir yana, 7 Haziran seçimlerinden düne kadar hiçbir şey olmamış, seçim müthiş derecede demokratik-eşit koşullarda yaşanmış havası yaratılıyor.

Üstelik “seçmen mesajını verdi” diyenlerin büyük bölümü, 7 Haziran’dan beri yaşanan anomalileri dile getiren, iktidarın baskıcı politikalarını eleştiren, medyaya yönelik ‘kayyum kıyımları’na karşı çıkanlardı.

Kısaca hatırlayalım; Suruç’ta canlı bomba ile öldürülen insanlar, Doğu’da başlatılan kontrollü iç savaş, yakılan parti binaları, linç edilen insanlar, maskaralığa dönüştürülen koalisyon görüşmeleri, Ankara’da göz göre göre katledilen yüzden fazla barışsever, bazı partileri miting yapamaz hale getirmeler, yaz-kış saati ile oynamalar, gazetecilere medyaya yönelik baskılar ve daha 3-4 gün önce bir medya grubunu kayyum yoluyla ele geçirmeler, daha bir çok anti- demokratik, hukuk ve etik dışı uygulama ve seçimde sandık oyunları….

Dün gece merkez ve güdümlü medyanın ünlü yorumcuları bunlardan hiç bahsetmedi…

Çünkü, bütün bunlar başka bir ülkede yaşandı ve Türkiye seçmenini hiç etkilemedi. Yaklaşık beş ay süren karanlık bir süreçten sonra ülke bir günde demokratik, “seçmenin rahatça mesajlar verdiği” bir rejime dönüştü.

Seçmenin mesajını anladık da “mesajı verdirenler kim?” diye de sorulması gerekmez miydi ?...

---------------------------------------------------------

Kayyum Ne Anlar Editoryal Bağımsızlıktan


Yazı İşleri Müdürü: Benim sormak istediğim editoryal bağımsızlığımız… Mesela dün bir gazete yaptık biz…
Kayyum Hasan Ölçer: Rezalet bir gazete yaptınız.
Çalışanlar: O bizim namusumuzdur!
Kayyum Hasan Ölçer: . Ne diyorsunuz, namus falan?
Bilal Şahin: O gazete bizim namusumuz.
Kayyum Hasan Ölçer: Senin adın ne? Sen çık dışarı... Çık dışarı, çık dışarı! İş akdin feshedildi! Bu mu senin namusun terbiyesiz herif?

Türkiye’de İpek Medya Grubu’na yönelik devlet operasyonunda, basın özgürlüğü açısından ibretlik sahnelere de tanık olduk. Mali gerekçeler gösterilerek yapılan operasyonun, gruba bağlı yayınların içeriğine müdahaleye dönüşmesi uzun sürmedi. Böylece amacın mali-hukuki değil, siyasi olduğunun inkar edilir tarafı kalmadı.

Literatürde kayyum, batan ya da zorda olan şirketlere devlet tarafından atanan ve yalnızca o şirketin malvarlığının yönetim ve korunması için gerekli olan işleri yapan kişidir.

Fakat kayyum Hasan Ölçer, işe şirketin Maliye biriminden başlamak yerine doğrudan Yazıişleri’ne gidiyor ve yayınları yönetmeye kalkıyor. Yetkisini aşan kayyum, gazetecilerle diyalogunda bir de “editoryal bağımsızlık” kavramını işitiyor.

Kayyum, muhtemelen ilk kez duyduğu bu kavramı büyük olasılıkla anlamadı. Zaten kavramı anlamaya çalışmak yerine, gazetecilere hakaretler yağdırmayı tercih etti.


Editoryal bağımsızlık nedir?

Medya kuruluşlarının siyasal iktidara, her türlü güç odağına ve kendi sahibinin çıkarlarına karşı gazeteciliğin temel ilkeleri, etik değerleri ve kamusal hizmet anlayışı gereği haber ve yayın politikası açısından bağımsız olmasına editoryal bağımsızlık denir ve önemli bir ilkedir. Basın özgürlüğünün hayat bulmasının anahtarıdır.

Editoryal bağımsızlık, sadece yazı işleri kadrosunun değil, muhabirin de yazı işlerine karşı habercilik ilkeleri çerçevesinde bağımsız olmasını, haberine karışılması durumunda söz sahibi olmasını da gerektirir.

Gazeteciliğin bir meslek olarak yatay ilişkilere olanak tanıması okur, muhabir ve yazı işleri kadrosu arasında demokratik bir ilişki kurulması zeminini de sağlamaktadır. Böyle bir ilişki aslında editoryal bağımsızlığın da güvencesi sayılabilir.

Kâr amacı engel değil
Bir özel girişimcinin yayın yoluyla kâr etmesi, editoryal bağımsızlığa ters değil. Ancak kâr uğruna gazetecilik meslek ilkelerine aykırı davranması, medyanın kamusal görevlerini yerine getirmesini engeller.

Mesleki dayanışma
Editoryal bağımsızlık en başta gazetecilerin ve demokratik kamuoyunun mücadelesiyle elde edilebilecek bir kazanımdır. İpek grubuna yönelik operasyona gösterilen tepkiler, editoryal bağımsızlık açısından da umut vericidir. Sadece editoryal bağımsızlıkları değil, işyerleri de saldırıya uğrayan İpek grubunda görev yapan gazeteciler, Türkiye’de bugüne kadar görülmeyen bir meslektaş dayanışması ile karşılaştılar. Hiçbir şekilde biraraya gelmesi düşünülemeyen siyaset ve gazeteci kesimi, “bu yayınlar cemaatin zaten” mazaretinin arkasına saklanmadan kayyum sansürüne karşı çıktılar

Kayyuma karşı çıkanlardan deneyimli gazeteci Nazlı Ilıcak’ın ‘Biz de solcular gibi direnmeyi öğreniyoruz’ sözleri, bir anlamda, devlet baskılarına karşı mesleki dayanışmanın ve direnişin geçmişte yetersiz kaldığının itirafıydı.

Sansürden kayyuma
Basın özgürlüğünün giderek daha fazla artmasını beklerken, “kayyum” ismiyle gündemimize yeni bir sansürcü modeli girdi. Oysa klasik sansür, çoktan tarihteki yerini almıştı. Basın özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik çeşitli baskılar ise hiç yokolmadı. Yasaklamalar, hapisler, gazeteci cinayetleri derken, basına baskı listesine şimdi de kayyum eklendi. Eskiden sansürcübaşı ne yapıyorsa, bugünkü kayyum da hemen hemen ayni şeyi yapıyor:

“Onu yayınlama, bunu yayınla…”

Bu yazı toplam 2039 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar