1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kilise ilahiyatçısı, kadın ve çocuklara tecavüz edip öldüren mahlukat arasındaydı…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kilise ilahiyatçısı, kadın ve çocuklara tecavüz edip öldüren mahlukat arasındaydı…”

A+A-

KATHİMERİNİ gazetesinden gazeteci Andreas Paraskos’tan, Kıbrıs Kilisesi Başpiskobosluğu’na:

“Kilise ilahiyatçısı, Muratağa-Atlılar-Sandallar’da kadın ve çocuklara tecavüz edip öldüren mahlukat arasındaydı…”

 

Andreas Paraskos: “Kıbrıs Kilisesi Başpiskoposu, 1974 yılının Ağustos ayında Muratağa-Atlılar-Sandallar köylerinde 126 kadına ve çocuğa tecavüz edip öldüren mahlükatlar arasında yer alan Başpiskoposluk ilahiyatçısının eğitimimizde bir yeri olduğunu söyleyebilir mi?”

 

s1-190.jpg

KATHİMERİNİ gazetesinden gazeteci Andreas Paraskos, aynı zamanda öğretmen olan bir Kıbrıslırum ressamın geçtiğimiz günlerde kendi sosyal medya sayfasında yayımladığı ve çeşitli tartışmalara yol açan resimleriyle ilgili Kıbrıs Kilisesi Başpiskobosluğu’nun böyle bir öğretmenin eğitimde yeri olmaması gerektiği yönündeki ifadelerine tepki gösterdi ve Kilise’yi Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında yer aldığı söylenen bir kilise ilahiyatçısı hakkında açıklama yapmaya davet etti.

“Kıbrıs Kilisesi Başpiskobosu, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında 126 kadın ve çocuğa tecavüz edip öldüren mahlükatlar arasında yer alan Başpiskobosluk ilahiyatçısının Kıbrıslırum eğitim sisteminde bir yeri olup olmadığını söyleyebilir mi?” diyen Paraskos’un bu yazısı sosyal medyada geniş biçimde paylaşıldı…

Andreas Paraskos’un sözkonusu makalesi, yazı işleri sorumluluğunu da yaptığı KATHİMERİNİ gazetesinin 20 Eylül 2020 tarihli sayısında yayımlandı ve Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu’nun web sitesinde “Kıbrıslırum Köşe Yazarlarından” başlığı altında Vula Harana tarafından Rumca’dan Türkçe’ye çevrilerek yayımlandı.

Makale şöyle:

“Soyu sopu nedir?

Andreas Parashos  - Kathimerini, 20 Eylül 2020

Başpiskopos "Öğretmenin görevi davranışları ve kişiliğiyle örnek olup gençlerin ahlakını şekillendirmeye ve onları kendilerine, diğer insanlara, halklarının tarihine ve geleneklerine saygı duyan sağlam kişiliklere sahip fertler olarak topluma kazandırmaktır. Bu noktada, söz konusu öğretmenin başarısızlığa uğradığını gördüğümüz için üzgünüz” dedi.

Hatta Başpiskopos, Milli Eğitim Bakanına yazdığı bir mektupta Gabriil'e bir de hüküm giydirdi: "Söz konusu öğretmenin artık ülkemizin Eğitiminde yeri yoktur" dedi. Medyaya yaptığı açıklamalarda ise sanatçının "soyu sopundan" söz etti.

Merak ediyorum: Kıbrıs Kilisesi Başpiskoposu, 1974 yılının Ağustos ayında Muratğa-Atlılar-Sandallar köylerinde 126 kadına ve çocuğa tecavüz edip öldüren mahlükatlar arasında yer alan Başpiskoposluk ilahiyatçısının eğitimimizde bir yeri olduğunu söyleyebilir mi?

Dünyanın aranan bir numaralı adamı olan Malezyalı Jho Low'dan 300.000 avroluk bir bahşiş alarak ona deniz kenarında bir villa inşa ettirmesi karşılığında KC pasaportu almasını sağlayan din adamı hangi soy soptan geliyor? "Komisyon Başkanı Ursula von der Layen’in 16/09/20 tarihinde dolaylı olarak Kıbrıs Yatırım Programına atıfta bulunarak ve altın pasaport verilmesi ile ilgili Hukuk Devleti ihlallerinin geçerli olmayacağını beyan ederken kastettiği takımın soyu sopundan olabilir mi?

08/01/1978 tarihinde Agios Neofitos Manastırına ait mülkü bir inşaat şirketine satan başrahip hangi soy soptan geliyordu? Sözünü ettiklerimizn hepsi Kıbrıs adasındaki soy soplardan geliyor.

Sanata gelince; sütunun geri kalanında sözü otantik sanatçılara bırakıyorum. Ve lk olarak Pablo Picasso'ya: "Sanat bir tür isyandır. Yani sanatın özgür olmasına izin verilmez. Prometeus’un ateşi çaldığı gibi sanat ve özgürlük statükoya karşı kullanılmak üzere çalınır. Sanat asla mütevazı değildir. Ve yaşananlardan kuşkulanmayan masumların, sanatı onunla henüz yüzleşmeye hazır olmayanlarla temasa geçirmesini engellemeliyiz. Evet, sanat tehlikelidir. Ancak insanlar bir tabloyu gördüklerinde, onu anlamaları gerektiğini düşünürler. Tabloları yorumlamak isteyenler de genellikle boşa konuşurlar. […]

Ve Picasso bir başka noktada devam ediyor:

Sanatçı, dünyada meydana gelen felaket, dramatik veya neşeli olayların farkında olarak yaşayan ve bu olaylar tarafından şekillenen politik bir varlıktır. Bir insanın başkalarına kayıtsız kalması ve ona bu kadar cömertçe sunulan bir hayattan uzakta bir cam fanusta izole olması mümkün müdür? Hayır, resim dairelerimizi süslemek için icat edilmedi! Düşmana karşı bir saldırı ve savunma silahıdır. İnsanlığın ve kültürün en yüksek değerlerinin tehlikede olduğu bir çatışma karşısında sanatçı kayıtsız kalamaz. Tanrı da bir sanatçıdan başka bir şey değildir. Ve kesin konuşmak gerekirse, sabit bir tarzı yoktur. Sürekli yeni şeyler dener. "

Manos Hacıdakis ise Sanat üzerine yazdığı bir makalesinde şu sonuca varıyor: "Sanat, zamanının siyasi sorunlarını içerir, siyasetteyse yüksek diyakronik sanattan zerre yoktur. Bu yüzden; partilere hayır, politikaya ve onu içeren sanata evet! " Son olarak, Odysseas Elytis "Açık Kağıtlar"da şöyle der: "Şair risk alır, onun arkasındaki yanılgı içindeki insanlarsa kilidinin gerekçesini çoktan yitirmiş bir kapıyı sımsıkı kapalı tutmakta ısrar eder."

(KATHİMERİNİ – Andreas Paraskos – 20.9.2020 – Türkçesi: Vula Harana/RIK)

 


 

BASINDAN GÜNCEL…

“81 yıl önce Nürnberg yasaları oluşturuldu…”

s2-158.jpg

Naziler 1935’te Nürnberg’deki yıllık parti toplantısında, Nazi ideolojisine hâkim birçok ırkçı teoriyi kurumsallaştıran yeni kanunlar açıkladı. Yasalar, Alman Yahudilerini Reich vatandaşlığından dışladı ve onlara “Alman ya da Alman kanıyla ilişkili” kişilerle evlenmeyi ya da cinsel ilişki kurmayı yasakladı. Bu yasalara bağlı ikincil yönetmeliklerle, Yahudiler haklarından mahrum edilerek, birçok politik haktan yoksun bırakıldı.

Nürnberg Yasaları olarak bilinen yasalar, “Yahudi”yi özel bir dinî inanca sahip kişi olarak tanımlamıyordu. Bunun yerine, üç ya da dört Yahudi büyükannesi/büyükbabası olanlar, kişinin kendini Yahudi olarak tanımlayıp tanımlamamasına ya da Yahudi dinî cemaatinden olup olmamasına bakılmaksızın, Yahudi olarak tanımlanıyordu. Museviliği yıllardır icra etmemiş pek çok Alman, kendisini Nazi terörünün pençesinde buldu. Hatta Yahudi büyükanneleri/büyükbabaları olup, Hıristiyanlığa geçmiş olanlar bile Yahudi olarak tanımlandı.

Nürnberg’ten kısa bir süre sonra, Berlin’deki 1936 Olimpiyatları’ndan önceki birkaç hafta içinde ve oyunlar sırasında, Nazi rejimi Yahudi karşıtı saldırılarını fiilen yumuşattı, hatta “Yahudiler Giremez” yazılı tabelaların bazılarını kamuya açık yerlerden kaldırdı. Hitler, hükümetine uluslararası eleştiriler gelmesini ve bu yüzden Oyunlar’ın başka bir ülkeye alınmasını istemiyordu. Böyle bir kayıp, Alman itibarına ciddi bir darbe olabilirdi.

Naziler, Olimpiyat Oyunları’ndan (Alman Yahudisi atletlerin katılmasına izin vermemişlerdi) sonra, Alman Yahudilerine yaptıkları zulümleri tekrar hızlandırdı. 1937 ve 1938’de hükümet, Yahudilerin sahip oldukları mülkleri kaydettirmelerini ve işyerlerini “Arileştirmelerini” zorunlu kılarak, onları yoksullaştırma hareketine girişti. Bu da Yahudi işçilerin ve yöneticilerin işten çıkarılması, çoğu Yahudi işyerinin Nazilerin belirlediği çok düşük fiyatlardan Yahudi olmayan Almanlarca satın alınarak, mülkiyetinin devredilmesi anlamına geliyordu. Yahudi doktorların Yahudi olmayanları tedavi etmesi ve Yahudi avukatların avukatlık yapması yasaklandı.

Almanya’daki herkes gibi Yahudilerin de kimlik kartı taşıması zorunluydu, ancak hükümet onların kimliklerine özel belirleyici işaretler ekledi. Kimliklerinde kırmızı renkli bir “J” harfi basılıydı ve ön adları belirgin şekilde “Yahudi” adı olmayanlara yeni bir ikinci ad, erkekler için “Israel”, kadınlar içinse “Sara” adı eklenmişti. Bu kimlik kartları sayesinde polis Yahudileri kolayca belirleyebiliyordu.

15 EYLÜL 1935

NÜRNBERG YASALARI OLUŞTURULDU

Naziler yıllık parti toplantılarında Yahudiler için Reich vatandaşlığını fesheden ve “Alman ya da Alman kanıyla ilişkili” kişilerle evlenmelerini ya da cinsel ilişki kurmalarını yasaklayan yeni yasaları açıkladı. “Irksal alçaklık” olarak bilinen bu durum bir suç hâline getirildi. Nürnberg Yasaları, “Yahudileri” üç ya da dört Yahudi büyükannesi/büyükbabası olan kişiler olarak tanımladı. Sonuçta, Naziler büyükanne/büyükbabaları Yahudi olan, Musevilikten başka bir dine geçmiş, aralarında Katolik papazların ve rahibelerin, Protestan papazların da bulunduğu çok sayıda insanı Yahudi olarak sınıflandırdı.

18 EKİM 1935

YENİ EVLİLİK ŞARTLARI GETİRİLDİ

“Alman Halkının Kalıtsal Sağlığını Koruma Yasası” ile tüm evlenmek isteyen çiftlerin kamu sağlığı yetkililerinden evliliğe uygunluk belgesi alması zorunlu kılındı. Bu belge, “kalıtsal hastalığı”, bulaşıcı hastalığı olanlara ve Nürnberg Yasaları’na aykırı şekilde evlenmeye çalışanlara verilmiyordu.

14 KASIM 1935

NÜRNBERG YASASI’NIN KAPSAMI DİĞER GRUPLARI İÇERECEK ŞEKİLDE GENİŞLETİLDİ

Nürnberg Yasaları’nın ilk ek kararnamesi ile “ırkı şüpheli” çocuklar meydana getirebilecek kişiler arasındaki evlilik ya da cinsel ilişki yasağı genişletildi. Bir hafta sonra, içişleri bakanı bunu “Alman ya da Alman kanıyla ilişkili olanlar” ile Romanlar (Çingeneler), zenciler ya da bunların çocukları arasındaki ilişkiler olarak yorumladı.

(AVLAREMOZ – 15.9.2020)

 


 

“Almanya’da 29 polis, Hitler fotoğrafı paylaştıkları için görevden alındı…”

Almanya’da 29 polis memuru, Nazi Almanyası lideri Adolf Hitler’in fotoğraflarını telefonlarından paylaştıkları gerekçesiyle görevden alındı.

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde 29 polis memuru İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler’in fotoğraflarını cep telefonlarından paylaştıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Bazı memurların gaz odaları tasvirlerini de paylaştıkları ifade edildi. Görevden alınan polisler, Alman anayasasını ihlal etmekle suçlanıyor.

Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti İçişleri Bakanı Herber Reul olaya ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu Kuzey Ren-Vestfalya polisi için rezalet bir durum” ifadelerini kullandı. Polislerin bazılarının ise ‘meslektaşlarını ihbar etmemekle’ suçlandıkları bilgisi paylaşıldı. Görevden alınan polislerin çoğunun Essen kentinde görev yaptığı bildirildi. Essen Emniyet Müdürü Franch Richter konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Kelime bulmak zor” ifadelerini kullandı.

(AVLAREMOZ – 22.9.2020)

 

 

Bu yazı toplam 2429 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar