1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. PAŞALAR, PAPAZLAR, İMAMLAR
Sami Özuslu

Sami Özuslu

PAŞALAR, PAPAZLAR, İMAMLAR

A+A-

Yazının başlığı sevgili Niyazi Kızılyürek’in 1988’de yayımladığı ‘Paşalar Papazlar’ isminden esinlenerek attım. Kızılyürek, yaklaşık 30 yıl önce yazdığı kitapta, Kıbrıs sorununda ‘üst sınıflar’ın ve onlar adına hareket eden Rum Ortodoks Kilisesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin oynadığı rolü incelemişti.

Bir yanda Papazlar, diğer yanda Paşalar Kıbrıs’ta uzlaşamazlığın, teşkilatlanmanın önemli aktörleri olageldi.
Adanın ve adanın sahiplerinin, yani toplumların kaderinde önemli, kritik rol oynadı Paşalar da, Papazlar da…

***

Şimdilerde ‘Paşalar ve Papazlar’a bir de ‘İmamlar’ı eklemek gerekiyor herhalde…

Malum, Türkiye’de askeri vesayet dönemi kapatıldıktan sonra Erdoğan liderliğindeki AKP yön veriyor ülkenin siyasetine… Ve haliyle Kıbrıs sorununa da, Kıbrıslı Türklerin kaderine de…

Niyazi Kızılyürek’in diyalektik değerlendirmesinde “paşalar ve papazlar ‘üst sınıfların çıkarı’nın bekçileri” olarak tanımlanıyordu.
Konuya Türk-Yunan, yahut Kıbrıslı Türk-Kıbrıslı Rum çelişkisi gözlüğüyle değil, Marksist bir yerden, sınıfsal temelden bakıyordu.

***

Şimdi fotoğraf karesine imamlar da girdi. Yani Türkiye’de iktidarda bulunan ve 15 Temmuz darbesini savuşturup iktidarını daha da sağlamlaştıran, bütün devlet kadrolarına ‘sıfır ayarı’ çeken Erdoğan ve AKP sahnenin geniş bir kısmını kaplıyor.

2008 sonrasında, yani askerin geriletildiği dönemin ardından ‘paşalar’ın Türkiye’deki oyundan tamamen çekildiği zannediliyordu. Geniş bir kesime göre “Erdoğan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne egemen olmuştu ve artık darbe-marbe yapılamaz”dı.

Oysa bir ‘mübarek Cuma’ gecesi çok ciddi bir darbe girişimi yaşandı ve tahminler altüst oldu.
Demek ki ‘paşalar’ hala zindeydi!..

Adına ‘Fethullahçı’ da dense, ‘derin devlet’ de dense, asker Türkiye’de işlemeyen demokrasinin kaçınılmazını, yani ‘darbe’yi yapmayı hep ‘hak’ olarak gördü. Bundan sonra da denenmeyeceğini kimse zannetmesin.

***

Türkiye’de olup bitenlere Tayyip-Fetullah çelişkisi diye bakmak, gerçek çelişkileri gizlemekten başka işe yaramaz.
Üstelik Erdoğan kim, Gülen kim?
Son tahlilde her ikisi de aynı cemaate mensup, daha düne kadar en yakın müttefikler değil mi?
Bunları ‘aile içi kavga’ ya da ‘çıkar çatışması’ diye not etmek en iyisi…
Yoksa ne Erdoğan, ne Gülen, ne de darbeye kalkışan Cuntacılar ‘ezilen sınıflar’ı düşündüklerinden, ‘demokrat’ olduklarından, ‘memleketi çok sevdiklerinden’ didişiyorlar.
Her hal ve karda, yani bunlardan hangisi başta olursa olsun, kaybeden değişmiyor: Çalışanlar, köylüler, üreticiler, işsizler, gençler, kadınlar, Kürtler, Aleviler, Türkler, Ermeniler…
Yani halklar!..
Türkiye halklarının çilesi ne yazık ki daha uzun bir süre devam edecek gibi görünüyor.

***

Peki ya bizim çilemiz?
‘Paşalar’ ve ‘Papazlar’dan sonra şimdi ‘İmamlar’ da var kaderimize yön veren…
Giderek daha etkili, gittikçe daha yoğun bir şekilde hayatımızın her yanını kaplıyor onların hedefleri…
Ve kuşkusuz ‘üst sınıflar’ın çıkar bekçileri olarak onların yaptıklarının faturasını Kıbrıs’ta da halklar ödüyor.
Gittikçe kararıyor bulutlar gökyüzünde…
“Maviyi görecek miyiz bir daha acaba” kaygısı var yüreklerde…
Ama şairin dediği gibi, ‘kabahatin çoğu bizde’…
Ne Paşalara, ne Papazlara itiraz ettik bugüne dek…
Ve ne de şimdi İmamlara!..

Bu yazı toplam 2517 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar