1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Memleketlerine dönen ‘yeni İmrozlular’…” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Memleketlerine dönen ‘yeni İmrozlular’…” 2

A+A-

 

AGOS

 

Son iki senede Selanik’ten, Atina’dan, Girit’ten 15 aile eski toprakları İmroz’a temelli yerleşti…

 

GÖZDE KAZAZ - UYGAR GÜLTEKİN

 

    Son iki senede Selanik’ten, Atina’dan, Girit’ten 15 aile, eski toprakları İmroz’a temelli yerleşti. Çocukları yeni açılan Rum okullarına giden, kendileri de yeni bir hayat kurmak için canla başla uğraşan ‘Yeni İmrozlular’la tanıştık.

 

Zabıta Niko…

s-17-zabita-niko.jpg

Peki bu gelişlere ezelden beri adada yaşayan Rumlar ne diyor? Okulların açılmasının nasıl yorumluyorlar? Adresimiz adanın zabıtalarından Nikolaos Karanikola. 2014 yılındaki yerel seçimleri MHP’li belediye başkanı Ünal Çetin kazandı ve Çetin’in ilk icraatlarından biri Karanikola’yı sözleşmeli olarak işe almak oldu. Uzaktan bakınca hikâye ilginç görünüyor; MHP’li bir belediye başkanı ve Türkiye’nin ilk Rum zabıtası... Ama Niko’ya göre bu hikâye, İmroz’un özeti gibi: “Belediye başkanıyla seçime beraber girdik, kazanınca bana ‘Giy zabıta kıyafetini, gel” dedi. Kendisi eskiden ilkokul müdürüydü, adada doğduğu için Rum-Türk ayrımı yok. Yılbaşı oldu mu gelir kutlar. Zaten adanın yüzde 90’ı parti gözetmez, kişiye bakar.”

Belediyenin tek sorununun iktidar partisi olmamasından kaynaklanan kısıtlı imkânlar olduğunu söylüyor. Kaynak, bütçe derken bu aralar İmrozluların en çok tartıştığı konuyu da öğreniyoruz: merkezdeki dört yol ağzına döşenen taşlar. Adanın müteahhitleri el ele vermiş, imece usulü bir yol yapılmış. Ama taşlarla döşenen yol, biraz engebeli olmuş. Zabıta Niko, “Yazları burada çok araba oluyor, hem kazalar azalsın, hem güzel dursun diye başkanımız önerdi bunu. Millet beğenmiyor” diyor, sonrasında konuştuğumuz taksici Trifon’a soruyoruz yeni yolu nasıl bulduğunu. Cevabı biraz kinayeli: “Vallahi daha geçen hafta tamirciye götürdüm arabayı!”

Zabıta Niko, Rum okullarının açılmasının hem ada ekonomisine katkı sağladığını hem de artan Rum nüfusunun adanın yerlilerine güven verdiğini söylüyor; “Adada asıl sıkıntı yazın değil, kışın. Çocukları yanında olmayan, köylerde yaşayan çok yaşlı var adada. Şimdi yeni insanlar gelince, onlar da kendilerini daha güvenli hissetmeye başladı. Okullar sürdürülebilir bence. Millet ne yapsın, mecbur gelecek. Burada kira derdi yok, evleri var, bahçeleri var. Ama gençler için zor tabii.”

‘Yeni bir sayfa açıyoruz’

2013’ten beri açık olan Özel Gökçeada Rum İlkokulu’nun müdürü Paraşkevi Vula Berber Katakalos, aslen İmroz, Zeytinli köylü. Zapyon Rum İlkokulu’nda eğitmenken İmroz’daki okulun açılma sürecinde adaya gelmiş ve yerleşmiş. Ailelerin gelmesinin önemini vurgulayan Katalakos, adanın dünü ve bugününü şöyle anlatıyor: “Eskiden biraz daha kapalıydı burada yaşam. Halk da daha kapalıydı. Son 20 senede turizmle birlikte gelişmeler yaşandı. Şimdi biraz daha açıldı insanlar. Sonuçta alışkanlıklarımız, umutlarımız, sıkıntılarımız aynı. Yeni bir sayfa açıyoruz burada.” Okul müfredatında lise ve ortaokulda olduğu gibi Türkçe de var, “İki dili de birlikte öğrenebilmeliler. Bizim zamanında yaşadığımız zorlukları çocuklara yaşatmamaya çalışıyoruz” diyor Katalakos, çocukların dil öğrenme konusunda daha yetenekli olduklarını, aileler için de özel çalışmalar yapıldığını belirtiyor. İmroz Eğitim ve Kültür Derneği, bu sene itibariyle veliler için Türkçe kursu başlatmış.

İmroz’daki bir diğer müjde de yakında açılacak anasınıfı. Hali hazırda üç anaokulu yaşında öğrencisi olan Rum toplumunun anasınıfı açması için gerekli izinler alındı, şimdi Rumca sınıf hocasının gelmesi bekleniyor. Katalakos, “İddialı bir okuluz” diyor. Her şey çok yeni olmasına rağmen, tüm zor şartların içinde Gökçeada Rum İlkokulu, öğrencilerine imkân yaratmak için canla başla çalışıyor.

‘Negatif kanunlarla yok edilen bir halk pozitif ayrımcılıkla ayakta kalabilir’

Ortaokul ve lisenin müdürü İokim Makis Kamburopulos, okulun açılma sürecinde elini taşın altına koymuş, mücadeleye de devam edenlerden biri. Aslen İmrozlu olan Kamburopulos, şimdi müdür olduğu binada 69-71 yılları arasında eğitim görmüş. Sonrası biraz karanlık: “Adada Rum okulu kalmayınca, 71’den sonra beni İstanbul’a gönderdiler. İmrozlu olan ama tanımadığım bir ailenin yanında geçirdim okul yıllarını. Bir kere kültürel travma yaşıyorsun, ben gittiğimde Tepeköy’de elektrik yoktu, İstanbul’a gittiğimde binlerce araba, binlerce ışık... Aileniz yok, kime güveneceğini bilmiyorsunuz. Sonra ailem de İstanbul’a geldi, sonra da Yunanistan’a gittim. Rum toplumunun erimesinin, dağılmasının canlı tanıklarıyız.”

Uzun yıllar adaya uğramayan Kamburopulos, 1990’lardan itibaren önce senede bir gelmeye başlamış, sonra her Noel’de, sonraları Paskalyalarda derken, üç sene önce temelli yerleşmiş; “Burada yaşadığımıza hiç pişman değilim” diyor, tek zorluğun Tepeköy gibi bir köyde yaşarken Silikon Vadisi’ndeki gibi bir stresle çalışmak olduğunu da ekliyor. İçinde yabani otlar biten bir okulu ayağa kaldırmak, bürokratik engelleri aşmak, öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin her derdine koşmak... İş çok, zaman az. Kamburopulos, Türkiye’nin bu ortamında umut verici gelişmelerin yaşandığı söylüyor, ama devam etmesi gerektiğinin altını çiziyor: “Beraber yaşama kültürü çok önemli. Bu gergin ortamlarda küçük bir örnek olabilseniz dahi çok önemli. Ama velilere istihdam sağlanması şart. Ailelerinden kalan zeytinlikten bir şeyler elde etmeye çalışıyorlar, ama yeterli olmuyor. Bir toplum negatif kanunlarla yok edilmişse ancak pozitif ayrımcılıkla ayakta durabilir. Kötü bir şey değil bu. Destek anlamında bir şeyler yapılabilir. Rumlardan eskiden istimlak edilen ve şimdi kimsenin kullanmadığı yerler var. Devlete ait bu araziler, ‘Alın, çalışın’ diyerek adalılara verilebilir. 15 aile geldi ama 15 aile daha gelsin istiyoruz. Gelenlerin zorlandıklarını görürlerse, buraya yeni aileler gelmez.”

Kamburopulos için İmroz’a devam eden geri dönüşler, sadece ekonomik yaşam ya da memleket hasretinden öte bir şeye işaret ediyor, travmaları aşma çabası ve diyalog kurma iradesi anlamına geliyor: “Varoluşumuzu daha iyi hissettiriyoruz. İnsanlarla tanışıyoruz, birbirimizi daha iyi anlıyoruz. Yalnız benim kültürümle, benim insanlarımla yaşamak sıkıcı geliyor bana. Bu geri dönüşten, travmaları aşmaktan çok memnunum. Hiçbir şey yapmadan  ‘Türkler bize bunları yaptı’ demek, bir tür kaçış benim için. Yüzleşmiyorsunuz. İnsanların yeniden beraber yaşayabilmesi değerli. Yunanca bir özdeyiş vardır ‘arkasına siyah taş atmak’, asla geri dönmemek düşüncesiyle gitmek demek. Böyle gidenler bile yıldan yıla geliyorlar. Mücadeleyi bırakmamak gerekiyor, o mücadele de düşmanlıkla olmuyor. Yakınlaşmakla oluyor. Birbirimizi anlama mücadelesi verirsek, çok iyi şeyler oluyor.”

Yeni kuşaklara yeni paradigmalar

s-17-laki-vingas.jpg

Sürecin en önemli mimarlarından biri olan İmroz Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Laki Vingas, okulların açılmasıyla ilgili tüm çalışmaların içinde bizzat yer aldı, İmroz’a defalarca gidip geldi. Ada dönüşünde İstanbul’da bir araya geldiğimiz Vingas’a öncelikle İmrozlu kimliğinin dünü ve bugünü arasındaki farkla ilgili gözlemlerini soruyoruz. İmrozlu olmadığı için kimlik tarifini ancak bir İmroz dostu olarak yapabileceği şerhini koyduktan sonra geleceğe işaret ediyor: “50 yıllık geçmişte vuku bulan sistematik tasfiye anlayışı, İmrozlularda farklı bir tetikleme yarattı. Tüm toplumda olduğu gibi,  kendi dünyasını, eğitimini, sosyal dokusunu kaybedince, bu travmanın unutulması mümkün olmadı. 50 senelik bu süreçte kaybedilenler üzerinden bir kimlik yaratıldı. Geçmiş nostaljisiyle kalan İmrozlular paramparça oldu. Dünyanın pek çok ülkesindeki İmrozlular derneklerini ayakta tutan da o kimlik. Ama bugünün çocukları, aynı kimliğe sahip çıkamazlar. Yaşananlardan sonra daha yumuşak bir kimlik ortaya çıkacak. Sadece geçmiş değil, geleceği de düşünen bir kimlik yaratılacak. Bunu umut ediyoruz. Şimdi Türkiye’nin ve coğrafyanın yaşadığı sıkıntılar var. Nereye gider bilemiyoruz, ama her şey normal gitseydi bu kimlik daha yumuşak bir kimlik olacaktı.”

Vingas, yeni kuşaklar açısından sıkıntıları aşmak için yeni paradigmalar yaratmak gerektiğinden bahsediyor. Kolektif bir şekilde kurulan okullar da bu paradigmanın göstergesi. Ne mevzuatın, ne de adadaki Türklerin ve Rumların buna hazır olduğunu belirtiyor Vingas. Başta adadaki Rumlar ‘Dikkatleri bizim üzerimize çekeceksiniz’ diye endişe duymuş; “O yüzden başından beri uzun bir nefes ve yeni paradigmayı koruyacak sistemleri yaratmak gerektiğini düşündük.” Şimdilik gidişattan herkes memnun. Kurumsal gelişim sürecinin ardından sırada altyapıyı oturtma var. Eğitim kalitesi de bunların başında geliyor: “Hep kendime şunu hatırlatıyorum. Bir çocuk çıkıp da yarın, ‘İmroz’a gittim, hayallerim yarım kaldı’ demesin. Benim derdim bu.”

(AGOS - GÖZDE KAZAZ - UYGAR GÜLTEKİN – 17.12.2016)

Bu yazı toplam 1787 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar