1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Sakin Şehirler ve Kıbrıs
Sakin Şehirler ve Kıbrıs

Sakin Şehirler ve Kıbrıs

... ortaya çıkan çözümlerden birisi de özetle, doğal kaynaklarımızın tamamıyla tükenmeden gelecek nesillere de aktarılmasına olanak sağlamayı hedefleyen “sürdürülebilir kalkınma” anlayışıdır.

A+A-

 

Cem Atakara
cematakara@gmail.com

 

İnsanın doğayla olan ilişkisi yüzyıllar boyunca onu bir kaynak olarak algılamak ve tükenebilme ihtimalini dikkate almadan kullanmak üzerine şekillenmiştir. Doğanın kendini yenileyebilme hızının çok ötesine geçildiği günümüzde, çevreye verilen tahribat büyük bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Hızla artış gösteren nüfusa ek olarak tükenme noktasında olan doğal kaynaklarımızın varlığı (aslında yokluğu), bizleri yeni çözüm formülleri aramaya sevk etmiştir. Bu bağlamda ortaya çıkan çözümlerden birisi de özetle, doğal kaynaklarımızın tamamıyla tükenmeden gelecek nesillere de aktarılmasına olanak sağlamayı hedefleyen “sürdürülebilir kalkınma” anlayışıdır.

Son zamanlarda dünya genelinde ve Kıbrıs’ta da yaşanan, gerek sosyal nedenlerle gerekse de ekonomik nedenlerle başlayıp küreselleşme süreci ile birlikte hızlanan bir kentsel değişim ve dönüşüm süreci yaşamaktayız. İçerisinde bulunduğumuz bu süreçte gerçekleşen politikalar plansız bir şekilde yürütülmekte alt yapısı olmayan ve sağlıksız bir kentsel çevre içeren kimliksiz kentler oluşmakta ve bu kentler insanların ihtiyaçlarının karşılanması noktasında yetersiz kalmaktadır. Bu olumsuzlukların farkına varılmasıyla birlikte sürdürülebilirlik kavramı doğmuş ve uygulanmasını sağlamanın formülleri araştırılıp geliştirilmeye başlanmıştır.

Küreselleşme ile birlikte aynılaşmış/tek tipleşmiş yerleşim yerleri oluşmaya ve mekanların kendilerine özgü değerleri kaybetmeye başlamaları ve bunun da bölgesel kimliklerin kaybına, yerele ait farklılıkların azalmasına mekanların ayırt edici özelliklerini yitirmesine ve insanlarda bir yersizleşme duygusu oluşturduğuna şahit oluyoruz. Özellikle Boğaz’dan Girne’ye inerken arabanın camını açtığınızda artık içeriye deniz kokusu yerine inşaatların tozu dumanı dolması bu değişimin bir göstergesidir.

Binalara verilen yüksek kat izinleri, otellere hediye edilen kıyılar, Lefkoşa’dan denizi görme projesi olarak Beşparmak Dağları’nın oyulması gibi şehir plancılığına yapılan fauller merkezi yönetimin kalkınma adı altında tasarlamaya çalıştığı planlardan sıyrılıp kendimize yerelde neler yapabileceğimizi sorgulatması gerekmektedir.

Sürdürülebilir kalkınmanın yerel ayağı olan sürdürülebilir yerel kalkınma uygulamalarının temelinde de; dünya genelinde yaşanan sorunların çözümü için; yerel odaklı çözümlerin bulunması konusu yatmaktadır. Sürdürülebilir bir şehir yaklaşımı ile baktığımızda yaşam ortamı olarak şehirlerin daha yaşanabilir ve sağlıklı yerler olmasının sağlanması için yerel düzeyde atılan adımlar ile küresel ölçekte sürdürülebilirliğin sağlanması hedefi güdülmektedir.

Buradan hareketle, küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklara karşı bir alternatif yerel kalkınma modeli olan ve ülkemizde de üç temsilcisi( Yeni Boğaziçi, Lefke ve Mehmetçik) bulunan, şehirlerin, kültürünü yeniden keşfetme aracı olarak karşımıza çıkan Sakin Şehirler’den (Cittaslow(orjinal ve resmi adı): Citta(ita.) = şehir, Slow(ing.) = yavaş, Türkçe’ye Sakin Şehir olarak çevrilmiştir) bahsedelim.

Hareketin başlangıcı 1986 yılında İtalya’da Roma şehrinin simgesel ve en önemli turistik yerlerinden olan İspanyol Merdivenlerinde bir grup İtalyan aktivistin, çevrede bulunan insanlara geleneksel İtalyan mutfağından ikramlar sunarak, uluslararası bir fast food zinciri olan McDonalds’ın açılmasını protesto etmeleri olarak kabul edilir. Bu protesto Slow Food/Yavaş Yemek akımını doğurur.

Slow Food Hareketinin manifestosunda belirtildiği üzere bizler, hızlı yaşamın getirdiği olumsuzluklar nedeni ile hıza yenik düşüyoruz ve bu da bizim yediklerimizden alacağımız tada engel oluyor dolayısı ile fast food kültürüne alışıyoruz. Yavaş yemek yeme alışkanlığımızı geri kazanmamız bizi hıza karşı koruyabilir. Yerel yemeklerin lezzetinin keşfine çıkmalı, bunları paylaşmalı ve hızlı yaşamın bizi ve çevremizi verimlilik adına tehdit etmesinin önüne geçmeliyiz. (Keskin, 2010: 38).

Slow food hareketini sadece fast food karşıtı bir hareket olarak tanımlayamayız. Bunun getirdiği/dayattığı kültüre, küreselleşmeye, toplumsal değişmeye de karşı çıkar. Ekolojik değer ve inançlar çerçevesinden bakılması gereken Slow Food, besinlerin genetiklerinin değişmesine, küresel yiyecek endüstrisine, insanların yedikleri/aldıkları besinlerin nereden geldiğini, nasıl üretildiğini, hangi süreçlerden geçtiğini bilmemesine karşı çıkan bir eko-gastronomi organizasyonudur (Keskin, 2010).

Bu talep sadece yemek düzeyinde kalmamış, yaşamın her alanında uygulanmaya başlamıştır. Yavaş seyahat, yavaş okul, yavaş tıp, yavaş kitap, yavaş trafik ve yavaş turizm gibi hayatın birçok alanında kendine yer bulmuştur.

1999 yılında İtalya’da Slow Food hareketini kentsel boyuta taşıyacak bir çözüm üretilerek Sakin Şehirler Birliği kurulmuştur. Bir şehrin Sakin Şehir unvanını alması için bir dizi kriteri yerine getirmesi gerekir. Bu kriterler ise sürdürülebilirlik felsefesini yansıtacak şekilde sürdürülebilirliğin “Üç E’si” olarak ifade edilen ekonomi (economic), çevre (enviroment) ve eşitlik (equality) yaklaşımlarına uygun olarak hazırlanmıştır. 12 adet çevre kriteri (5’i zorunlu), 9 adet altyapı kriteri (4’ü zorunlu), 17 adet kent kalitesinin arttırılmasına yönelik faaliyetler (12’i zorunlu), 10 adet yerel ürün ve üretimin desteklenmesi kriteri (8’u zorunlu), 6 adet misafirperverlik kriteri (2’si zorunlu), 4 adet farkındalık kriteri (tamamı zorunlu) ve 10 adet sosyal uyum kriteri ile toplamda 35’i zorunlu olmak üzere 71(artı 3 kriter de kabul sonrası eklenmekte) kriterden oluşmaktadır. Bunların başında da başvuru kriteri olarak bir şehrin nüfusunun 50.000’i geçmemesi gerekmektedir.

Kriterleri karşılayan ve başvurusunu yapan şehirler bir dizi incelemenin ardından kabul edildikleri takdirde “Sakin Şehir” unvanına sahip olurlar. Peki, bu unvana sahip olmak ne anlama gelmektedir neler kazandırır?

Cittaslow, sürdürülebilir bir yerel kalkınma modelidir. Yerel kalkınmanın amacı yerel değerlerin kullanılarak ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanlarda gelişim sağlamaktır. Cittaslow da bu yerel değerlerin korunup geliştirerek kalkınma anlayışına değinmektedir (Şahin ve Kutlu, 2014). Gerek sürdürülebilir kalkınma anlayışı gerekse Cittaslow ağı çıkış noktası ve temel amaçları açısından, kaynakların doğru kullanımı, doğanın korunması ve gelecek nesillere bırakılabilecek değerlerin kaybolmaması noktasında birleşmektedirler. Sağlıklı ve korunan bir çevrede kalkınma anlayışının temeli sürdürülebilir kalkınma teorisi ile atılmış ve Cittaslow ile hayat bulmuştur (Şahin ve Kutlu, 2014: 61).

Tüm Cittaslow’lara bakıldığında, önerilen kriterler aynı olsa da amaçları farklı farklıdır ve her bir Cittaslow’un ayrı bir özelliği vardır. Uygulamada her şehrin kendi yerel değerlerini dikkate alarak, sorunlarına bulacakları çözümler farklılık gösterecektir. Bu noktada da vatandaşların aktif katılımı doğrultusunda, yaşadıkları yerin yerel özelliklerini göz önünde bulundurarak, sürdürülebilirliğin sağlanması ve geliştirilmesi için Cittaslow kriterleri yol gösterici olacaktır. Onları bağlayan şey bölgelerinin ayırt edici özelliklerini koruma isteği olacaktır. Bu felsefe ve kriterler, bölge halkına dayatılandan ziyade, sürdürülebilirliğin sağlanmasını amaç edinen ve gelecek kuşaklara da yerel değerleri ve tatları bırakabilmeyi hedefe koyan anlayışı oluşturmaktadır (Sezgin ve Ünüvar, 2011).

Cittaslow kriterleri ve felsefesi bir şeyleri yasaklamak üzerine kurgulanmış değildir. Teknolojinin, arabaların, marketin kapatılması veya yasaklanması değil teknolojinin olumlu kullanımını sağlayama çalışmak, başta internet olmak üzere halkın belediye hizmetlerinden internet ortamında faydalanmasıdır. Araba kullanımının yasaklanmasından ziyade bisiklet yollarının çoğaltılarak bisiklet kullanımının teşvik edilmesi ve yoğun caddelerin yaya kullanımına bırakılması marketlerin dükkanların kapatılmasında ziyade organik pazarların kurulup, üretici ile tüketiciyi buluşturmaktır (Özgenç, 2012: 113).

İlk olarak Yeniboğaziçi 2013 yılında, daha sonra Lefke 2015’de ve son olarak Mehmetçik de 2016’da 30 ülkede toplam 228 üye şehri bulunun bu ağa dahil oldular. Ülke içerisinde üç sakin şehre sahip olunması durumunda kurulacak olan ulusal ağın da kurulmasına katkı sağlamışlardır.

Kıbrıs’ın Kuzeyinde herhangi bir planlamadan bahsetmek içerisinde büyük bir ironiyi de barındırmaktadır. Akla gelebilecek tüm sorunlarını, gerek merkezi gerek yerel sorunlarını, çözüm sonrasına ötelemiş bir toplumdan uzun süreli planlar hazırlamak ve bunu hayata geçirecek iradeyi ortaya çıkarmayı beklemek hayalcilik olacaktır.  Kuzey Kıbrıs’ın içinde bulunduğu siyasi çıkmazlar, 40 yıldır süren çözümsüzlük ve ambargolar yetmezmiş gibi değiştirilen 38 hükümet düşünüldüğü zaman Cittaslow Ağı’na dahil olmak, önemli bir çıkış noktası kazandırmıştır. Herhangi bir yerli üretimini ihraç edemeyen, doğrudan uçuşlarla turist çekemeyen, kumarhane turizmine hapsolmuş, yerel değerlerini koruyamayıp bitme noktasına gelmiş bir ülke için, yerel odaklı ve belediye destekli bir kalkınma stratejisi olan cittaslow, yeniden bir umut olmuş ve uluslararası bir organizasyonda, kendi adı ile boy göstermiştir.

Küreselleşmenin getirdiği standartlaşmaya / tek tipleşmeye karşı olmasıyla Cittaslow felsefesi yerel üreticiyi desteklemeye, organik tarımı teşvik etmeye, köy pazarlarının kurulmasına, yerel ürünlerin tüketilmesine ön ayak olurken aynı zamanda bir turizm potansiyeli de sunmaktadır. Bu potansiyelin keşfedilmesini sağlamak ve turist çekmek sadece Cittaslow unvanına sahip olmakla yeterli kalmayacaktır. Şehrin tanıtımı ve pazarlaması da en doğru şekilde yapılmalıdır. Cittaslow kriterleri göz önünde bulundurulduğu zaman şehir tanıtımında çevre kuruluşlarına, gıda işletmelerine, sivil toplum ve gönüllü kuruluşlara da iş düşmektedir. Tüm bunlar yapılırken, halka bunu benimsetmek için yapılacak olan söyleşi ve etkinliklerle ilgiyi aktif tutmak ve katılımı arttırmak da hedeflenmelidir. Farklı ve özgün tarzıyla turizm için bir çekim merkezi haline gelen şehirler aynı zamanda ana girdisini turizmden elde eden yerel sürdürülebilir ve ekonomik bir kalkınma modeli olarak karşımıza çıkmaktadır.


Kaynakça:

Keskin, E., B., (2010), Sürdürülebilir Kent Kavramına Farklı Bir Bakış Olarak Yavaş Şehirler: Seferihisar Örneği(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kütayha: Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Şahin, İ., Kutlu, S., (2014), “ Cittaslow: Sürdürülebilir Kalkınma Ekseninde Bir Değerlendirme”, Journal of Tourism and Gastronomy Studies, S.2/1, s.55-63.

Sezgin, M.,Ünüvar, Ş., (2011), Sürdürülebilirlik ve Şehir Pazarlaması Ekseninde Yavaş Şehir. Konya:Çizgi Kitabevi

Özgenç, Ö., (2012) İdeal Toplum Düzeni Arayışında Kurgulanan Kentsel Tasarımlar, Ütopyalar Ve Yavaş Şehir Akımı(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul:Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü.

 

 

 

Bu haber toplam 5954 defa okunmuştur
Etiketler :
2 Nisan 2017

2 Nisan 2017