1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Masalları Hatırlamak
Masalları Hatırlamak

Masalları Hatırlamak

tek tip insan yaratan kapitalist kurumların finanse ettiği üretimler karşısında bizim kendi yaratıcılığımız sakatlanıyor, tembelleşiyor

A+A-

 

Çimer Ergene
cimergen@gmail.com

Masal dinlemek bir ihtiyaç mıdır? Teknoloji çağında masal nasıl bir ihtiyacımızı karşılar?

Masal anlatmak ve dinlemek insanlık tarihinde yüzlerce yıldır varolan bir gelenek. Eğlenmek, bilgi aktarmak veya çocukları eğitmek gibi çeşitli sebeplerden kullandığımız kültür üretimi, sözlü gelenek ürünleri. Peki günümüz insanı bilgi edinmek, öğrenmek, öğretmek, veya eğlenmek için onca teknolojik alete, televizyon, laptop, akıllı telefona sahipken niye masala okumalı, dinlemeli? Diyebilirsiniz ki nedir masal? Masal öyle birşeydir ki, bizi, yaşlı genç demez alır, bulunduğunuz mekanı, zamanı unutturup gerçekliğimizden koparır ve çok uzak diyarlara, zamansız zamanlara götürür.

Bir de yolda bize rehberlik eden yolu gösteren, şu meyvenin tadına bakmalısın, şu çalılıkların arasındaki beyaz papatyayı görmelisin diyen, bizi dağların eteklerinde, düzlüklerde, ormanda, mağaralarda, dehlizlerde gezdiren, derin sularda yüzdüren, hayal gücümüzle çıktığımız bu yolculukta bize kendi gördüklerini gördüren, hissettiren masalcı vardır.  Masalcının görevi hayal gücümüzün derinliklerinde,  masalları anlamlandırmak için hali hazırda zihnimizde mevcut olan malzemeleri kullanarak masalın dünyasında gezinmemizde bize rehberlik etmek, yardımcı olmaktır.

Masalcı aldığı bir takım eğitimlerle, ve önceden yaptığı çalışmalarla masalını iyi tanır; masaldaki dünyanın her köşesini karış karış dolaşmış, karşısına çıkan her insanı tanımıştır. Büyülü ormanın tam ortasındaki elma ağacının dalları, yapraklarının yeşili, onun etrafında oynayan sincaplar, ona nazikçe yaklaşan pofuduk tavşanın bembeyaz tüyleri masalcının gözü önündedir ve onun aracılığıyla artık dinleyicinin de tahayyülündedir. Aslında masalcının kendi hayal gücüyle oluşturduğu dünyayı bir kez de dinleyici kendi hayal gücünü kullanarak kurar. İşte bu yanıyla masal dinleyicisi, televizyon seyircisinden ayrılır. Televizyon seyircisi bir TV dizisi izlerken mesela, ona sunulan hikayeyi takip ederken daha pasif haldedir, yani ne sunulursa onu izler.

Öte yandan masal dinleyicisinin zihni çok daha aktiftir. Masalcının anlattıklarını kendi hayal dünyasında sanki bir yönetmenmiş gibi yeniden canlandırması gerekir. Evet, bir çerçeve çizilir anlatıcı tarafından ama dinleyici de yaratıcı olmak zorundadır; mesela masaldaki, ayakkabıları yırtık pırtık, parasını harcamaya kıyamayan adamı gözünde canlandırabilmek için.

Hele bir de masalcı masalını çocuklara anlatıyorsa çok daha şanslıdır, çünkü onlar masalın dünyasına girip orada macera yaşamaya, masalcının çizdiği yolu takip edip masalın içindeki duyguları derinden hissetmeye çok daha açıktırlar. Korkuyu, sevgiyi, kaygıyı, tehlikeyi gerçekmiş gibi hissederek masala hakkını verirler. Bunu çocukların gözlerindeki ifadeden çok rahat görebilirsiniz. Gerçekten varmış gibi masaldaki tehlikeyi yaşayıp, anlatıcıya heyecanlarını veya yaşadıkları herhangi bir duyguyu çok güzel yansıtabilirler. Bu da anlatıcıyla dinleyici arasındaki bağın ve etkileşimin ne kadar canlı olduğunu ve birbirini besleyen öğeler olduğunu gösterir. Çocukların böyle tepki veriyor olması aslında biz yetişkinlerin de, gerçeklikle çok fazla baskılanmamışsak, ‘yaratılış’ gereği masalın dünyasına girme potansiyeline sahip olduğumuzu gösterir.

Gelgelelim, çoğu zaman insan ruhunun özgürlüğüne, üretkenliğine bu kadar değer veren, ön plana çıkarıp bunun için mücadelenin hayati önemine vurgu yapan üretimler olan masallar, ana akım diziler, çok paralar akıtılarak yapılan Hollywood filmleri karşısında çok kırılgan kalıyor. Oysa her birimizin kendi yaratıcılığını fark edebileceği, ilham alacağı üretimlere rağbet etmesi bizi çok daha aktif hale getirebilir. Diğer taraftan, tek tip insan yaratan kapitalist kurumların finanse ettiği üretimler karşısında bizim kendi yaratıcılığımız sakatlanıyor, tembelleşiyor ve biz televizyona veya genel olarak teknolojiye daha da bağımlı hale gelebiliyoruz.

Teknolojiye bağımlılığın da sigara bağımlılığından hiçbir farkı yok aslında. Sigara bağımlılığında normal koşullarda, vücut, ihtiyacı olan nikotini kendisi üretebiliyor.  Ama biz sigara içerek, nikotini ona hazır üretilmiş halde sunuyoruz. Vücut da, nasıl olsa nikotin ihtiyacım dıştan karşılanıyor deyip artık nikotin üretmeyi durduruyor, rahata yatıyor, tembelliğe alışıyor. Aynen hayal gücümüzün, doğal yaratıcılığımızın devreye girip hikayeler, kitaplar yazma, çeşitli alanlarda sanatsal üretimler yapma ihtiyacı hissetmemesi gibi. Bu yüzden, bizi hazıra, tembelliğe alıştıran üretimlere mümkün olduğunca az, ya da hiç ilgi göstermeyip üretkenliğimizi kamçılayan kültür ürünlerine rağbet etmek hem kendi yaratıcılık ihtimallerimizi hem de üretilenlerin kalitesini yükseltmiş oluyor.

Aslında biz her gece rüyalar yazıp yönetiyoruz bilinçaltımızın üretkenliği sayesinde. Herkes rüya gördüğüne göre, herkes rüyasında birkaç kez hikaye yazıp film çekiyor her gece.  Fakat bilinç seviyesindeki günlük hayatımız düzen tarafından ele geçirilmiş. Kapitalizm bizim farklılıklarımızı, yaratıcılığımızı unutup sadece tüketen bireyler olduğumuzu düşünmemizi istiyor. Bunun bizim doğal güdümüz olduğunu düşünmemiz için elinden gelen reklamı,  beyin yıkamayı ardına koymuyor.

Günümüzde Global kapitalizmin en büyük hedeflerinden biri geçmişi yok etmek; sanki insanlık hep bu tüketim modunda yaşamış, yardımlaşmanın ön planda olduğu, toplumsal düzenin hiyerarşik olmadığı, otoritenin ve gücün değil de insanın merkezde olduğu anaerkil zamanların yaşandığı bize unutturulmaya çalışılıyor. Oysa, insanın merkezde olabileceği, bireysel çıkarların değil, insanlığın toplu çıkarlarının ön planda olduğu, herkesin eşit sayıldığı farklı kültür, politik düzen kurma ihtimalleri olduğunu hatırlasak ne güzel olur. Ve masallar en çok da başka ihtimallerin, başka kültürlerin mümkün olabileceği gerçeğini hayal etmemize engel olmaya çalışan bir düzenle mücadele etmek için de var.

Çocuk ve Masal

Peki çocuklar neden masal dinlemeliler? Öncelikle bir çocuğun masal dinleyerek büyümesi onun ileride karşısına çıkacak çatışmalara karşı daha hazırlıklı olmasını sağlar. Fakat sadece ileriki zamanlar için değil bir çocuğun halihazırda içinde bulunduğu sıkıntılar için de masal bilinçaltına işleyen öğeleriyle--yetişkinlerin anlamadığı bir şekilde--etkili çözüm ve zihin rahatlatma yöntemleri sunar. Çocukların ne gibi psikolojik sıkıntıları olabilir ki diye düşünebilirsiniz.  Aydın Parmaksız, masalları psikanalitik yöntemi kullanarak  incelediği  kitabı Freud Bana Masal Anlatsa adlı kitabında “gelişim, büyümek sancılı bir süreçtir” der. Çocuk ana karnından çıktığı anda artık ana rahminin huzurlu, güvenli ortamından kopmuştur; annenin yan odaya geçmesi, çocuğun sütten kesilmesi, okula başlayıp tüm gün anneden uzak kalması gibi dozu gittikçe artan anneden kopuşlar ve bunların sebep olduğu sıkıntılarla yüzleşmek, bunları sağlıklı bir şekilde aşmak durumundadır diye de ekler. Ya da, en azından aşabileceğini bilmelidir. Bu yüzden bütün peri masallarının sonunda kahraman sorununu mutlaka çözer, kötüler de en feci şekilde cezalandırılır. Masallar böylelikle çocuklara umut aşılayan yol arkadaşları olur.

Ancak çocukların karşılaştığı zorluklar, anneden kopuşla bitmez. Bir süre sonra ebeveynlerin koyduğu kurallar girecektir çocuğun hayatına ve birçok alanda sınırlar konacaktır anne veya baba tarafından. Kendinin merkezde olduğu, her ihtiyacının giderildiği dönem kapanmıştır ve artık çocuk her istediğinin yapılmadığını görecektir. Bu yüzden de anne veya babaya gizliden, utandığı bir öfke duyabilir. Ve masalın şarkıyla, şiirle, nakaratlarla maskelenmiş hali içinde, aslında çocuk bilinç dışında, sıkıntılarıyla yüzleşebilir.

Çocuklar ilk başlarda dünyayı sevgi ve nefret gibi temel iki duyguyla algılarlar. Bu da onların aynı kişiye hem sevgi hem de nefret besleme, bir kişiyi hem iyi hem de kötü olarak görme yetisinin olmaması demek. Yani annesine sinirlendiği zaman annesinin hem sevebildiği hem de öfke duyabildiği birisi olma ihtimali onun anlayabileceği bir durum değil. Parmaksız, tam da bu noktada  masalların, iyi anne, kötü üvey anne ikilemiyle, çocuğa yardımcı olduğunu söyler; iyi annenin ölmesi, çocuğun her türlü ihtiyacının karşılandığı dönemin bitmesini sembolize ederken üvey annenin, çocuğu döven, çalıştıran, evden kovan karakterlerle ifade edilmesiyle, yani anne karakterinin bölünmesiyle çocuk suçluluk duygusu hissetmeden içindeki öfkeyi rahatça yaşayabiliyor.

Fakat yetişkinler peri masallarının içerdiği şiddet öğelerinden çekinip, masaldaki vahşeti sansürleyerek anlatmayı deneseler de bazen, bu masalın bilinçaltındaki gücüne ket vurabilir; çünkü masalın iskeletine saygı duyulmadığı zaman masal yapması gereken etkiyi yapamıyor. Aslında, çocuklar şiddeti masalda duydukları zaman yetişkinlerin tahmin ettikleri gibi korkmazlar. Masalı dinleyip gerçek gibi hissederken, heyecan duyarken bir taraftan da masalın korunaklı dünyasında bu duyguları yaşadıklarını bilirler.

Sadece çocuklar değil, yetişkinler için de masalların çok büyük önemi vardır. Masal dinleyen bir yetişkin hayal gücünü daha çok kullanan bir yetişkin oluyor. Masal, onu dinlemek için bir araya gelmiş insanlar arasında aynı rüyayı görmüşler gibi bir etki bırakabiliyor. Ayrıca teknolojinin insanlar arasında yarattığı kopuklukla oluşan hasarlar, masal dinlerken fiziksel varlığımızla bir arada olduğumuz için bir nebze de olsa giderilebiliyor.

Sadece birlikte bir hikaye dinlemek bile bizi birbirimize bağlarken diğer taraftan içeriğiyle de bir masal veya mitolojik hikaye iyileştirici etki yapabiliyor. Yetişkinin anılarında gezinmesine, çocukken bir masalı dinlerken hissettiği duyguları hatırlamasına, iyi hissetmesine yardımcı olabiliyor. Hatta bir masalı dinleyerek hayatını düzene koymasında, kendini tanıyıp, tanıdığı doğasına daha uygun, daha anlamlı bir hayat yaşamasında masal uyarıcı, harekete geçirici bir görev üstlenebiliyor.

Mesela Clarissa P. Estes’in kült kitabı Kurtlarla Koşan Kadınlar’da ‘Kırmızı Ayakkabılar’ adlı masalın başkahramanı fakir kız sokakta, üstü başı kir pas içinde ama hür bir yaşam sürer; ona ne zaman oturup kalkacağını öğütleyen, dans etmesini yasaklayan birisi yoktur. Kahramanımız kendisine sokakta bulduğu artık kumaşlardan kırmızı ayakkabılar yapar, üretken ve mutlu bir insan olarak yaşar. Ta ki yaşlı, zengin bir kadın, süslü arabasıyla durup onu yoldan alıp evine götürene kadar. Yaşlı kadın onu evlat ediniyor edinmesine, yanına alıp korur, ihtiyaçlarını karşılar ama, kız yaptığı bu seçimle zengin kadının evinde hapis hayatı yaşamaya başlar. Topluma uygun davranan bir genç kız olması için nasıl oturup kalkması gerektiği öğretilir, hareketleri kısıtlanır. Bir de kendi diktiği yegane mutluluk kaynağı, üretkenliğinin, vahşi doğasının sembolü kırmızı ayakkabıları çöpe atılır. Güvenli ve rahat bir hayatın bedelini, özgürlüğünden, mutluluğundan, üretkenliğinden vazgeçmek zorunda kalarak öder.  

Masal burada bitmez; sonradan ayakkabıcıda gördüğü, onun için özgürlüğü ve mutluluğu, kanı, canlılığı temsil eden başka kırmızı ayakkabılar bulup giydiğinde de artık çok geçtir. Ayakkabıları giydiği an artık çıkaramaz, ve daha da kötüsü ayaklarının ondan bağımsız dans etmesini durduramaz.  Yolda karşılaştığı kahin sadece kemikleri kalana kadar bu ayakkabıların içinde dans etmek zorunda kalacağını söyler. Kahramanımız canını kurtarmak için cellada, ayaklarımı kes der ve hayatı boyunca sakat, başkalarına bağımlı halde yaşamak durumunda kalır.

Bu trajik sonun, bu derece vurucu olmasının, dinleyicide travma yaratacak özellikler taşımasının sebebi,  dinleyicinin gerçek hayatta böyle hatalar yapmaması için, uyarıcı nitelikte bir masalın parçası olmasındandır.  Bu masal, Fakir kızın başına gelenleri dinleyen bir kadına, güvenlik ihtiyacını ön plana çıkarıp vahşi doğasını göz ardı ederse, bunun onun hayatına mal olabileceğini hatırlatır; ruhunun, üretkenliğinin sakatlanabileceğini öğrenmesi için çok önemli bir uyarıda bulunur

Adanın kuzeyinde yaşayan bizlerin durumu da bundan farklı değil. Türkiye’yle olan bağımlılık ilişkimizin de bizi ne kadar uyuşturduğunu, üretkenliğimizi baltaladığını görebiliriz. Aramızda sağlıklı, eşit, kardeşliğe dayalı bir ilişki kuramıyoruz, çoğumuz memur olup üretimden koparıldığımız için daha da tembelleşiyoruz, dizi görüyor, telefona bakıyor, uyuşuyoruz. Oysa kendi yaptığımız kırmızı ayakkabılardan, özgürlüğümüzden, güvenlik ve maddi ihtiyaçlarımız için vazgeçtiğimizde bedelini sakatlanmış ayaklarımızla sürekli başkalarına muhtaç yaşayarak öderiz, bunu düşünmüyoruz.

 


Kaynakça:

Estes, Clarissa P. Kurtlarla Koşan Kadınlar: Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve

Öyküler. Ayrıntı Yayınları, 2007.

Fromm, Erich. Rüyalar, Masallar, Mitler: Sembol dilinin çözümlenmesi. Say

Yayınları, 2015.

Hüther, Prof.Dr. Gerald. ‘Çocuklar Neden Masallara İhtiyaç Duyarlar’.

BaldKarlshafen Masal Kongresi, 2005.

Parmaksız, Aydın. Freud Bana Masal Anlatsa: Masal üzerine psikanalitik bir           

inceleme. Bilge Kültür Sanat, 2017





 

 

 

Bu haber toplam 6847 defa okunmuştur
Gaile 453. Sayısı

Gaile 453. Sayısı