Sami Özuslu

Sami Özuslu

KURBAĞA

A+A-

 

Gazeteciliğe başladığım 1992 yılından bugüne geçen 23 yılda toplumsal olarak çok badirelerden geçtiğimiz gibi huy ve alışkanlıklarımızda da oldukça önemli değişimler oldu.
Bugünden geçmişe bakınca, hem bir vatandaş olarak, hem de gazeteci kimliğimle bunu söyleyebilirim.
Yeme içme alışkanlıklarımızdan tutun da sosyal ilişki biçimlerimize kadar birçok değişiklik var yaşantımızda. Bunların çoğunu da doğal karşılamak gerekiyor. Çünkü dünya değişirken her şey değişiyor.
Kimi ‘dünya değişiyor’ diyenlerin kendilerini değiştirme, değişikliklere hazırlıklı ve hoşgörülü olabilme potansiyeli zayıf kalsa da, değişimden herkes nasibini alıyor.
‘Değişmeyen tek şey değişimin kendisi olduğuna’ göre, değişime ayak direyenlerin de günün sonunda ‘kaybedenler kulübü’ndeki haklı yerlerini alacaklarına şüphe yok.

**

Vaziyet böyle, ama geçen zamanla birlikte yaşanan her türlü toplumsal ya da bireysel değişimin yönü de ne yazık ki ‘ileri’ye doğru değil.
Mesela toplum olarak bazı ‘yeni’ durumcuklara kolay alışıyoruz gibi bir his var içimde… hatta alışıyoruz da değil, galiba boyun eğiyoruz.
Hade ‘kabulleniyoruz’ diyelim de orta karar olsun.
İtiraz etme, karşı çıkma yeteneğimizi kaybetmiş gibi bir halimiz var toplum olarak. Bunun yerine şikayet etme, karnından konuşma gibi pasif haller içerisindeyiz.
Herkes her şeyden şikayetçi, ama sonuç değişmiyor. Çünkü sonucu değiştirme konusunda inisiyatif üstlenen pek yok. Sanırım ‘biz bir şeyi değiştirmeyi beceremeyiz’ algısı genlerimize işledi.
Pesimist olup çıktık!

**

Ok, belki biraz abartılı oldu bu tespitler. Ama kabul edelim ki ‘bazı durumcuklar’a da ses çıkarmıyoruz artık.
Mesela 1992’de gazeteciliğe başladığım dönemde kriminal olayların medyada yansıması da, okuyucu refleksleri de epey farklıydı.
Hırsızlık, soygun, cinayet, kundaklama, adam (ya da kadın) kaçırma gibi vukuatlar vardı, ama seyrekti ve seyrek olduğu için de manşetlere çıkardı. Şimdi birçok benze vukuat ilk sayfalara bile gir(e)miyor!
Hırsızlık, ufak çaplı soygun, işyeri yakma, araba kundaklama…
Hepsinin çeşitlisi, icatlısı var neredeyse hergün ve bunlar bazen ‘tek sütunluk’ haber olabiliyor ancak!..
Bununla birlikte yeni, yepyeni kriminal vakalarımız var. Mesela ‘bayrağa sarılı dinamit’ bunlardan biri… Yahut yasal olarak ancak orduda bulunabilen cins ve marka otomatik tüfekle etrafa kurşun yağdırma…
Bunlar mesela eskiden yoktu. Benzerleri vardı, ama bunlar daha gelişmiş halleri.
Dediğim gibi, bazı ‘değişim’ler ve ‘gelişim’ler ileriye ve iyiye doğru götürmüyor bizi…

**

Götürmüyor ama biz bunlara kolay alışıyoruz işte!..
23 sene önce kriminal olaylar karşısında büyük öfke olurdu insanlarda…
Şimdi ‘çıt’ çıkmıyor adeta!..
Bir korkmuşluk hali midir, sinmişlik midir, umursamazlık mıdır, gailesizlik midir, nedir bu?
‘Değişime ayak uyduralım’ dedikse, bunlara alışalım değildi kasıt!
Cinayete, kalaşnikofa, dinamit lokumuna alışmayalım hiç…
Bu toplumun huzurunu kaçıran, bir zamanlar ‘kapısı penceresi açık’ evlerin bulunduğu adamızı ‘suç cehennemi’ne çeviren çıkar gruplarına, çetelere, mafyaya, sosyal ve politik baskı kurma amaçlı paramiliter örgütlenmelere sessiz kalmayalım.
Yoksa biz suya konulan ve yavaş yavaş ısıtılırken hiç ses çıkarmayan, itiraz etmeyen, zıplamayı bırakın kılını bile kıpırdatmayan ve haşlanıp ölen ‘kurbağa’ya mı döndük?
Nedir ama bu hal?

 

Bu yazı toplam 1483 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar