1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. KRİZLER, EURO KRİZİ, VE GÜNEY KIBRIS’TA YAŞANANLAR VE YAŞANACAKLAR ÜZERİNE…
KRİZLER, EURO KRİZİ, VE GÜNEY KIBRIS’TA YAŞANANLAR VE YAŞANACAKLAR ÜZERİNE…

KRİZLER, EURO KRİZİ, VE GÜNEY KIBRIS’TA YAŞANANLAR VE YAŞANACAKLAR ÜZERİNE…

KRİZLER, EURO KRİZİ, VE GÜNEY KIBRIS’TA YAŞANANLAR VE YAŞANACAKLAR ÜZERİNE…

A+A-


Yonca Özdemir
yoncita@gmail.com


Senelerdir ekonomik krizleri çalışan bir araştırmacıyım. Güney Kıbrıs’taki kriz benim için çok ilginç bir örnek teşkil ediyor. 2007’de başlayan küresel krize dek ekonomik krizleri Üçüncü Dünya ülkelerinde görmeye alışmıştık. 1970’lerden beri IMF kapısını çalan ve IMF’nin reçeteleriyle acı ilacı içen, yani ekonomik kemer sıkma politikalarını uygulayanlar, hep Üçüncü Dünya ülkeleri olmuştu. Bu ülkeler krize girdiklerinde başka yerden kredi bulamadıkları için istemeseler de IMF’nin boyunduruğu altına girerler. 2007’den itibaren bu durum birden değişti ve küresel kriz ile birlikte gelişmiş saydığımız ülkeler de IMF ve diğer uluslararası ekonomik kuruluşlar tarafından kemer sıkmaya zorlanmaya başladılar.
Ülkeler krize girdiğinde krizden çıkmak için çeşitli ekonomik politikalara başvururlar. Bu politikalardan biri olan devalüasyon, yani paranın değerini düşürme, dış açıkları azaltmak için kullanılan bir yöntemdir. Eğer bir ülke parasının değerini düşürürse, içeride ürettiği mallar ucuzlar ve ithal edilen mallar pahalılaşır. Bu durumda ihracatta daha rekabetçi bir konuma gelinir ve ithalat da azalacağı için ticari denge fazla vermeye başlar. Bu da ekonominin tekrar istikrarlı büyümesi için ön koşul olarak görülür. Kriz içinde olmayan ülkeler dahi, dünya piyasalarında daha rekabetçi konuma gelebilmek için paralarının değerini düşük tutarlar. Çoğu Uzak Doğu ülkesi uluslararası ticarette bu şekilde avantaj sağlamıştır. Tabi bu şekilde kur ayarlamaları yapabilmek için öncelikle bir ülkenin kendi Merkez Bankası ve onun kontrolü altında olan milli bir para biriminin olması gerekir.
Gelelim küresel kriz sonucu Euro bölgesinde yaşananlara… Büyük ihtimalle Euro kullanan ülkeler Euro’ya katılırken bir gün kendilerinin de Üçüncü Dünya ülkeleri gibi ciddi bir krize gireceklerini düşünmemişlerdi. Aksine Euro bölgesine katılmanın ülkelerin ekonomisine daha çok istikrar getireceği düşünülüyordu. Böylece Euro’nun getirilerine odaklanan AB ülkeleri, kendi paralarını bırakıp Euro’ya geçmenin sakıncalarına fazlaca kafa yormadılar. Euro bölgesine girmek aslında “gelişmiş ekonomi” olmanın tescillenmesi anlamına da geliyordu. Ne de olsa ancak bazı kriterleri sağlayan AB ülkeleri bu kulübe girebiliyorlardı.
Kanımca Yunanistan’ın hatası yeterince güçlü olmayan bir ekonomi ile Euro bölgesine girmesiydi. Güney Kıbrıs’ın hatası ise güçlü bir ekonomisi varken Euro’ya katılmak olmuştur. Zaten Güney Kıbrıs’ın AB’ye girmesi de ekonomik bir karar olmaktan ziyade politik bir karardır. Daha çok Kıbrıs konusunda Türkiye’nin elini zorlaştırmak üzere yapılan bu hamlenin ekonomik açıdan ülkeye yarar değil bir felaket getirdiğini düşünmek pek de yanlış olmaz sanırım. Tıpkı Norveç’in zenginliğinin kaynağı olan balık ve petrol alanlarını AB ülkelerine açmak istemediğinden AB’ye üye olmaması, hatta daha benzer bir örnek olarak İsviçre’nin en büyük ekonomik kaynağı olan finans sektörünü AB kurallarına tabi tutmamak için AB üyeliğine sıcak bakmaması gibi Güney Kıbrıs da pekâlâ AB’nin dışında kalabilir ve offshore bankacılığın nimetlerinden daha uzun süre yararlanmaya devam edebilirdi. Ama nasıl Türkiye’yi zora koşmak için, ve Kıbrıs sorununu sonsuza dek çözümsüzlüğe terk etme pahasına, 2004’de AB’ne girdilerse, kriz başladıktan sonra batan Yunanistan tahvillerine yapılan yatırımlar da yine ekonomik yönü değil duygusal ve politik yönü ağır basan kararlardır. Ve bu kararlar ülkeyi batmanın eşiğine getirmiştir. Sonuçta bugün Güney Kıbrıs IMF’nin yanı sıra Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası’nın, yani Troyka’nin, sıkı gözetimi ve direktifleri altındadır. Üstelik batması söz konusu paranın çoğu Avrupa değil de Rus parası olduğundan sunulan reçete diğer AB ülkelerine sunulandan daha acıdır.
Daha önce bahsettiğim gibi, normalde krize giren bir ülke devalüasyon ile krizden çıkmaya çalışır. Ama Euro kullanan bir ülke için bunu yapmak da mümkün değildir, çünkü sizin artık değerine kendi ülkenizin kurumlarının karar verdiği bir paranız yoktur. Paranızı bir kez Euro yaptınız mı, değerine siz değil, Frankfurt’taki Avrupa Merkez Bankası karar verir. O yüzden Güney Kıbrıs’ta son haftalarda alevlenen “Euro’dan çıkalım mı, çıkmayalım mı?” tartışmalarına şaşırmamak gerekir. Gerçekten de Güney Kıbrıs’taki krizin bir çözümü, ve aslında hiç de göz ardı edilemeyecek bir çözüm, Euro’dan çıkmaktır. 
Bugün Güney Kıbrıs’ın ekonomik zenginliği iki temel sektöre dayalıdır: turizm ve bankacılık. Simdi bu sektörlerden biri tamamen çökmek üzere. Bu durumda ekonominin müthiş bir şekilde daralması beklenmekte. Ülkede zaten sermaye kaçışı çoktan başladı ve bundan sonra da, sadece Ruslar değil diğer yatırımcılar da yüzbinlerce, hatta milyonlarca Euro zarara girdikten sonra herhalde bir daha Kıbrıs bankalarına yatırım yapmayacaktır. Güney Kıbrıs ekonomisi düzelse de yatırımcıların güveni kolay kolay geri gelmeyecektir. Üstelik eskiden yüksek faiz ile müşteri çeken bu bankaların artık yüksek faiz veremeyeceğini de biliyoruz. Bu durumda bankacılık sektöründe inanılmaz bir daralma yaşanacak ve ülkenin en büyük zenginlik kaynağı bu sektör olduğu için de bu daralma sonucu binlerce kişi işsiz kalacaktır. Euro kullandığı için Güney Kıbrıs’ın tekrar toparlanmak için devalüasyon yapma şansı da yoktur, fakat Euro’dan çıkarsa durum farklı olabilir. Yani Güney Kıbrıs eski para birimine geri dönüp, onun Euro karşısındaki değerini düşürebilir. Bu, yabancılar için turizmi ucuzlatacağı için, turizmi artırabilir ve böylece ekonominin toparlanmasına yardım edebilir. Bu ayrıca Kıbrıs’ta üretilen malları ucuzlatmak yoluyla dış ticarete olumlu etki de edebilir. Fakat göz ardı edilmemesi gereken nokta Kıbrıs’ın küçük bir ada ekonomisi olduğu ve çok az şey ürettiği için de ihtiyacı olan malların çoğunu ithal ettiği gerçeğidir. Bu durumda devalüe edilmiş bir para ithal malları bir anda pahalılaştırarak ciddi bir enflasyon tehlikesi yaratabilir.  Ve tabi halk gelirleri artmadığı halde kullandığı mallara daha çok para ödemek yoluyla fakirleşecektir.
Peki Güney Kıbrıs Euro’da kalmaya devam ederse ne olacak? Büyük ihtimalle, ekonomik sebeplerle olmasa dahi politik sebeplerle tercih edilecek olan bu seçenek de Güney Kıbrıs için acı günlerin habercisidir. Daha önce de bahsettiğim gibi, öncelikle bankacılık sektöründe çok ciddi bir daralma olacağından iflaslar ve işten çıkarmalar başlayacaktır. Bunun sonucu olarak 2013’teki ekonomik daralmanın %20 kadar dehşet verici bir rakama ulaşmasını bekleyebiliriz. Tabi azalan vergi gelirleri sebebiyle kamu bütçesi de küçüleceğinden, devletin pek çok sosyal harcamayı kısacağı da kesin. Üstelik bundan sonrası da tam bir belirsizlik olacaktır. Daralan, hatta tamamen çöken bankacılık sektörünün yerini tutacak herhangi bir yeni sektör hemen yaratılamayacağı için Güney Kıbrıs AB’nin zenginler kulübünden çıkacak ve birdenbire kendini AB’nin fakirler grubunda bulacaktır. Beş yıl içinde gaz ve petrol yatakları işletilebilir halde gelirse belki Kıbrıs ekonomisi tekrar bir çıkış yaşayacaktır ama o vakte kadar bu yeni duruma adapte olmak eminim Kıbrıslılar için oldukça zor ve sancılı olacaktır.
Yani şu anda Güney Kıbrıs kırk satır mı, kırk katır mı misali Euro’da kalmak ve kalmamak kararını vermek durumunda. Hangisini seçerse seçsin sonuçları acı olacak. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, ekonomide çok taşın yerinden oynayacağı ve ülkedeki ekonomik standartların epeyce düşeceği kesin. Adanın karşı tarafından bakınca ise umudumuz artık daha zorlaşan ekonomik koşulların Kıbrıs’ın birleşmesi için yeni bir motivasyon ve gerekçe yaratması olacaktır.

 

--------

Paul Krugman, “Cyprus seriously,” The New York Times (26 Mart 2013).
  Michalis Persianis, “Krugman is wrong: Why Cyprus leaving the Euro would be a disaster, Business Insider (29 Mart 2013).

Bu haber toplam 1565 defa okunmuştur
Gaile 208. Sayısı

Gaile 208. Sayısı