1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Linç Kültürü ve “Kavramsal Akrobasi”
Linç Kültürü ve “Kavramsal Akrobasi”

Linç Kültürü ve “Kavramsal Akrobasi”

Linç Kültürü ve “Kavramsal Akrobasi”

A+A-

      

 İbrahim AYBERK
 ibrahimayberk11@gmail.com

“Bize diyorlar biz nasıl istersek, biz nasıl uygun görürsek ancak öyle yaşarsınız,
yoksa size hayat yok.”

(Ayhan Geçgin, 2016)

Bu çarpıcı cümle Ayhan Geçgin’in “Geride Kalanlar” isimli öyküsünden alıntılanmıştır. Kısa bir süre önce İletişim Yayınları tarafından yayımlanan, Tanıl Bora ve Levent Cantek’in editörlüğünü üstlendiği, linç kültürünü ve farklı linç mağdurlarını konu alan birçok öyküden oluşan “Vur Ulan Vur: Linç Öyküleri” isimli kitapta yer alıyor. Bu sıradışı çalışmayı okumaya fırsat bulduğum günlerde, tamamen rastlantısal, önemli bir gelişme yaşandı. Evrensel Sevgi ve Kardeşlik Derneği (ESKAD) tarafından Lefkoşa terminal alanında yoğun katılımlı bir etkinlik düzenlendi ve bu etkinlik, abartılı sunumlar ve paylaşımların da vasıtasıyla, kısa bir süre içerisinde gündemin tam merkezine oturtuldu (Örneğin, bir televizyon kanalı, etkinliği haberleştirirken şu cümleleri tercih etti: “Burası Mekke, Kabil, Bağdat ya da dini yönetimin hüküm sürdüğü başka bir Ortadoğu ülkesi kenti değil… Burası, laik Anayasa ve parlamenter demokrasi ile yönetilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin başkenti Lefkoşa… Akşam saatlerinde yer alan etkinliğe katılan kadınların tamamının türban ya da çarşaf taktığı görüldü”). Sonrası malum! Ortalık toz duman... Okumakta olduğunuz yazının kaleme alınmasını da esasen bu gelişme ve ardından etrafa yayılan “asimetrik tepki dalgası” teşvik etti.

“Linç” kelimesi duyulduğu anda akıllarda hemen fiziksel şiddet, itişme, bağrışma, kan ve gözyaşı içeren bir tablo canlanır. Fakat linçin salt fiziksel şiddete indirgenmemesi gerekir çünkü bu indirgeme aldatıcı olacaktır. Daha açıklayıcı olmak gerekirse, bu başat indirgeme eğilimi linçin sunduğu geniş yelpazeyi görmemizi engellemektedir. Hâlbuki linçin fiziksel şiddet kullanılmadan sadece söylemsel pratikler üzerinden gerçekleştirilen ve etkisi hiç de azımsanamayacak bir başka boyutu daha vardır. Hem geleneksel hem de yeni medya, bahsi geçen linç örnekleri ile dolu. Özellikle yeni medya, sağlamış olduğu kolaylıklardan dolayı, söylemsel pratikler üzerinden gerçekleştirilen linçe uygun ortam sağlıyor. Genelde bir kişinin yazdığı yazı veya yapmış olduğu yorum, galeyana gelmeye arzulu diğer kişiler ile buluştuğu zaman akıl almaz bir boyut kazanabiliyor. Tıpkı dik bir yamaçtan yuvarlanmaya başlayan bir kartopunun, müsait zeminden de yararlanarak, çığa dönüşmesi gibi (Bu argümanlar ile alakalı ufuk açıcı bir tartışma için bkz. Umut Özkırımlı, Reyhanlı ve Linç Kültürü. Kaynak: http://t24.com.tr/yazarlar/umut-ozkirimli/reyhanli-ve-linc-kulturu,6717). Adanın kuzeyinde de bu düzlemde gelişen bir linç kültürünü gözlemlemek kanımca mümkün hale gelmiştir. Bu linç kültürünün, hedef tahtasının tam ortasında ise Türkiye’den gelen göçmenler ve “Onlar” ile özdeşleştirilen özellikler/davranışlar vardır. Hem geleneksel hem de yeni medyada yapılacak basit bir tarama sonucunda Türkiye’den gelen göçmenlerin günümüzde temel “Öteki” kategorisini oluşturduklarını ve bu yüzden mütemadiyen toplumun marjina/çeperlerine itilmeye çalışıldıklarını gösteren birçok haber, yazı, yorum ve görsele ulaşmak mümkündür (“Temel ‘Öteki’ kategorisi” denmesinin başlıca sebebi Kıbrıslı Türkler’in birçok “Öteki”sinin daha olmasıdır). Türkiye’den gelen göçmenleri ve “Onlar” ile özdeşleştirilen beslenme alışkanlıklarını, giyim tarzlarını ve ibadetlerini horlayan/aşağılayan, “gayri medeni” ve “Ada’nın kültürel yapısına uygun olmayan” olarak yaftalayan haber, yazı ve yorumlarda göze çarpan en önemli şey ise sık sık başvurulan bir stratejinin varlığıdır. Umut Özkırımlı, “Memleketimden Milliyetçilik Manzaraları 2” başlıklı yazısında bahsi geçen stratejiyi “kavramsal akrobasi” olarak değerlendirmiştir (Kaynak:http://t24.com.tr/yazarlar/umut-ozkirimli/memleketimdem-milliyetcilik-manzaralari--2,6568).

“Kavramsal akrobasi”yi kısaca şöyle tanımlamak mümkün; toplum içerisinde sert tepki uyandırabilecek seviyedeki söylemleri/özlemleri, algılarda sağlıklı/meşru olarak nitelendirilen, toplum içerisinde pozitif değerler olarak kodlanmış kelimeleri/kavramları kullanarak ifade etmek ve bu yolla bu söylemleri/özlemleri muhtemel tüm eleştirilerden, olumsuz çağrışımlardan ve tepkilerden azade kılmak. Örneğin, milliyetçi söylemler üretirken bunları “vatanseverlik” olarak adlandırmak (Detaylı birkaç tartışma için bkz. Michael Billig, Banal Milliyetçilik, İstanbul, Gelenek Yayıncılık, 2002, 15-17 ve Tanıl Bora, “Milliyetçilik Doğallıkla Meşrulaştırılamaz”. Kaynak: http://www.altust.org/2012/04/tanil-bora-milliyetcilik-dogallikla-mesrulastirilamaz/). Bu taktiğin, Ada’nın kuzeyinde de, uzunca bir süredir bıçkın dilli popüler köşe yazarları ve “sosyal medya fenomenleri/kanaat önderleri” tarafından kullanıldığını iddia etmek yanlış olmayacaktır (Bittabi, bu taktiğe başvurmayan birçok örnek de mevcuttur).

Defalarca, “vatanseverlik” ve “Kıbrıs (kültürü) aşkı/aşıklığı” diye isimlendirilen Kıbrıs/Kıbrıslı Türk kimliğini ve kültürünü överek ayrıştıran, Türkiye’den gelen göçmenleri ve “Onlar” ile özdeşleştirilen öğeleri yerden yere vuran, buram buram kültürel ırkçılık ve homojen (farklılıkların olmadığı) bir toplum özlemi kokan yazıların, yorumların ve görsellerin servis edildiğine şahit olduk. ESKAD tarafından düzenlenen etkinliği konu alan yazılar ve yorumlarda seçilen kavramlar farklılık gösterseler de (En çok “Laiklik” ve “Atatürkçülük” kullanılmıştır) tema ve verilmek istenen mesajlar aynıdır. Örnek vermek gerekirse, bir köşe yazarı bu etkinliği “Kıbrıs kültürünün yok olmasına ve Laik toplum yapısının bozulup ‘Şeriat’ rejimine doğru ilerlenmesine katkıda bulunan” bir eylem olarak değerlendirmiştir. Söylemsel pratikler üzerinden ilerleyen bu linçe, “Buraya gidenler gerçek Kıbrıslılar değildir”, “Atatürk’ün neden bu yobazları idam ettirdiğini anlamak çok daha kolay oldu” ve “Kıbrıs ne Arabistan ne de İran veya dincilikle yönetilen bir ülkedir. Böyle yaşamak isteyen varsa gitsin ve böyle dinle yönetilen ülkelerde yaşasın” gibi yorumlarla da destek verilmiştir.

Ezcümle, “linç”in, fiziksel şiddet içerse de, sadece söylemsel pratikler üzerinden gerçekleşse de vermek istediği mesajlar çok nettir. Ayhan Geçgin’in yukarıda alıntılanan cümlesinin verilmek istenen mesajları çok net özetlediğini düşünüyorum. “Kavramsal akrobasi” de aynı mesajları üstü kapalı bir şekilde, çok fazla bireyleri ürkütmeden, tepki uyandırmadan vermenin en rahat yoludur aslında... Bir nevi “aba altından sopa göstermek”tir. Türkiye’den gelen göçmenlerin yoğun bir şekilde karşılaştıkları tutum tam da budur. Hâlbuki amaç, tüm farklı düşüncelerin ve yaşam tarzlarının bastırıldığı, yok edildiği, herkesin “Biz”e benzediği bir toplum tahayyül etmek yerine, “farklılıklara saygı”nın temel ilke olduğu ve herkesin birlikte rahatça yaşayabileceği bir topluma uygun zemini yaratmak olmalıdır.

Bu haber toplam 3960 defa okunmuştur
Gaile 372. Sayısı

Gaile 372. Sayısı