1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. SARHOŞ ŞUBAT
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

SARHOŞ ŞUBAT

A+A-

İçim içime sığmıyor son günler… Nedenini de tam bilmiyorum. Sadece hayata sımsıkı tutunmak, bir cambazın olanca dikkatiyle şiirin ipi üzerinde ilerlemek, kırlarda koşmak, Beşparmakların tepesine çıkıp haykırmak gibi şeyler geçiyor aklımdan… Belki de Şubat ayıyla olan özel ilişkimdendir bu…

Şubat sarhoş bir aydır bilindiği gibi. Efsaneye göre Ocak, Mart ve Şubat üç kız kardeştirler. Şubat, saklanan şarabı alıp içtiği için cezalandırılır. Ocak ve Mart ondan birer gün alırlar ve Şubat kısacık kalır.

Şubatın niye kısa olduğuna dair bir de eril açıklama vardır: Julyen takviminde yılbaşı, Mart ayındadır ve buna göre Şubat, yılın en son ayıdır. “July” olarak bilinen temmuz ayı, Julius Sezar’ın adını taşır ve 31 gün sürer. Sezar’dan sonra yaşayan bir başka Roma İmparatoru Augustus da kendi adını bir aya verir. Ne var ki Ağustos (Augustus’un adından) ayının 30, Sezar’ın adını taşıyan Temmuz ayının 31 çekmesini haşmetine yakıştıramayan İmparator Augustus, kendi adıyla anılan ayın da 31 gün sürmesini emreder. Bunun üzerine astronomlar, yılın son ayı olan Şubattan bir günü alıp Ağustos ayına ekler. Böylece 30-29 gün döngüsü yaşayan Şubat ayı 29-28 gün olarak belirlenir.

Benim için özeldir Şubat, çünkü doğduğum aydır ve ailemizde garip bir biçimde doğum günleri, evlilik yıldönümleri ve de ölümler bu ayda toplanmıştır.

Bilindiği gibi aşk ayıdır da… Haftaya cümle klişesi ile “Sevgililer Günü” geliverecektir.

Şubat’ın bana yakıştığını düşünürüm hep. Dengesi bile yoktur. Arada 29 çeker. Uğurlu olduğuna inanılan  “Artık Yıl”a neden olur. Sonuçta kış ayıdır. Dünyanın pek çok coğrafyası kar altındadır ama Kıbrıs’ta papatya denizleri demektir Şubat. Topraktan çıkıp sarı sarı gülümseyen papatyalardır belki de içimdeki bu her an burulmaya hazır sevinçli hali oluşturan.

Kıbrıs’ta güneşin yakıp kavurmadığı ama sevgiyle okşadığı bir aydır Şubat. Evde olduğum günler çalışma odamın balkonunda kitap okuduğum saatler vardır…

Belki kış ayıdır Şubat ama baharın yaklaştığının da habercisidir. Çabucak geçeceğim ve bahara ulaşacaksınız demektedir sanki…

Anılarıma başvurduğumda çok kötü şeyler de yaşamışımdır Şubat’ta ama yaşanan her kötü şey de hayatla bir yüzleşme, iyi olanın değerinin ayırdına varma değil midir aynı zamanda?

Yaşadığım bazı kötü zamanlarla ilgili düşüncem şöyle olmuştur çoğu zaman: Ey hayat, bana öyle şeyler yaşattın ki çok güçlüyüm artık. Senin acılarına talimliyim. Artık her şeyle başa çıkabileceğime inanıyorum.
İnsanın kimi zaman bir karanlığın içinde kaybolması hep mümkün… Hayatın başa çıkılması imkânsız gibi görünen durumları vardır. Yine de hiçbir şey yeniden uyandığımız bir günün değeriyle yarışamaz. Yaşadığımız bazı şeyler için ne kadar hayıflansak da yarına ulaşabildiğimiz için sevinç duyabiliriz. Gerçekten isterse, zekâyı ve yaratıcılığı doğru biçimde kullanabilirse çok şeyi değiştirebilir çünkü insan.

Hayatın bana en cazip gelen yanı sonsuz keşiflerle dolu olmasıdır. Okumadığımız kitaplar, dinlemediğimiz müzikler, henüz tanışmadığımız insanlarla doludur dünya.

Harcayıp dururuz ama zamanı… Bazı mekânlara, bazı insanlara, sanki başka bir seçenek yokmuşçasına bazı varoluş biçimlerine takılıp kalırız.

Kendi içimizdeki düğümlerdir bütün mesele… Başkalarının karar verip hükmedebildikleri hayatlarımızdır. Karşımıza çıkan sınırlardır.

Şubatta yeni bir yaş alınca yüzleşip dururum hayatla… Kafamın karışmasının nedeni aynı zaman sürecinde sayısız şey olmasını dilememdir. Hayallerim kanat çırparken gerçekler yere doğru çekmeye çalışır beni…
Onca işim varken kafamda kırk tilki dolaştırdığım bir aydır Şubat… Belki de “Şubat tatili” denen çocukluk belleğidir beni bu ayda bir olağandışılık olduğuna inandıran.

Nice Şubatlar gibi geçip gidecektir o da… Her geçip gidenin bıraktığı aynı değildir ama… Kalplerimizin ışımasını dilerim bu Şubat’ta…

 

Bu yazı toplam 2608 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar