1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. ORTAYA KARIŞIK RUH HALLERİ
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

ORTAYA KARIŞIK RUH HALLERİ

A+A-

Söyle bana iç sesim bugün neden tutuk sözcüklerin; bu bulanıklık, bu karmaşa neden? Bak bir yazı yazmaya oturdum ama içimin dalgalarından başka bir ses duyamıyorum. Kabarıp taşıyor, günü, dakikaları dövüyorlar. Bir huzursuzluk hortumu kıvranıp duruyor içimde. Penceremden kuşlara, akıp giden hayata bakıyorum. Anlamlı sözler yazmalıyım ama bir düğüm var sanki. Belki de bir çığlık kalbimde gizlenen, belki akıp gitmesi gereken bir gözyaşı, belki bastırılmış bir kahkaha… Ah şu insan denilen ne karmaşık şey! Ne çok bilinmezli bir denklem.
Evet, biraz kötü zamanlar bunlar… Kolum kırık, yaz programım bir miktar aksamış ama bu güzel günü heba etmenin ne âlemi var?
Aslına bakarsanız sevgili okur, aşk üzerine düşünüyor  ve okuyorum günlerdir.  Konusu aşk ve özgürlük ilişkisi olan bir panelde konuşacağım çünkü gelecek ay. Bir panele hazırlanırken insan çok da okumamalı aslında. Kafası karışıyor çünkü Bugüne kadar içselleştirilmiş olan bilgiler üzerine kurulan sunumlar daha başarılıdır çoğu zaman. Bir de konu “aşk” sonuçta. Bilimden çok edebiyatla başa çıkılabilecek bir başlık.
Kanepede uzanmış bu hafta ne yazayım diye düşünüyordum ve yine aşka kaydı düşüncem. Yattığım yerde kurduğum cümleleri şimdi tam hatırlar mıyım bilemiyorum. Aşkın karşıt uçlarını ve bu uçların birinden ötekine ani geçişleri düşünüyordum. Uçmak ve düşmek… Özgürlük ve tutsaklık mesela… Ya da neşe ve keder… Birinden öbürüne ani savruluşlar yaşanabilecek bir ruh hali aşk.
Aşk, şiirin ikiz kardeşi bir anlamda… Onun gibi tanımsız, kolay kavranmaz, gelgitli bir hal. Aşkı anlatmak için kelimelerle boğuşurken bir besteci olabilsem derim bazen. Müzik nasıl da anlatabiliyor ruh halimizi. Neşeden kedere, umuttan hüsrana savrulmalarımızı… Kelimeler gibi dillerin sınırlarına da hapsedilmiş değil üstelik.
Hayattaki her şeyimi kelimelere borçluyken nankör de davranmak istemem doğrusu… Bazen nasıl da kanatlandırır beni kelimeler. İçimden taşıp uzaklara ulaşırlar. Bugün sadece kırık bir el değil sorunum. Kendimi bir miktar kısıtlanmış ve hayatın marjininde hissettiğimden her hafta gazete köşesinden kurabildiğim bu iletişimde de bir aksama oluyor. Rol kesmeyi, bilgiçlik taslamayı da sevmediğimden böyle tökezliyorum işte.
Biraz izole yaşamanın insana bir bilgelik vermesi gerekir aslına bakılırsa. Derinlere dalmak, biraz içe kapanmak yazara iyi de gelebilir. Bense hayaleti sokaklarda dolaşan biri gibiyim bu günler. Kuşlarla bakışıp durmaktayım.
Yaz, hareket ve serserilik zamanı olmuştur genelde benim için… Keşifler, heyecanlar zamanı. İçimin dışa doğru taşması da bundan olsa biraz… Oysa ne çok şey var evde yapılacak. Okunacak onlarca kitap, yazılacak yazılar, şiirler…
Mesele şu ki sokaklarda daha kolay dağıtabiliyorsun kafanı. Evde içe doğru yoğunlaşıyor ve oradan buradan gelen bazı bilgilerin detaylarıyla boğuşuyorsun.
Şimdi ben bu yazıyı yazmaya çalışırken tanıdığım, tanımadığım pek çok insanın hayatında neler oluyor acaba diye düşünmekteyim. Hayatın bana kendini bir sürprizle hatırlattığı bir zaman bu… Sevdiğim şeylere daha sıkı sarılmalıyım diye düşünüyorum ya bir haftadır tek kolla bu sarılma durumu gerçekleşemiyor belki de buna bozuluyorum.
Sizin bu yazıyı okumakta olduğunuz bu an ruh halim çoktan değişmiş olabilir. Şair dediğin yanardöner bir şey zaten… Birden bir dize gelir ve her şeyi değiştirir. Aşk gibi yani… Bir halden diğerine hızlı geçişler platformu...
Her hayat başka hayatlardan geçerek var edebiliyor kendini. Ne olursa olsun sımsıkı tutmalı iç güzelliğiyle uzanan bir eli. Her doğan günün tadını çıkarabilmeli. Sersem etse de yürümeli aşka.

Bu yazı toplam 3678 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar