1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Özgürlük - Sansür Diyalektiğinde Basın: “Çiçekler Bataklıklarda da Büyür…”
Özgürlük - Sansür Diyalektiğinde Basın: “Çiçekler Bataklıklarda da Büyür…”

Özgürlük - Sansür Diyalektiğinde Basın: “Çiçekler Bataklıklarda da Büyür…”

özgürlüğün gerekli olup olmadığı yönünde bir tartışmaya girişmek, insani iyiden uzaklaşarak onur duygusunu ret etmek anlamına gelmektedir

A+A-

 

Seda Orbay Yücel*
seda.orbay@emu.edu.tr

 

Özgürlük yoksunluğuna dair endişelerini çarpıcı yazılarla okurlarına aktaran Marx, özellikle sansür tartışmalarının temelinde baskı ve yasakları meşrulaştırmaya çalışanlara karşı keskin dilini kullanarak, basın özgürlüğünün özsel varoluşunu vurgulu cümlelerle ortaya koymaya çalışır:

Kuşları kafese kapatmayı yanlış görüyorsunuz. Ne var ki kafes, avcı kuşlara karşı koruyucu bir önlem değil midir? Bülbülleri körleştirmeyi barbarca görüyorsunuz; ancak sansürün basının gözlerini keskin kalemiyle çıkarmasını hiç de barbarca görmüyorsunuz. Özgür birinin saçlarını onun isteğine karşı kesmeyi despotik kabul ediyorsunuz; ancak sansür her gün düşünen insanların uzuvlarını kesiyor ve kalpsiz bedenlere, tepki göstermeyen itaatkâr bedenlere izin veriyor, sağlıklı geçinmeleri için!” (1).

Marx için özgür basının özü, özgürlüğün ahlaki cevheridir. Sansürlenmiş basının özü ise, esaretin karaktersiz canavarıdır (2). Özgürlük ile sansür arasındaki diyalektik ilişkiyi açığa çıkaran bu önerme, aynı zamanda neden basının özgür olması gerektiğinin de yanıtını verir. Çünkü sadece baskı makinesinin mürekkebinde olgunlaşan özgürlük, farklı düşünce ve kanaatler arasında iletişimsel bağ oluşturarak, çoğulculuk temelinde farklılıkların uyumlu birlikteliğini yakalayabilir. Ancak bu bağlamda basın, düşünen insanlar diyarında hakikatin çoğul olarak kavranmasını sağlayarak, halk topluluklarının tininin gerçek bir ifadesi haline gelebilir.

Öte yandan Marx’a göre basın, “daima gerçek dünyadan boşanan ve daha fazla tinsel zenginlikle ona geri dönen, ruhunu yenileyen ideal bir dünyadır” (3). Marx’ın bu anlamlandırmasının kendine özgü özelliği, gerisinde “öz” ile “oluş” arasındaki çelişkiyi gizlemesidir. Nitekim “öz”e yönelmeksizin salt oluşların ele alınması, gerçekliğin gizlenmesi temelinde bambaşka sorunsalları açığa çıkarmaktadır. Buna ilişkin Marx, bir yazısında, “eğer oluşların görüntüsü ile özü çakışsaydı, bilim gereksiz ve anlamsız olurdu” ifadelerini kullanmaktadır. Gerçekten de toplumsal oluşların yarattığı görüntü, “öz”ün derinlerinde var olan ihtiyacı gizleyerek, özgürlükler anlamında farklı görünümlerin belirmesine neden olmaktadır. Bunun basın özgürlüğü gibi farklı olma hakkını içeriğinde barındıran özgürlüklere yansıması, resmi hakikate dayalı devlet temelli oluşların şekillendirdiği görüntü olarak özgürlüktür.

Görüntünün gerisinde bir yanda özü kavrama hakkını çevreleyen özgürlük ihtiyacı diğer yanda ise resmi düzeni korumaya çalışan çıkar gruplarının özün açığa çıkmasını engellemek için girişmiş oldukları uğraşılar düzlem üzerinde diyalektik bir ikilem oluşturmaktadır. Öze ulaşma çabası ile bekayı koruma telaşının bu bağlamda çatışması, özel olarak bilim, sanat, basın- yayın özgürlüğü alanında genel olarak özgürlük alanında mücadelenin fitilini ateşlemektedir. Bu noktada Marx, otorite- özgürlük denkleminde otoriteyi esas alan beka koruyucularına  Spartalı Sperthias ve Bulis’in Persli vali Hydames’e söylediği sözlerle seslenmektedir: “Hydames, iki tarafı da bize öğütlediğin gibi dengelemedin. Biri için denedin ama diğeri senin tarafından denenmemiş olarak kaldı. Köle olmanın ne anlama geldiğini biliyorsun, ancak hiçbir zaman özgür olmanın iyi olup olmadığını bilmeyi denemedin. Eğer deneseydin bize onun için savaşmayı öğütlerdin; hem de sadece mızraklarla değil, aynı zamanda baltalarla da” (4).

Marx’ın baltalarla korunmasını vurguladığı özgürlük, “bütün tinsel varoluşun türe özgü özüdür” (5). Dolayısıyla özgürlüğün gerekli olup olmadığı yönünde bir tartışmaya girişmek, insani iyiden uzaklaşarak onur duygusunu ret etmek anlamına gelmektedir. Bu bağlamda tinsel varoluşun özü olan özgürlüğe sıkı sıkıya sarılmak ve ona çoğul bir kavrayışla yaklaşmak gerekmektedir.  Bu durumda, özgürlüğün varoluşunun belirli bir biçimi için tehlike açığa çıktığında, genel bir özgürlük sorunsalının belirdiğini kabul etmek durumundayız. Nitekim tarihsel kesit, “özgürlük” için “özgürlük”lerin sınırlanmış ufkunun nasıl tehlikeli olabileceğini gösteren kanıtlarla doludur (6). O halde özgürlük yoksunluğunu yaratabilecek bu tehlikelere karşı özgürlüğe evrensel bir bütünsellik içerisinde çoğul olarak yaklaşmamız gerekmektedir. 

Marx’a göre özgürlük, baskı makinesinin mürekkebinde, mülkiyette, düşünce alanında, bilimde, sanatta veya kitle hareketinin kalbinde yer alsa da özünde özgürlüktür. Buna göre tüm özgürlükler, “tek bir türden ve cinsten belli bir isim olmadan özgürlüktür” (7). Bu vurgu, özgürlük sistemi içerisinde her bir serbesti alanının birbirinden ayrı, ancak bir bütün olarak güneş sistemi misali bir arada var olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu anlamlandırma, özgürlükler arasında hiyerarşik bir dizinleme yapanlara karşı “evrensel” özgürlüğü işaret etmektedir. Bunun basın özgürlüğü temelinde bizi yönlendirdiği sorgu, sınırlama ve yasaklama aygıtları ile sansürlenmiş bir basının, düşünce alanında farklılıkların çeşitlenmesine ne derece katkı sağlayacağı meselesidir. Marx bu hususu, tür iyi olmayınca cins nasıl iyi olabilir sorgulamasıyla açıklığa kavuşturmaya çalışmaktadır. Ünlü düşünüre göre, esasen “bedenin bir uzvunun diğerini belirlemesi gibi, bir özgürlük biçimi de diğerini belirler. Ne zaman özgürlüğün bir biçimi reddedilse, genel anlamda özgürlük de reddedilir” (8). Bu anlamda sansür, resmi doğru ile biçimlenmiş hakikatin neden olduğu esaretin somutlaşmasıdır. Esaretin belirdiği sansürler diyarında özgürlük de bulanıklaşmakta ve resmi hakikate dayalı tekil zihinlerin kol gezdiği bir imtiyaz alanı haline gelmektedir. Bununla birlikte basında oluşturulan sansür süzgecinden dolayı iyi - kötü, zararlı - zararsız, düşman - dost şeklinde kategorileşen düşünceler, çeşitlilikten uzak düşünce sarmallarına imkân tanıyarak düşünce girdabının ortaya çıkmamasına neden olmaktadır. Bu durumda dahi umutlarını yitirmeyen Marx, basının gizil gücüne inanarak, sansürü savunanlara karşı coşkulu bir seslenişte bulunur: “Çiçekler bataklıklarda da büyürler” (9).


*Yrd. Doç. Dr. , Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi

Kaynakça

[1] MARX Karl, Basın Özgürlüğü Üzerine, Dipnot Yayınları, Ankara, 2012, s. 81.

2 MARX, s. 73.

3 MARX, s. 20.

4 MARX, s. 112.

5  MARX, s.17.

Bu noktada Marx, İngiltere örneğini göstermektedir. MARX, s. 106-107.

7 MARX, s.99.

MARX, s. 111.

MARX, s.72.

Bu haber toplam 2910 defa okunmuştur
Gaile 454. Sayısı

Gaile 454. Sayısı