1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Küllerimiz Çoğaldıkça
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Küllerimiz Çoğaldıkça

A+A-

Yine bir hazirandı.
Hani şairin “ölmek zor” dediği ay…
Ateş gibiydi mevsim.
Sene 1995!
"Beşparmaklar'da yangın var" diye ilk ihbar geldiğinde, sırdan gelmişti.
Oysa... Bu kez farklıydı...

***
Alevlerin arasında hele de o askerlerin nasıl koşuşturduğu gözümün önünden gitmez.
- Ne olur, yolun ötesine sıçramasın, diye kilitlenmiştik, Girne'de Ciklos'un yokuşunda...
Sıçradı!

Önceleri yangına müdahale için koşuşturan insanlar, canını kurtarmanın derdine düştü.
Ne araçlar yeterliydi, ne de organizasyon...
Tam bir felaket vardı ve büyüyordu.
Ledra’da bekliyordu araçlar, güneyden…
“Yok” demişti yönetenler, “istemeyiz…”
Camilerden yardım anonsları yapılıyor, panik büyüyordu oysa...
Tek bir helikopter, Akdeniz’in tuzlu suyuna alçalıyor, bir kepçe suyu yutuyordu alevler...
Üç gün üç gece yanmıştık...

Hepimizin hayatından kocaman bir cevher kül olmuştu o gün…

Gözlerimizin önünde ağır bir is çökmüştü içimize…

***
Yine bir haziran...
Oysa biz “ölmenin” çok da aptalca yaşandığı bir adada, yeniden doğabilmenin hayallerini kuruyorduk, küllerimizden…
Birlikte direnebilmenin, el verebilmenin birbirimize, ortak yurdumuzda ortak gelecek kurmanın izini sürüyorduk.
Yine olmadı!
İçimiz yanıyor, bu kez Beşparmaklar’da değil Trodos’ta…
Girne değil Baf’ta bu kez…
Ve yine “istemeyiz” deniyor yardım çağrılarına...
Toplumların tavrı değildir bu...
Kıbrıs tabanda çoğunlukla birleşirken, engel tavanda oluyor genelde...
‘Egemenler’in takıntılarıdır bu sonuç!
Statünü sevdanız batsın gerçekten!
Felaketlerde dahi “sınırlar” öreceksek araya, “hiyerarşi” üzerinden yaşayacaksak hayatı nasıl vereceğiz el ele...
Egemenlik yarışları, tek tipleştirici dayatmalar, düşman öğretileri yerini ne zaman bırakacak işbirliğine ve barışa...

***
Bu adada ağacın, denizin, çiçeğin ve serçenin, kaplumbağanın ve makinin yoktur Türk’ü Rum’u, olmamalı...
Senin baban da su döktü Girne ya da Baf’taki yaşlı bademe, benim de.
İyi de meyvesi ne olacak bunun, illa ki ayıracaksak?
Çiçeği ne olacak?
Ne olacak söyleyeyim mi, o biziz işte!
Meyvesi de çiçeği de biz olmayız...
İlla ki “biz” olmayız, içimiz yandıkça, küllerimiz çoğaldıkça...

* (Bu satırları yazdığımda henüz Türkiye'nin yardım talebine Kıbrıs'tan olumlu yanıt verilen gelişme yoktu. Umalım ki bu büyük acının küllerinden Kıbrıs'ta barış doğar...)

Bu yazı toplam 2184 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar