Sami Özuslu

Sami Özuslu

O koku

A+A-

 

Dün sabah kapım çalındı.
Kalktım, açtım.
Esmer, yabancı bir gençti kapıdaki...
Elinde çiçekler vardı.
“Hayırdır?” dedim...
Arap ülkelerinden birinden geldiğini sandığım bu genç bir çiçekçide çalışıyordu da, biri bana çiçek mi yollamıştı acaba?
“Hayırdır” dedi, kırık Türkçesiyle o da...
Şiir gibi oldu, “hayırdır?” sorusuyla “hayırdır” cevabı sanki!..
Demek bizim dilimize hakim bu arkadaş...
Kelimeden espri türetmesinden belli...
“Hayır” dedi, “Düşündüğünüz gibi değil...”
Allah Allah!..
Benim ne düşündüğümü nereden biliyor ki?
Ağzımdan birşey mi çıktı?
Sadece “Biri bana çiçek göndermiş olabilir mi?” diye anlık bir fikir devinimi oluverdi beynimde, hepsi bu...
Yoksa ‘düşünce okuma’ yeteneği mi var?
Gözlerime baktı, “Korkmayın, düşünce okuma yeteneğim yok” dedi.
Korkmadıysam yalan olur!
İri, siyah gözlerine bakarken korktuğumun belli olmasından korkmadım.
Nasılsa bu saatten sonra ölümden öteye köy, korkunun da ecele faydası yoktu!
Başa gelen çekilecek, ecel geldiyse ‘sela’ götürecekti.
Titrek bir sesle “Benden ne istiyorsun?” diyebildim.
Sonrasını hayal meyal hatırlıyorum.

--

Aniden mekan değişti.
Bizim evin kapısında karşıladığım, ellerinde çiçek buketi olan yanık tenli yabancı gençle bu sefer hiç bilmediğim, tanımadığım bir yerdeydik.
Narkoz almış gibi beynim bulanık algılıyordu olanları...
Çok gürültü vardı. İnsanların çığlıklarını dev motorların ve arada ‘güm’ diye ptlayan birşeylerin sesi bastırıyordu.
Bir çocuk düştü önümüze, bir bacağı kopmuş gibiydi. Yerde can çekişti. Sonra öldü!
Başı yemenili bir kadın geldi, cesedin önünde diz çöktü, feryatları göğe yükseldi.
Bayıldım mı arada, bilmiyorum. Sonra bir tepeden bize doğru gelen ateş topunu fark ettim. Arkamızdaki binaya vurdu o ateşten top, üç kadını görebildim, yıkıntıdan çıkarken, kan revan içinde...
Miğferli, silahlı beş asker koştu arkalarından ve o kadınları tek tek vurdular. Yere düşen bedenlerine en az on el daha ateş ettiler.
Ciğerime doldu barut kokusu...
Kan kokusu...
Sonra sessizlik oldu.

--

Benim evdeyiz yine...
Ellerinde çiçeklerle kapıda bana bakan esmer genç birşey söyleyecek sandım.
Çiçekleri elime verdi, arkasını döndü, gitti.
Seslenmek istedim, sesim çıkmadı.
Kolunu tutmak, onunla tokalaşmak istedim, kıpırdayamadım.
“Kimsin, nesin” diye sormak istedim, nefesim yetmedi.
Az önce gördüklerimin nerede geçtiğini, orada neler olduğunu, çocukların neden parçalandığını, kadınların ne diye acımasızca katledildiğini sormak istedim, beceremedim.
O gözden kayboldu.
Elimde çiçeklerle kalakaldım.
Baktım, yasemin hepsi...
İçime çektim, mis gibi...
Bu işte, bizim coğrafyanın tütüsü!..
Bizim şehirlerin ortak kokusu...
Bir yasemin...
Kan ve barut bir de...

Bu yazı toplam 2003 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar