1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Mücahitlik–Silahlar
Mücahitlik–Silahlar

Mücahitlik–Silahlar

Mücahitlik–Silahlar

A+A-

ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -19-

 



Erdinç Gündüz

Bir yanda nöbetler, eğitimler, silahlar, mevziler... Öte yanda ise okul, dersler, öğretmenler, sınavlar....
Öğleye kadar okulda olduğumuzdan Öğrenci Mücahitlerin nöbetleri ya öğleden sonraları ya da gecelere alınıyordu  hep.  İlk zamanlardaki dörder saatlik nöbetler şimdi üçer saate düşürülmüştü. Çoğumuz için öğleden sonraları  dışındaki en uygun nöbetler 19.00-22.00 nöbetiydi. 04.00-07.00’yi tercih edenler de çıkıyordu. Ama bu iki nöbet saati dışındaki nöbetler bir işkenceydi Öğrenci Mücahitler  için. Çünkü 01.00’e veya 04.00’e kadar olan nöbetler sonrasında  sabahleyin toparlanıp okula gitmek, ders izlemek, son derece zor oluyordu...
Nöbetlerde çekilen zorlukların ötesinde eğitimler de vardı.  Okuldan veya nöbetlerden arta kalan boş saatlerde hepimiz eğitimlere katılıyorduk. Yanaşık düzen eğitimleri, savaş eğitimleri, silah eğitimlerinin ardı arkası kesilmiyordu.
Havaya girmiş, şöyle veya böyle, kendimizi içinde bulduğumuz bu yeni yaşam şekline adapte olmaya başlamıştık artık. Evimiz artık günlerimizin geçtiği Takım Komutanlıkları, mevzilerimiz olmuştu. Birliğimize gelen yeni bir ranza, yeni bir parka, yeni bir silah, yeni bir kasa mermi, monotonlaşmış yaşamımıza büyük renk ve heyecan katıyordu.

***
1966 yılına gelindiğinde Mücahit birlikleri organize olmuş durumdaydı artık.. Kıyafetlerimiz, botlarımız ama en önemlisi silahlarımız hayatımızın birer parçası halindeydi... Piyade tüfeklerimiz, sten makineli tabancalarımız, Thompson makineli tüfeklerimiz, Bren’lerimiz, havanlarımız, roket-atarlarımız, hatta A-4, A-6 ağır makineli tüfeklerimiz bile vardı.
Takım’a teslim edilen  her yeni silah, yerli sten de olsa,  herkesin ilgi odağı oluveriyordu. Herkes tarafından inceleniyor, yorumlanıyordu. ‘Şurası eskilerden daha iyi’, ‘Burası değiştirilmiş’ v.s.
Zaman zaman yaptığımız sohbetlerde bu silahlarla durumumuzun ne olduğunu da  tartışıyorduk. 
- Bir piyadeye 20 mermi veriyorlar. Bir çarpışmada 20 mermi kaç saat gider ki?
- Karargahta depoda var, merak etme. Sen 20 mermiyi bitirinceye kadar yüz mermi daha gönderirler.
- Yahu ben havancıyım. Bizdeki havan mermisi 6 dane.... Altının ikisi de patlamaz....
- Senin bildiğin 6 tane. Karargahda daha var, merak etme...
- Geçenlerde atışa gittik. Üçer atış yaptık. Stenlerin çoğu tutukluk yabdı. Patlamayan mermiler da cabası. Gavura garşı nasıl savaşacayık bu silahlarla anlamadım...
- Zaten yerlidiller ya.. Lefkoşa’da yapılır bu silahlar. Hatta havanlar da...
- Ha onun için mi gumandanlar hep Thompson’ları alırlar?
- Ya piyadeler da ikinci dünya savaşından galmadır..
- Piyadeler tamamdır be... Atışlarda hiç tutukluk yapdığını görmedim ben...
- Tamamdır ama görmen gavurları? Biz piyadeynan atarık tek tek, onlar makinalılarla cevap verirler takır takır...

Böyle uzayıp giden konuşmalar...İyimser olanlar, kötümser olanlar...
Aramızda konuştuklarımız, duyulan endişeler hepsi  haklı endişeler.  Stenler genellikle, üç atış sonrasında tutukluk yapmakta. Bazı kurşunlar ise paslanmış, işe yaramaz durumda.  Havan eğitim atışlarında, bazı havan mermileri de patlamıyor. Üstelik tabur veya Sancak karargahlarındaki yedek mermi sayısı da zannedildiği kadar çok değil.
Kendi kendimizi mi kandırıyoruz acaba diye düşünüyorum hep. Eminim herkes aynı şeyi düşünüyor. Ama hiç kimse bunu açıkça dile getirmemekte. 
Sorular, sorular.. Doğru dürüst yanıtları olmayan sorular...
Ciddi bir saldırıya ne kadar direnebiliriz?
Hadi diyelim ki bir hafta direndik. Bir hafta içinde Türkiye gelir mi? Gelirse ne olur? Gelmezse ne olur?

Bu haber toplam 1442 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 263. Sayısı

Adres Kıbrıs 263. Sayısı