1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Kitap Okumak...
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Kitap Okumak...

A+A-

Eski gazete arşivimi karıştırırken bir haberle karşılaşıyorum:

“Kitaplara küskünüz”... haberin üst başlığında ise “Ülkemizde kişi başına 1 kitap bile düşmüyor” şeklinde yer alıyordu. Tarih mi? 2 Ekim 1994 ve konuyu ele alan arkadaşımız Erçin Tekakpınar.

23 yıl öncesine dayanan bir anlamda statistiki bu çalışmada kuzey Kıbrıs’taki özellikle kütüphaneler ve kütüphanelere üye olanlar, buralarda üye olanlar baz alınarak bir sonuca varılmış. O yıllarda DPÖ’nün verilerine göre kütüphanelerde toplam 109 bin 783 adet kitap bulunuyordu. Ve bu rakamdan yola çıkarak kişi başına 1 kitap bile düşmediği gösteriliyordu.

Aradan elbette 23 yıl gibi bir zaman geçti ve kitap okuma alışkanlığını saptamak için sadece kütüphanelere üye olanların sayısının baz alınarak ölçmeye kalkmanın büyük bir yanlışlık olacağı gerçeği var karşımızda. Çünkü söz konusu dönemde ele alınan “okuma alışkanlığına” baz olarak, kütüphane üyelikleri gösterilerek bir sonuca varılmış.

Günümüzde okuma alışkanlığının özellikle orta yaş ve üzerinde daha etkin bir gelişme sağladığını düşünüyorum. Ve yine “özellikle” diyebileceğim, kendi yaşam ve siyasi gelişmelerimizi konu alan araştırma, roman, hikaye, röportaj gibi alanlardaki yayınların rağbet görmesindeki en büyük neden, “geçmişimiz” hakkında daha çok ve daha nitelikli bilgilere ulaşmak ve bu bilgilerle kendimizi donatmaktır.

Bundan dolayıdır ki, artık gerek sosyal medyada, (ki günümüzün en büyük kitle iletişim aracı olduğu bir gerçek) gerekse radyo-televizyonlarda, oturumlarda olsun, “bilgili” olmanın avantajları kendini göstermekte, bazı tartışmalarda karşı tarafın bilgisizliğinden dolayı cevap vermeye bile gerek duyulmadığı ortamlar olmaktadır.

Kitap okumanın sadece bir “alışkanlık”tan öte, kullandığın dilin zenginleşmesinden, farklı bilgilerin edinilmesine kadar daha önemli yanları olduğu bir gerçek. Toplumun “okur” pozisyonuna, yakın çevrelerimizden başlayarak gözden geçirdiğimizde, görülecektir ki; ilgi duyulan kitaplar arasında, şu “yazlık” kitaplar denilen türler yok denilecek kadar azdır.

“süreyen okur” profilinde özellikle kendi toprağıyla örtüşen ve bilgilendiren yayınların kabul gördüğüne inanıyorum. Bu da, işte yukarıda belirttiğim, “kendini daha iyi tanıma” dürtüsünün bir getirisidir. Yoksa söylenen şu söz gibi bir kitlenin içinde de rahatlıkla yer alınabilinir:

“Bilgi sahibi olmadan Fikir sahibi olmak...”

Ne yazık ki söz konusu bu kitlenin yoğunluğu da bir gerçek. Belki biraz da Akdenizli olmanın o aniden parlayıp durulan fırtınamsı hallerle, bilgi yetersizliğinden işi küfür ve hiddete dönüştürebilmektedir bazı insanlar. Bunun temelinde de “bilgisizlik” olmakla birlikte, bir diğer önemli olan ise “hadsizlik”tir.

Evet, bilgi konusunda haddimizi de aşıyoruz. Yetersiz olduğumuz anda noktayı koymayı becermiyor bunu bir küçültücü hâl haline dönüştürüyoruz. Yoksa bunun tersini yaparak, bilgini aşan konularda susmayı becersek, basit tartışmaların yaratılmasına da izin verilmemiş olunurdu.

Kitaplar; yepyeni ufuklardır diyebiliriz biraz da sloganvari şekilde. Ama önemli olan o “ufku” görmek ve ona yürümektir. Ayrıca bilginin doğru ve nitelikli olabilmesi açısından bir konunun farklı boyutlarını ve farklı anlatımlarını da okumanın elzem olduğu bir gerçektir. Bunda da pek başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Özellikle yakın tarihimizle ilgili siyasi gelişmelerin “doğruluk” derecesini ortaya çıkarmak adına, birbirinden zıt kitap ve yorumların okunması gerektiğine inanıyorum.

Evet, bir araştırmacı edasıyla bunu yapmalı okur. Bundan dolayıdır ki gerçek ve tarafsız araştırmacılıkta, istediğin sonuca ne gibi bulgularla varırım demek yerine, bulguların sentezinden kendi sonucunu çıkarmasını beklemenin daha sağlıkı olduğu bir gerçektir. Yoksa tek taraflı bir algının yaratılmasında hiçbir zaman “gerçek” ortaya çıkamayacaktır.

Bu yazı toplam 2585 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar