1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kissinger’in telefonunu Larnaka’ya bağlamıştım… ‘Bu akşam Değirmenliği alacaklar’ diyordu…” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kissinger’in telefonunu Larnaka’ya bağlamıştım… ‘Bu akşam Değirmenliği alacaklar’ diyordu…” 2

A+A-

Minareliköylü, eski CYTA çalışanı, “kayıp” yakını Yorgia Kollitsi anlatıyor…

 

Minareliköylü Yorgia Kollitsi ile röportajımızın devamı şöyle:

• SORU: Pek çok Kıbrıslırum Afrika’da çalışmaya gittiydi…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Babam orada Kıbrıs Cumhuriyeti Büyükelçisi’ydi aynı zamanda.

• SORU: Maşallah! Şimdi hayatta mıdır babanız?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Maalesef değildir, vefat etti…

• SORU: 1974’te köyde neler olup bittiği hakkında bir bilginiz var mıdır?
• YORGİA KOLLİTSİ:
1974’te CYTA’da çalışıyordum. Larnaka’dan bir Kıbrıslırum’a telefon bağlamıştım, Kissinger arıyordu kendisini. Larnaka’dan Pieridis’i aramıştı Kissinger… Geceydi ve o gece Kitrea’yı (Değirmenlik) alacaklarını duymuştum konuşmaları esnasında… Kissinger Amerika’dan arıyordu, “Bu gece planları Kitrea’ya gitmektir” diyordu ve ben bunu duymuştum. Bu ikinci işgalden önceki geceydi…
Pieridis, Kissinger’le konuşuyordu, sanırım Pieridis Büyükelçi falandı… Bu isimden yüzde yüz emin değilim, sanırım Pieridis idi.
Ancak bu duyduklarımı kimseye söylememem gerekiyordu. Ben de supervisor’üme gittim ve “Böyle böyle bir şey duydum, ninemle dedem oradadır…”
Ağzımızı açamazdık o günlerde çünkü üstümüzde ordu vardı, herhangi bir şey söylememiz yasaktı.
“Boşu boşuna köylülerini paniğe sokacan bir şey söylersen zaten” dedi bana süpervisor’üm (üstüm).

• SORU: Değirmenliği (Kitrea) kim alacaktı?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Türk ordusu alacaktı…

• SORU: Yani Kissinger, Kıbrıs’tan telefonla konuştuğu şahsa bunu söyledi…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Evet, söyledi…

• SORU: Yani Kissinger, “Bu akşam Kitrea’yı alacaklar” dedi Pieridis’e… Bu ikinci harekattaydı…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Evet… Ben paniğe kapılmıştım! Santraldan köyü aradım ancak telefonlar kesikti! O dönem evlerde telefon yoktu… Onlara ulaşamadım… Doktor olan amcam Neahorgo Kitrea’ya (Minareliköy) gitmeye çalıştı ancak gidemedi, ancak Mia Milya’ya (Haspolat) kadar gidebildi, yollar kesikti, gidemedi… Amcamın adı Dr. Takis Nikolaidis… Onu Mia Milya’da durdurdular ve “Gidemezsin, orada Türk askerleri var” dediler.

• SORU: Yani hiçbir şey yapamadınız…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Hiçbir şey yapamadım…

• SORU: Sonra neler duydunuz?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Dedem Kıbrıslıtürkler’i severdi, bir keresinde bir kulüpten bazı Kıbrıslırumlar gidip fasariya çıkarmak istiyordu Kıbrıslıtürkler’in mahallesinde… Ancak dedem yolun ortasında durarak “Hayır, geçemezsiniz, gidemezsiniz, onlara hiçbir şey yapamazsınız” demiş ve onları engellemişti…
Çünkü evleri yakındı Türk mahallesine…
“Onlar bizim kardeşimizdir, buradan geçemezsiniz” diyerek onları durdurmuştu…

• SORU: Bunlar köyünüzden Kıbrıslırumlar mıydı yoksa başka köyden mi geldilerdi?
• YORGİA KOLLİTSİ:
O kadarını bilemiyorum… Ancak onları durdurmuştu…
1974’te bazı Kıbrıslıtürkler onlara yiyecek ve su vermişlerdi, bunu görenler olmuştu… Çünkü bilirlerdi dedemi ve ninemi, bu olayı da bilirlerdi… Bize onları Girne Hastanesi’ne götürdüklerini söyledi bazıları ancak ben buna pek ihtimal vermedim, inanmadım…
• Doktor olan amcam İsveçliler’le ninem ve dedeme ilaç göndermişti – İsveçliler köye giderek onları bulduğunu söylemişlerdi, hatta fotoğraflarını da çekmişlerdi. Evlerindeydiler…

• SORU: Neahorgo Kitrealılar’dan hayatta kalanların anlattığına göre, bir noktada kiliseye götürülmüşlerdi – sonra da evlerine gönderilmişlerdi. Herhalde bu nineniz Rodu ve dedenizin son defa görüldüğü zamandı… Kilisede ne kadar zaman kalmışlardı? Bir gece mi? Birkaç gün mü? Bunu bilmiyoruz…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Bir Kıbrıslıtürk vardır, Minareliköylü… Çok iyi Rumca konuşuyordu bu adam… Ona “Annene sor bakalım” dedim… “Yok yok ben korkarım, asker tepeme biner sonra” dedi bana…

• SORU: Doğru değildir bu! Kendi uydurmasıdır herhalde… O kadar insan konuşur bize… Her neyse… Ondan sonra neler oldu? Onların “kayıp” olduğunu nasıl öğrendiniz?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Köyden ayrılıp gelenlere soruyorduk, sürekli uğraşıyorduk birşeyler öğrenmek için… Bize “Onları yalnızca kilisede gördük” diyorlardı. Kiliseden sonra onları gören olmadı…
İşte bu yüzden onları kilise avlusuna bir yere gömmüş olabileceklerini düşünüyorum… Ancak oralara bir şeyler yaptılar, belki bulmuşlardır kendilerini ve başka bir yere gömdüler... Veya evlerinin avlusuna gömülmüş olabilirler mi? Ninemle dedemin evinde oturanlara sormamız lazım bir şeyden kuşkulandılar mı eve yerleştiklerinde diye…

• SORU: İşte bu bölgede sorun şudur: bu bölgeye yerleştirilenlerin bir kısmı Şubat 1975’te yerleştirildi, bazıları daha önce… Ancak evlere insanlar yerleştirilmeden önce sağlık ekipleri göndererek buldukları ölü insanları toparlayıp gömdüler… Değirmenlik’te de, Minareliköy’de sorun budur – bu köylerde hiçbir Kıbrıslıtürk yoktu ki görsünler, duysunlar. Mesela Minareliköy’de şu anda yaşayanlar Baflıdır’lar, Vretçalı’dırlar, yani çok geç yerleştirildiler o köye, 1974 savaşından hemen sonra yerleştirilmediler… Bu da işimizi zorlaştırıyor… Ondan sonra ne yaptınız? Kıbrıs’tan ayrıldınız…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Evet, Kıbrıs’tan ayrıldık…

• SORU: Neden ayrılmıştınız?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Korkuyorduk…

• SORU: Londra’ya gittiniz…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Aslında geçici bir süre için gittiydik Londra’ya, sorun çözümleninceye kadar. Ancak sorun hiçbir zaman çözümlenmedi…

• SORU: Ne zaman gitmiştiniz?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Eylül 1974’te ayrıldım Kıbrıs’tan, önce Yunanistan’a gittim, bir ay kadar kaldım bir otelde. Sonra da Londra’ya gitmeye karar verdik… Durduk Londra’da iş bulduk, çocukları okula yerleştirdik ve böylece kaldık orada… İyi bir iş bulmuştum…

• SORU: Ne zaman geri döndünüz?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Tam 30 yıl sonra! “Geçici” kaydıynan gittiydik, üstümüzdeki giysiler vardı sadece, başka hiçbirşeyimiz yoktu… O zaman uçaklar da çalışmazdı, gemiyle gittiydik. Yunanistan’da bir ay kaldık ancak ben orada kalmak istemiyordum, Londra’yı tercih ediyordum. Orada telekomünikasyonda iş bulmuştum, Fransızca da konuşabiliyordum çünkü… Eşimin adı George… Biraz zordu tabii, Mağusalı’dır eşim… Maraşlı… Mağusa’ya gittiğimizde ağlamıştı… Maraşlı’ydı ancak arkadaşları vardı Mağusa’da ve çok duygulanmıştı gittiğimizde, bütün hatıraları canlanmıştı…

• SORU: Londra’dan 30 yıl sonra Kıbrıs’a döndüğünüzde 2004 yılıydı… Artık barikatlar açıktı… Yani bu size bir tür sürpriz olmuş olmalı…
• YORGİA KOLLİTSİ:
Barikatlar ilk açıldığında ben buradaydım o günlerde çünkü çocuklarım benden önce gelmişlerdi Kıbrıs’a. Barikatlar ilk açıldığında o büyük kuyruklara girmiş, beklemiştim ve geçmiştim… Girne’ye gitmiştim… Çünkü arkadaşlarım Girne’ye gitmek istiyordu. Ondan sonra Neahorgo Kitrea’ya (Minareliköy) gitmiştim.

• SORU: Neahorgo Kitrea’ya (Minareliköy) gittiğinizde, ailenizi tanıyan birilerini bulabilmiş miydiniz?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Çok farklı bir köydü… Bulamadıydım…

• SORU: 1974 öncesi tanıdığınız herhangi bir Kıbrıslıtürk’ü bulabilmiş miydiniz?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Tek bir kişiyi bulabilmiştim… Bir markete gitmiştim, CYTA’da çalışmış olan bir arkadaşımı görmüştüm… Erkek kardeşi çok iyi Rumca biliyordu bu arkadaşımın. Ayasofya’dadır bunlar Lefkoşa’da… Erdoğan… Bana “Neden Türkçe konuşamıyorsun?” diye sormuştu. Ben de “Çünkü CYTA’da çalışıyordum, köyde değildim” demiştim. “Benim kızkardeşim de CYTA’da çalışırdı” demişti. Ertesi defa CYTA’dan bir arkadaşımla gittim oraya, kızkardeşini aradı ve geldi kızkardeşi – ancak bizi görmek istemiyordu pek. Konuştu ama hep bizi suçlamak için konuştu… “Ah demek burada böyle bir yeriniz vardı, o zaman bilmiyorduk” demiştik kendisine. Kuzu şiş yapıyorlardı… Ancak Erdoğan bize çok nazik davrandı, çok kibar davrandı… Amerika’yı falan suçluyordu bütün bu olup bitenler için… Ona armağanlar getirdik… Çok iyi davrandı bize… Kızkardeşine CYTA’da çalışan diğer Kıbrıslıtürkler’i sorduk, “Bilmem ben, bilmem” diyordu. Bizden hoşlanmamıştı… Onu bir daha da görmedik…

• SORU: “Kayıp” nineniz Rodu nasıl bir insandı?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Çok yavaş bir insandı, sessizdi… Onu hep kilisede hatırlıyorum… Bacağı kesik olduğu için koltuk değnekleriyle yürüyordu. Aslında ona bir takma bacak yaptırmışlardı ancak çok ağır bir takma bacak olduğu için bunu kullanması zordu diye koltuk değnekleriyle yürürdü. Zayıf bir kadındı ve bu takma bacak onun için çok ağır geliyordu…

• SORU: “Kayıp” dedeniz Yorgos Kiriakidu nasıl biriydi?
• YORGİA KOLLİTSİ:
Çok saygıdeğer, çok eğitimli birisiydi. Her zaman bilgece konuşurdu… Herkes onu çok severdi… Bilge bir adamdı… 1974 öncesi hastalanmış ve amcamın kliniğine götürülmüştü. Amcam ona “Birşeyler söyle bize” demişti. “Tek bir şey söyleyebilirim: İnsanlar aynıdır, birdir – tek bir Tanrı vardır, insan türü de tektir” demişti. Bir konuşma yapmıştı ve banda almışlardı sesini… O konuşması var bizde.

• SORU: Umudun var mı Yorgia?
• YORGİA KOLLİTSİ: Evet, inanıyorum ki gelecekte olacak bir şeyler… Çünkü yeni kuşaklar o acıları yaşamadılar, hiçbir zaman Türkler’den korkmadılar, örneğin benim torunlarım “Türkler de bizim gibi insanlardır” diyorlar… Kızlarım evet, onlar savaşı yaşadılar, savaşı hissettiler… Ancak torunlarım, hayır…
Bir de tabii biz Londra’da yaşadık. Örneğin çocuklarımın sınıfında Kıbrıslıtürkler vardı… Evimize geliyorlardı örneğin doğumgünü partileri için… Ben mesela alışverişimi hep bir Kıbrıslıtürk’ten yapardım, Yaşar Halil’den. Orası farklıdır… Dosttuk, konuşurduk, kaynaşırdık… Çünkü birlikte yaşardık. CYTA’da Kıbrıslıtürkler’le beraberdim, Londra’da da öyle… Londra’da yaşayan Kıbrıslıtürkler’in çoğu da Rumca konuşabiliyordu.
Şunu söylemek istiyorum: Tüm bunları geride bırakalım, birlikte mutlu olalım, birlikte yaşayalım… Çünkü her iki taraf da tüm bu yaşananlardan kendi derslerini çıkarmışlardır… Aynı hataları yapmayacağımıza inanıyorum… Bu adada yaşayacaksak bu adaya inanmamız lazım, kardeşler gibi yaşamamız lazım.

Bu yazı toplam 2414 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar