1. YAZARLAR

  2. Çağıl Günalp

  3. Küçük “toplumun” büyük hastalığı!
Çağıl Günalp

Çağıl Günalp

Küçük “toplumun” büyük hastalığı!

A+A-

Kıbrıs’ın kuzeyinde yasayan insanların birçoğunun ajandasında Kıbrıs sorunu ve bu sorunla ilintilediğimiz kültürel asimilasyon, uluslararası hukukun dışında olmak gibi başlıklar hiç kuşkusuz önemli yer tutmaktadır. Hatta birçok insan için bu sorunun çözümü bir sihirli değnek niteliğindedir ve ertesi gün Ada yeniden “Cennetten bir parça” olacaktır... Ada’da yaşayan çoğu insan, çözüm istediğini belirtmektedir, siyasi partiler de ha keza öyle... Lakin çözümün ne olduğu herkes için aynı değildir. Çözüm; kimi için üniter devlete dönüş, kimi için federasyon, kimi için bugün Ada’nın kuzeyinde inşa edilen/ettirilen yapının devamıdır.

Peki çözüm denen bu teknik/politik kavramın yaşamsal boyutu olan barışa ulaşmak için ne yapılıyor? Ne yapılmalıdır? Adını ‘çözüm’ diye koyduğumuz kavrama ulaşmaktaki gailemiz nedir?
Kıbrıs’ta yaşayan etnik, dinsel, cinsel, mezhepsel heterojenliğin yaratacağı devinimin farkında olduğumuz için mi çözümü arzuluyoruz? Etnik kökeni her ne olusa olsun, Ada’da yaşayan insanların önce birbirini, sonra da Ada’yı kucaklamaları için mi? Bireysel ve toplumsal bir yüzleşme yaşamak için mi? Geçmişteki travmaların bir kere daha yaşanmaması için mi bu arayış?

Evet, çözümü bir yüzleşme, devinim olarak gören, bu uğurda emek harcayan insanlar vardır kuşkusuz... Lakin, Ada’nın kuzeyinde kendisini federalist diye tanımlayan insan grubunun çoğunluğu böyle mi düşünüyor? Birçok insan için ‘çözüm’ maalesef ekonomik refah ile özdeştir. Ya da çözüme ulaşmaktaki esas amaç, kendimize biçtiğimiz bir mikro kimlik olan “Avrupalı”lığa ulaşmak içindir. Bir başka ifade ile çözüm bizi daha “medeni”, daha “modern” yapacaktır...

Oysa demokratik federal bir Kıbrıs inşasında, ortak yaşama dair kaygılar merkezde olmalıdır. Kristal bir avize gibi şeffaf ve berraktır ki; bu Ada’da yaşayan insanların kendilerini özgür hissetmelerinin yegane yolu, halkların ortak mücadelesinden geçmektedir. Halkların ortak mücadelesi ise çok kültürlülüğü yaşama geçirmek ve çok kültürlülüğün yaratacağı sinerji ile olabilir...

Peki Kıbrıs’ın kuzeyinde çok kültürlü bir toplum yapısından bahsetmek ne denli mümkün? Kamusal alanlarda çok kültürlülük adına bir dönüşüm yaşanabildi mi bugüne kadar?

Evet, yıllardır Kıbrıs’ın kuzeyindeki “kültürlerin”, bir arada, birbirinin varlığına tehdit oluşturmadan yaşamalarına engel bir devlet örgütlenmesi vardır. Farklı cinsiyet kimliklerine, cinsel yönelim, din, mezhep ve etnik kökenden olan yurttaşlara eşit mesafede olmayan bir anlayış...
Bu devlet yapısı aslında 1974 sonrası özellikle tek etnik kimlik (Türk), etnisite kadar başat olmasa da tek din (İslam), tek mezhep (Sünni), tek cinsel yönelimi (heteroseksüel) olan bir kimlik yaratmaya çalışmıştır. Bir nevi toplum mühendisliğiydi aslında bu yaşanan... Buradaki emel; ulus devletin ilkelerine ters düşmeyecek bir yurttaş/millet yaratmaktı... Bu mühendislik sürecinde ise yaşamda karşımıza çıkan tüm pratikler aygıt gibi kullanıldı yıllar yılı... Ezan, okullardaki andımız, bayrak, dil ve tabii ki mevzuat/yasalar... Ve maalesef bu mühendislikte oldukça başarılı olundu...

Kişilerin bir arada var olabilecekleri ve kendi kimliklerini, başkalarını tehdit etmeden özgürce yasayabilecekleri bir kamusal alan yoksunluğu ile gün geçtikçe daha xenophobic (yabancı düşmanı), daha tek tipçi, daha muhafazakâr olduk. Yabancı olanı “yaban” olan saydık. Birçok insanın söylemlerine, tavırlarına yansıdı bu durum, çelişkilerle dolduk. Kıbrıslı Rumlar ile çözüm isterken, Kıbrıs’ın kuzeyindeki etnik, düşünsel, cinsel ve dinsel farklılıklar ile ilgili kolektif bir bilinç geliştiremedik. Oysa, federalizmi yaşanır ve sürekli kılan en önemli olgunun farklı değerleri ve dinamikleri barındırması olduğunu görmedik/göremedik. Başka kültürleri kendi alanımıza dahil edemedik, ortak inanç ve değerleri yaratamadık...

Evet, Kıbrıs Sorunu bağlamında önemli bir kavşağa giriyoruz, bu artık çok açık. Bu noktada yapılması gereken, tüm renklerin beraber bir arada, iç içe var olabildiği, karıştığı, renkleri ayıran mental bariyerlerin yıkıldığı, farklılığın zenginlik olarak kabul edildiği, farklı kültürlerin değerlerini korunduğu/geliştirildiği ve aktarıldığı yaşamsal konulara odaklanmaktır... Demokratik değerler de bunu gerektirir. Çünkü “beraberken ayaktayız, ayrılırsak yıkılırız...”

Bu yazı toplam 3301 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar