1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Öfkenizi ifade edin, şiddete dönüştürmeyin!”
“Öfkenizi ifade edin, şiddete dönüştürmeyin!”

“Öfkenizi ifade edin, şiddete dönüştürmeyin!”

Şiddetin hayatımızın her alanında yer aldığını anlatan Klinik Psikolog Dr. Meryem Karaaziz, bunun psikolojik, cinsel, sosyal ve ekonomik şiddet olarak gibi birçok şekilde karışımıza çıktığını ifade etti.

A+A-

Hayatımızın her alanında şiddetin yer aldığını ifade eden Klinik Psikolog Dr. Meryem Karaaziz, bunun bastırılmış duygular, ifade yoksunluğu ve öfke birikimi gibi nedenlerle hayatımıza girdiğini belirtti. Karaaziz, kişinin içinde öfke biriktirmemesi için takip etmesi gereken bazı yollar ve toplumun içinde bulunduğu ‘kültürel şiddeti’ anlattı.

 

Karaaziz, yaptığı tez çalışması neticesinde, ülkede %14,3 oranındaki kadının, eş ilişkilerinde şiddete maruz kaldığının ortaya çıktığını belirterek bu oran içerisinde en fazla ‘çalışan kadınların’ bulunduğunu belirtti.

 

Klinik Psikolog Dr. Meryem Karaaziz'in çalışmasına göre toplumun içinde bulunduğu bazı ‘kültürel şiddet’ örnekleri:

  • Yönetiminden kaynaklı bazı sorunlar (Altyapı eksikliği v.b…),
  • Kıbrıs’taki aşırı korumacı ailelerin bireylere verdiği zarar,
  • ‘Hepimiz aynı fikirde olmalıyız’ algısı,
  • Eğitimde uygulanan baskı

 

Klinik Psikolog Dr. Meryem Karaaziz'e göre kişinin içinde öfke biriktirmemesi için takip edilmesi gereken bazı yollar:

  • Ağlamaktan çekinmeyin,
  • Öfkenizi çekinmeden dile getirin,
  • Şiddeti normalleştirmeyin (babası da öyleydi deyip kabul etmeyin),
  • Kendinizi tanıyın, anlayın ve ifade edin.

Fehime ALASYA

Şiddetin hayatımızın her alanında yer aldığını anlatan Klinik Psikolog Dr. Meryem Karaaziz, bunun psikolojik, cinsel, sosyal ve ekonomik şiddet olarak gibi birçok şekilde karışımıza çıktığını ifade etti.

Şiddetin ortaya çıkış nedenleri arasında en başta ‘duyguların sağlıklı bir şekilde ifade edilmeyişi’ geliyor.

Ülkede %14,3 oranındaki kadının, eş ilişkilerinde şiddete maruz kaldığın belirten Karaaziz, 2014 yılında yaptığı tez çalışması neticesinde ortaya çıkan bu oran içerisinde en fazla ‘çalışan kadınların’ bulunduğunu belirtti.

Şiddetin, bastırılmış duygular, ifade yoksunluğu ve öfke birikimi gibi bazı nedenlerle hayatımıza girdiğini belirten Karaaziz, kişinin içinde öfke biriktirmemesi için takip etmesi gereken bazı yollar ve toplumun içinde bulunduğu ‘kültürel şiddeti’ bazı örneklerle anlattı.

Kişinin önce kendini tanıması, anlaması ve ifade edebilmesi gerektiğine değinen Karaaziz, “Duygularımızı ifade etmek çok büyük şeyler değil fakat çok kıymetli” şeklinde konuştu.

 

“Şiddetti normalleştiriyoruz”

Günlük yaşantımızda şiddeti normalleştirdiğimize dikkat çeken Karaaziz, “Babası da böyleydi, bağırır, çağırır, vurur kırardı diyor, kabul ediyoruz. Şiddetti normalleştiriyoruz” diyerek bunun yanlış olduğuna değindi.

Karaaziz, sağlıklı bir şekilde, öfkesini gerçek hayatta yansıtamayan ve bunu yaşayamayan bireylerin zaman içinde şiddete yöneldiğini anlattı.

Toplumumuzda kültürel şiddetin yaşamımızın her alanında yer aldığını anlatan Karaaziz bunu örnekler vererek açıkladı. Karaaziz, şiddeti yaşamaya çok meyilli bir kültürümüz olduğuna değinerek, “Kültürel olarak da ne yazık ki şiddete yatkınlığımız var” dedi.

Gönyeli’de işlenen cinayetin herkes tarafından sağlıklı verilere dayanmadan yorumlanmasına tepki gösteren Kraaziz, bireysel olarak kişilerin de sorumluk alıp konuyu bilmeden yorumda bulunmasının doğru olmadığını belirterek, “Kaygı bulaşıcı bir hastalık gibidir, bir an önce bu konuyla ilgili paylaşımların engellenmesi gerekir” dedi.  

 

Yüzde 14,3 oranındaki kadın, eş ilişkilerinde şiddete maruz kalıyor

Yakın Doğu Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Karaaziz, Bölüm Başkanı Psikiyatrist Doç. Dr. Ebru Çakıcı ile birlikte, ‘Ülkedeki Eş İlişkilerinde Kadına dönük Şiddetin Yaygınlığı, Risk Faktörleri ve Psikolojik Belirtileri’ yönünde yaptığı araştırma sonuçlarına göre ülkedeki yüzde 14,3 oranındaki kadının eş ilişkilerinde şiddete maruz kaldığını kaydetti.

Şiddete maruz kalan kadınlarda büyük oranda psikolojik sorunlar yaşandığının tespit edildiğini belirten Karaaziz, kadınların, yüksek kronik stres, depresyon, kaygı, uyku sorunları, intihar düşünceleri, düşük enerji, kendini kötü hissetme, kendine güvensizlik gibi birçok rahatsızlık geçirdiğini belirtti.

Karaaziz, dünyada kadınların yüzde 30’unun eş şiddetine maruz kaldığını ve yüzde 38 kadının eş şiddetinden dolayı öldürüldüğünü kaydetti.

Karaaziz, “Bu hastalık önemli bir hastalık olsaydı dünyada önemli bir gündem yaratacaktı” diyerek, bu durumun dünyada olduğu gibi ülkemizde de ‘mahrem bir sorun’ olarak ele alındığını, ‘aile arasındadır’ deyip geçiştirildiğini belirtti.

 

Çalışan kadınlar daha çok şiddet mağduru

Çalışan kadınların şiddete daha çok maruz kaldığını ifade eden Karaaziz, ekonomik özgürlüğü olan kadınların, erkek tarafından kontrol edilmesi zor gibi algılanması nedeniyle baskı ve şiddete daha fazla maruz kaldığının ortaya çıktığını anlattı. 

Ülkede ikamet eden, 18 yaş ve üzeri rastgele seçilen 497 kadın katılımcı ile yapılan araştırmada, kadınların %46,8’i eşleri ile gergin ve gerilimli bir ilişki içinde olduğu ve ilişkide kendini güvenli, huzurlu, mutlu ve rahat hissetmediği ortaya çıktı. 


Klinik Psikolog Dr. Meryem Karaaziz:

 “Şiddet hayatımızın her yerinde, trafikte, işte evde…”

Klinik Psikolog Dr. Meryem Karaaziz, YENİDÜZEN’e yaptığı açıklamada şiddetin nasıl hayatımızın her alnına girdiğini örneklerle anlattı. Karaaziz açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Akıl sağlığı yerinde olan insanın böyle bir şey yapması çok beklendik bir durum değil. Toplum olarak da çok fazla endişe halindeyiz, bununla ilgili de bir tedbir alınmalı. Bilen, bilmeyen paylaşımda bulunuyor, toplumda şiddet, şiddeti doğuruyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Konusunda uzman olmayan kişiler paylaşımlarda bulunuyor ve bunları gençlerimiz, çocuklarımız görüyor. Her kafadan bir ses çıkmamalı. Bir konuyla ilgili yorum yapmak için onu bilmem gerekiyor. Bilmeden yorum yapmamalıyız. Kaygı bulaşıcı bir hastalık gibidir, bir an önce bu konuyla ilgili paylaşımların engellenmesi gerekir. Kişiler kendi üzerine düşeni yapmıyorsa yasak getirilmeli. Bireysel olarak biraz kendi içimizde yaşamalı, tam olarak ne olup bittiğini bilmeden paylaşımlar, yorumlar yapmak çok yanlış. Bireysel sorumluluk ilkesiyle hareket etmeliyiz.”

 

“Şiddet nasıl hayatımıza girdi?”

“Şiddet dediğimiz zaman bu sadece fiziksel şiddet değil fakat öyle algılanıyor. Şiddet çocukluk dönemimizden başlayarak hayatımıza giriyor ve aslında şiddet hayatımızın içinde. Bu durumda şiddetin dozajı çok önemli… Şiddet, psikolojik, cinsel, sosyal ve ekonomik şiddet olarak da karışımıza çıkıyor.

Çevredeki, toplumdaki baskı artışıyla kişi kendini ifade etme arzusu içine giriyor, duygularımızı sağlıklı bir şekilde ifade edemiyoruz. Bir şeye kızdığım zaman ya şiddet gösteriyorum ya da kendimi ifade ediyorum. Kişi, öfkesini içinde tutmamalı, öfkenin gerçek hedefinin de dışına çıkmamalı… Örneğin patronunuza kızmışsanız ona tepki göstermelisiniz, evde veya sokakta başka birine veya kendinize değil.

Şiddet hayatımızın her yerinde, trafikte, işte evde… Mobing, iş yerindeki şiddetin adı, depresyon, kişinin kendine yönlendirdiği şiddetin adı…

 Öfkelendiğinizi söyleyerek ifade edin, bastırmayın, içinizde biriktirip farklı yerlerde yansıtmayın.

Ağlamak gerçek güçtür, ağlamaktan çekinmeyin.”  

 

“Şiddetti normalleştiriyoruz”

“‘Babası da böyleydi, bağırır, çağırır, vurur kırardı’ diyor, kabul ediyoruz. Şiddetti normalleştiriyoruz.

Televizyonda görülen kötü karakterler rol model olarak görülüyor. Birçok belgesel kanalı varken neden bu kötü diziler izleniyor? Çünkü bastırılmış duygularımız var. Sağlıklı bir şekilde, öfkesini gerçek hayatta yansıtamayan ve bunu yaşayamayan bir bireyin bunu bilgisayarda oynadığı veya televizyonda izlediği filmlerde izlemesi bundan kaynaklı… Kişi kendini doğru düzgün ifade edemediğinde ve başka birinin kendini ifade ettiğini gördüğünde hayranlıkla izliyor ve ‘nasıl da güzel yaptı’ diye düşünüyor.

Gerçek hayatta sanki de hepimizin sakin kalması gerek gibi bir inanç var ama bu dizilerde öyle değil, öfkelendiği zaman vurup kırıp döküyor… Her ikisi de doğru değil.

Kişi önce kendini tanımalı, anlamalı ve ifade edebilmeli. Duygularımızı ifade etmek çok büyük şeyler değil fakat çok kıymetli. Hayatın kendisini olağan bir şekilde kabul edip yaşayabilmek en tılsımlı yanı…”

 

“Kültürel olarak da ne yazık ki şiddete yatkınlığımız var”

“Kültürel olarak bazı yerlerde görüyoruz ki hem şiddeti bastırmaya çalışıyoruz hem de şiddetin kendisini yaşamaya çok meyilli kültürümüz var. Kültürel olarak da ne yazık ki şiddete yatkınlığımız var.

En basit örnekle, ülkemizdeki alt yapı kötü, yağmurdan yollar sele dönmüş, yolda seyahat ederken dahi içinizde bir öfke uyanıyor. Alt yapının olmamasına yönelik yönetime öfke uyanıyor, ‘bu saatte yola mı çıkılır?’ diye kişi kendisine öfke duyuyor, karşıdan gelen araç veya şoförlere öfke duyuluyor ve öfke bir birimize yansıyor. Yoldaki adamla kavga ediyoruz. Ama aslında bu öfkenin bizi alt yapıdan yoksun yönetime duyulması lazım. Fakat kendimizden güçlüye dokunmamayı öğreniyoruz. Bu tarz kızgınlıklar çeşitli örneklerle çoğaltılabiliniyor.

Örneğin ailelerimizde ve kültürümüzde olan korumacı yapı bizlere çok zarar veriyor. Yurt dışında oğlu 18 yaşına geldiğinde evden gitsin diye dava açan anne varken, bizde 50 yaşına da gelsek bizi kollamaya çalışan anne babalar var. Kıbrıs’ta korumacı aileler bireylere çok büyük zarar veriyor.

Hiç hayır diyemeyen kişilerin öfkesi şiddete dönebiliyor. Aile çocuklarına yardım etmezse ‘sen neden çocuğuna yardım etmiyorsun?’ denilerek de sosyal şiddete maruz kalıyor. Her şekilde şiddet ortaya çıkabiliyor.

Kişilere kendi sorumluluk duygularıyla yaşamla baş etme mücadelesini öğretmeliyiz.

Kültürel olarak hepimiz aynı fikirde olmalıyız gibi bir önyargı var, sanki hepimiz aynı görüşte olmalıyız.

Adada herkes üniversite bitirmeli diye bir büyük baskı var. Genç çocukların üzerinde büyük bir baskı var. Tüm bunlar hiç fark etmeden kültürel şiddet olarak karşımıza çıkabiliyor.”

yeniduzen-satin-aliniz-480.jpg

Bu haber toplam 2939 defa okunmuştur
İlgili Haberler