1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Postalın kardeşleri: Cami inşaatı ve Din eğitimi
Aslı Murat

Aslı Murat

Postalın kardeşleri: Cami inşaatı ve Din eğitimi

A+A-

 

Toplumsal algının üretilmesi ve nesilden nesile aktarılması için kullanılan en önemli araçlardan biri eğitimdir. Yazılı kurallar dediğimiz yasalar, bir yere kadar davranışlarımızı ve hayatımızı belirler. O yüzdendir ki, suç diye tanımlanan fiillere karşılık en ağır cezalar verilmeye başlandıysa da, suç oranlarında azalma yerine artış yaşanmaktadır. Söz konusu alanı belirleyen farklı kaynaklar vardır. Bu yazının konusu toplum algısı olduğu için, bilinmeyen nüfus oranını ve bu kalabalığın ülkeye girişini denetlemekten yoksun iradesizliği bir kenara bırakacağım. Çünkü daha temelde yer alan eğitim anlayışımızı ele almadığımız, ortaya çıkan sıkıntıların üstünü örttüğümüz sürece sorunlar yaşanmaya devam edecektir. Böylece nüfusu kontrol edebileceğimiz bir dönem gelse bile, insanı odağına alan yaklaşımlar yerine muhafazaklık filizlenecektir. Bu da demokrasi algımızda erozyona neden olabilir. Kısacası tren kaçabilir.

Demokratik bir eğitim sisteminden bahsebilmek için bireylerin, devlet tarafından sunulan eğitim sayesinde eleştirel düşünmeyi öğrenmesi ve bu zeminde toplumsal koşulların dönüşümüne katkı sağlayabilecek bir duruma gelmesi sağlanmalıdır. Bu yönü ile düşünüldüğünde, eğitim hakkının erişim yanında (tüm çocukların okula gidebilmesine imkan tanınması gibi), diğer insan haklarının geliştirilmesine yönelik bilinçli katkıda bulunduğunu söylemek mümkün. Böylece karşımıza belli başlı değerler çıkar. Bunlar arasında en önemlisi, bireylere eğitim aldıkları süre boyunca evrensel değerler üzerinden düşünebilme yeteneği kazandırmaktır.

Eğitim hakkına ilişkin uluslararası hukukta yer alan düzenlemeler eğitimin; bireyin eleştiri yeteneğini ve tartışmalı konulara ilişkin çoklu bakış açısını geliştirmesi gerektiğini vurgular. Buna göre tek boyutlu ideolojik yaklaşımların yani dini dogmalarla bezenmiş, eleştiriye açık olmayan, mutlak doğrulara dayalı bir öğretim anlayışının kabul edilemez olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca insan haklarına duyarlı ders kitaplarının hazırlanması aşamasında, tek tip birey yaratan ve farklılıkları yok sayan anlatımdan da uzak durulması gerekir.

KKTC’de devlet aracılığıyla sunulan din eğitimi, tüm bunlar ışığında incelendiğinde, pek çok sorunlu nokta ortaya çıkar. Özellikle alanda çalışma yürüten öğretmen sendikalarının ve zaman zaman öğrenci velilerinin şikayetleri dikkate alındığında, ders kitapları üzerinden olmasa da, din öğretmenleri konusunda sıkıntılar mevcut. Bu noktada “din ve vicdan hürriyeti” bağlamında ele alınması gereken iki husus vardır: Birincisi din derslerinin seçmeli verilmesi diğeri ise tek bir dini yaklaşım yerine dinler tarihine yönelik bilgilendirici bir içeriğine sahip olunması gereklilikleridir. Aksi takdirde hak ihlâllerine neden olunur. Bizdeki uygulamaya bakıldığında; tek boyutlu Sünni Müslümanlık din öğretisini temel alan, küçük kız çocuklarının başlarının örtülmesi gerekliliğini vurgulayan, etik değerler yerine geleneksel ahlak temelinde kadınları aşağılayan, melek ve şeytan gibi hurafelerin anlatıldığı bir yaklaşımdan bahsedilir. Belki de şu sorunun cevabı da bizi bir yere götürebilir. Niye din öğretmenleri ekseriyetle erkektir?

Her ne hikmetse, bu gibi şikayetlere konu öğretmenler Türkiye Cumhuriyeti’nden gönderilenler arasından çıkar. Bu noktada KTOEÖS başkanı Selma Eylem’in sözleri beni etkiledi ve ister istemez o konuya ilişkin düşünmeme yardımcı oldu. Eylem, bu ülkede yetişmiş, Kıbrıslı Türklerin değerleri üzerinden eğitim almış din öğretmenleri işsiz dururken, neden başka bir ülkeden öğretmen getiriyoruz? diyerek haklı bir karşı çıkış yaptı. Önceden de söylediğim gibi, eğitimin toplum algısı ile karşılıklı bir alış  verişi vardır. O yüzden kitapların içerikleri kadar, öğretmenlerin eğitime yönelik algıları ve yaklaşımları da önemlidir. Bu sebeple, her köşeye cami yaptırarak  toplum üzerinde etkisini tam olarak sağlayamamış muhafazakarlığın, derinden ve sinsice damarlarımıza gireceği eğitim alanına sızmasını engellemeliyiz. Ama bunu yaparken de Türkiye’deki diğer bir kutup olan Kemalizme saplanmamak gerekir. Belki sizin için daha demokratik görülebilir  ama o yaklaşım da çoğu noktada milliyetçilik bataklığına gömülmemize neden olur.

Demokrasi ve insan hakları algısını yükseltecek eğitim anlayışının, üçüncü bir yoldan geçerek üretilebileceğine inanıyorum. Haklarının bilincinde olarak eğitim alan toplumlar, muhafazakarlık ve milliyetçilik sosları ile bezenmiş işgal uygulamalarına, ne şekilde karşı durabileceğinin bilincinde olur. Aksi takdirde uyutulmaya ve sayısını bile bilmeyen bir kalabalık olarak güdülmeye mahkumdur.

 

 

Bu yazı toplam 1670 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar