1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Nergisin  kokusunu alma cesaretiniz var mı?
Aslı Murat

Aslı Murat

Nergisin  kokusunu alma cesaretiniz var mı?

A+A-

Herkesin bir masalı vardır. Kiminin ucu çok eski yıllara dayanır, kimi ise doğan yeni günle kurar ilk cümlesini. Yine de ortak noktada buluşur insanlar. Ne kadar kaçtığımızı düşünsek de, ölüm kapımızı çalar. İşte o ana kadar sürer kavgamız. Sevdalar yaşanır, hüzünler takip eder biten aşkları. Zaman zaman aç kalırız, iki kuruş para yetmez. Ama büyürüz, aldığımız her yara ile oyuklar açılsa da zihnimizde, büyürüz.

Akıl o kadar yer kaplar ki, duygularımızı yok sayabileceğimizi düşünürüz. Hâlbuki yoktur öyle bir ayrım. Hepsi bir kümenin, farklı ama eşit değerde üyeleridir. Birbirlerinden koparılmaları mümkün değildir. Buna rağmen büyük laflar eder koca koca insanlar, hizaya getirmeye çalışırlar bizi. O kadar nettir ki söyledikleri, şüphe bulutları sarar dört bir yanı. Kapkaranlık, içinde yıldırımın yakıcılığını barındıran bulutlar. Aslında tek bir sözcük onları dağıtmaya yeter. Yine de korkarız. Kurulu düzen, sistemi en ince ayrıntısına kadar tasarlamıştır. Tek bir dişliye dokunduğunuzda, alarm sesleri yükselir ve güvenlikler ortaya çıkar. Aniden elleriniz kelepçeli, gözleriniz bağlı ve ağzınıza takılan bantlar ile yapayalnız kalırsınız. En kritik alan o. Konuşmak, haykırmak ve deşifre etmek. Uyum sağlayan kalabalıkları ürküten bir ses çıkarmak. İşte en çok ondan çekinirler. Düşünsenize baharı müjdeleyen bir kuşun şakıması, tehlikeyi hisseden bir köpeğin uluması veya sevişen kedilerin çığlıkları rahatsız eder onları. Doğanın güzelliğini sergileyen canlılara bile tahammülleri yoktur.

Öyle bir diyarda yaşıyoruz ki, devletin şizofrenisi vatandaşlarına yansımış. Herkes kendi korunaklı alanını terk etmemek adına binbir takla atıyor. Konfordan vazgeçmek gittikçe imkânsızlaşıyor. Sevgi bile bu engeli aşamıyor. Daha önemli statüler düşüyor mantık süzgecine. Belki de alışılmış yollarda yürümek daha kolaydır. Peki hepimiz şikayetçiysek bu düzenden, o zaman niye kelepçeli bir şekilde oturduğumuz koltuklardan kalkamıyoruz? Mutsuz olduğumuz ilişkileri bitiremeyip, modern dünyanın meşhur olgusu “aldatmanın ve yalanın” pençesine saplanıyoruz? Devletimsi bir yönetim altında ilişkimsi birliktelikler ve üzerimize iki beden büyük gelen ünvanlarla, tiyatro sahnesindeki rollerimizi icra ediyoruz. Mutlu muyuz? Ona ne gerek var ki? Önemli olan kokuşmuş bir çöplük de olsa, sınırlarla belirlenmiş alana sahip çıkmak.

 Böylece tüketiyoruz hayatın her parçasını. Yolun sonuna geldiğimizi fark etsek de, o ilk adımı atmak çok kolay olmuyor. Tüm öğrenilmişliklere rağmen kulağımızda bir fısıltı durmadan tekrar ediyor: “Durma, pes etme, yorulmuş olabilirsin ama henüz bitmedi”. Belki de biraz dinlenmek gerek. Nefes almak gittiçe zorlaştıkça, kaçma duygusu ağır basıyor. Nereye gidebilirsiniz ki? Adada yaşamak da bu gibi zorlukları beraberinde getiriyor. Ha deyince kopamıyor insan. En uzağa kadar ilerleseniz bile denizin uçsuz bucaksız, sınırsız bilinmezliği karşılıyor sizi. Atsanız kendinizi suya, ne kadar ilerleyebilirsiniz ki. Bir an gelir ve nefesiniz sizi bırakır, sonrası sonsuzluk. Yine de kurulmuş düzenin tıkanmışlığını alt üst etme cesaretini verecek o fısıltıyı içinizden eksik etmeyin. İzin verin kalbinize sızmasına. İlk etapta huzurunuz kaçabilir. Ama güneşli bir bahar gününde, burnunuzu saran nergis kokusunu içinize çektiğinizde, tüm hüzün dağılacaktır.

 

 

Bu yazı toplam 3964 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar