1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Patriçli Lefteris’i, bazı Kıbrıslıtürkler korumuştu…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Patriçli Lefteris’i, bazı Kıbrıslıtürkler korumuştu…”

A+A-

BİR KIBRISLIRUM OKURUMUZDAN…

 

Bir Kıbrıslırum okurumuz, şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Sevgili Sevgül,

Yazdıklarını heyecanla okuyorum ve yürüttüğün çalışmalar nedeniyle, yaptığın araştırmalar nedeniyle seni kutluyorum… Ben de geçmişte Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in barış içinde birlikte yaşadıkları hatıralardan bir tanesini seninle paylaşmak istiyorum.

Patriç’te (şimdiki adı Tuzluca) ilerici bir adam yaşardı…

Bu adamın adı Lefteris Lauras idi. Bir kombay satın aldıydı ve hasat zamanı hem Kıbrıslırum, hem de Kıbrıslıtürk köylere giderek tüm yaz aylarını buralarda geçirir, kombayıyla ekinleri biçerdi…

Günlerden bir gün bir Kıbrıslıtürk köyünde yaz sıcağında uykuya yatmışken, aniden üç Kıbrıslıtürk’ün bir landrover içerisinde kendisine doğru geldiğini gördü… Lefteris’in aklına kötü şeyler gelmeye başlamıştı.

Sözkonusu silahlı üç Kıbrıslıtürk’ten birisi ona yaklaşarak, “Selam Lefteris, …. Köyünde sizinkiler bir Kıbrıslıtürk’ü öldürdü… Sizde olduğu gibi bizde de böyle sorunlar çıkaran insanlar var, onlar gelip sana zarar verebilirler… Onun için kombayını da al ve köyüne dön ve ortalık yatışıncaya kadar da buralara gelme” demişti… Lefteris’e yapmış olduğu iş için ödeme yapıldı ve bu Kıbrıslıtürkler ona eşlik ederek onu götürebilecekleri noktaya kadar götürdüler, Lefteris de köyüne sağ salim dönebilmişti… Bu olayı bize bizzat Lefteris Lauras kendisi anlatmıştı… Kıbrıs’ta her şeyin kötüye gittiğini görünce sonuçta Lefteris köyden ayrılarak Londra’da şansını denemeye gitmişti. Ancak tatillerde Kıbrıs’a geliyor ve benimle yiyip içiyor ve bana bu ve benzeri hatıralarını anlatıyordu… Pek çok hikaye… Ben de bunları başkaları da öğrensin diye yazıyorum, hem bu çok değerli ve saygın arkadaşımızın hatırasına yazıyorum, hem de bu yurdu gerçekten sevenlerin hatırasına yazıyorum… Üstümüze çullanan kötülüğü görerek bu dünyadan göçüp gitmiş olanların anısına yazıyorum … Lefteris ve tüm diğer onun gibi iyi insanlar ışıklarda olsun… İnşallah yurdumuza barış gelir…”


KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…

 

Noel tatili nedeniyle kazılara ara verildi…

Kayıplar Komitesi, Noel tatili nedeniyle kazılara Cuma gününe kadar (yarın) ara vermiş bulunuyor.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Demet Karşılı’dan aldığımız bilgilere göre, Noel tatili nedeniyle kazılara ara verildi. Kazıların yarın (Cuma) başlaması bekleniyor.

Noel tatili öncesinde de birkaç gün süreyle kazılara kötü hava koşulları nedeniyle ara verilmişti.


BASINDAN GÜNCEL…

 

“Kayıp davalarında kontrgerilla aklanırken…”

Ayça Söylemez

Faili meçhul cinayetler ile gözaltında kaybetmelerin yargılandığı davalar beklendiği üzere beraatla sonuçlanıyor. Geçen ay Kızıltepe ve Ankara’daki iki dava aynı şekilde bitti.

AKP’nin ‘demokratik’ döneminde 90’lı yıllarla yüzleşiyoruz propagandasıyla açılan ve büyük destek gören davalarla ilgili, Lice katliamının davasının müdahillerinden Şiyar Kaymaz “O dönemki çözüm sürecinin getirdikleriyle adalet talebini dillendirdik. Tepkiler de aldık, bölgede bu tür olayların ardından mahkemede adalet talep edene ‘Deli’ diyorlardı” demişti. (Lice’de 25 yıl önce gerçekleşen katliamın tek faili olarak yargılanan dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu beraat etti.)

Tarihi bilenler yanılmadı, bu minvaldeki tüm davaların akıbeti aynı oldu. Hatta Derik’te 13 faili meçhul cinayetle ilgili yargılanıp beraat eden Musa Çitil, Jandarma Genel Komutan Yardımcılığına terfi etti, Korgeneral oldu.

Dün de bu davaların sonuncusu olan, Dargeçit JİTEM davasının görülmesine devam edildi. Ama artık bu davaları zamanında desteklemiş olanlar bile adalet ve hukuk kavramlarını yan yana getirmekten imtina ediyor. Hatta Davut’un annesi Hayat Altınkaynak bile davayı takip etmek istemiyor.

Dargeçitli Hayat Altınkaynak oğlunu son görüşünü şöyle anlatmıştı: “Bir sabah askerler evimize baskın yaptı. Evde beş altı kişiydik. İçeriye girdiler ve tüm eşyalarımızı alt üst ettiler. Allah küçük oğlumu vereli henüz 15 gün olmuştu, kırkım çıkmamıştı. Evimize baskın yaptılar, beni dövdüler. Akşam yine baskın yapıldı. Beni panzere koydular ve götürdüler. Oğlumu (Davut) da yatağının içinden çıkardılar. Onu da karakola götürdüler. 3-4 gün beni de tuttular. O da benim yanımdaydı. Başı benim dizimin üstündeydi, gözlerini bağlamışlardı, bodrumda birlikteydik. Üçüncü gün beni kapının önüne götürdüler. Oğlumu da orada (askıya) astılar. Bana oğlunu görüyor musun, dediler. Zaten onu öldürmüşsünüz, dedim. Bana ‘Anne susadım’ dedi. Ona su veremedim, bırakmadılar. Onu öyle asılmış şekilde gördüm, bir daha göremedim…”

En son askıda gördüğü oğlu Davut, 13 yaşındaydı. İşkencede öldürüldü. Kuyuya atılan kemikleri, aynı dönem 16 yaşındayken öldürülen Nedim Akyön’le birlikte 2016 yılındaki kazıda bulundu. Onları öldürmekten yargılanan beş asker duruşmalara dahi katılmıyor, muhtemelen beraat edeceklerini düşünüyorlar. Kızıltepe JİTEM davasında beraat verdiği asker sanıklara “paşa” diye hitap eden mahkeme başkanı ve Ankara faili meçhuller davasında bağımsız olmadığı söylendiğinde sinirlenen hâkim de dile getiremese bile öyle düşünüyordur.

Resmi adıyla JİTEM ya da cemaat gazetelerince meşhur edilen ismiyle ‘Gladyo’ denen ama gerçeğini bilenler için hep kontrgerilla diye adlandırılmış olan yapıyı, ‘derin’ diye devletten ve siyasetten arındırıp otonom bir yapıymışçasına kendinden menkul bir “canavar” haline getirenlerin, birkaç tetikçiyi meşhur edip arkasındaki güç ilişkilerini saklama projesinde ‘kullanışlı’ olanların ve sırf konjonktür müsait diye gerçeği görmezden gelip iktidara yanaşanların da yardımıyla, o yapı daha yasal olarak iktidarla birlikte şimdi.

Bugünden bakınca ‘karanlık’ torbasına atılan oysa o dönemi tanıyanlar için bugünün ‘hukuka dayalı’ sisteminden daha berrak görülen 90’lı yıllardaki cinayetlerin bazıları uyuşturucu trafiğini kontrol etmek adına bazıları köy boşaltmak adına bazıları salt intikam adına bazıları da halka gözdağı vermek amacıyla işlendi. “Demokratikleşme” döneminde ise tüm cinayetler “vicdan” örtüsüne sarılıp eşitlendi. Uyuşturucu mafyaları ile 13 yaşındaki Davut’un farklı sebeplerle öldürüldüğü saklandıkça dönemin meşhur ve meşum siyasi sisteminin de yok sayılacağı düşünüldü.

Yoksa ne kara para trafiği ne de uyuşturucu rantı bitti. Örneğin daha geçen hafta dört jandarma personeli araçlarında esrarla yakalandı, “uyuşturucu madde ticareti yapma ve sağlama” suçundan tutuklandılar. Bu küçük bir örnek ama ticaretin form değiştirmesi bir yana hele ki ekonomik krizin konuşulduğu şu günlerde aynen sürdüğünün de kanıtı. 90’larda askerin tek hâkimi olduğu kentlerde daha büyük ölçekte yürüyen bu ticaret, üreticiden tüketiciye geçen Türkiye için hâlâ – milis örgütlenmeleri de dahil – yasadışı planların yasadışı fonlarını oluşturuyor.

Mahkemelere de bu sistemin katliamlarını kapatmak kalıyor.

(BİRGÜN – Ayça SÖYLEMEZ – 24.12.2019)

 

 

 

Bu yazı toplam 1364 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar