1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Kıbrıslılar’ın sözlü tarihi… (20)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Kıbrıslılar’ın sözlü tarihi… (20)

A+A-

 

Kıbrıs’ta iki toplumlu ilk sözlü tarih projesi, araştırma enstitüleri İKME ve BİLBAN tarafından gerçekleştirilmişti. “Kıbrıslılar’ın Sözlü Tarihi” başlıklı bu çok değerli röportajlar dizisi, özetleriyle İKME’nin web sitesinde okunabiliyor, röportajların orijinallerini isteyenler de İKME’den temin edebiliyor.
Bu röportajlardan özetler yayımlamaya devam ediyoruz…

“Pembe’yle aynı gün doğmuş, aynı avluda büyümüştük…”
Kaymaklılı Meropi Kolokasidu, şöyle anlatıyor:
“Kıbrıslıtürk dostlarımızla ve Kaymaklı’daki komşularımızla ilişkilerimizi anlatacak sözcükleri bulmakta zorlanıyorum… Çok güzel bir atmosfer vardı. Pembe’yle aynı gün dünyaya gelmiş, aynı avluda büyümüştük… Onun evi benim evimdi, benim evim onun eviydi…
İnsani ilişkilerimiz o kadar gelişmişti ki bazı gerginlik dönemlerinde, tehdidin yönüne göre birbirimize yardımcı oluyor ve birbirimizi korumaya çalışıyorduk.
1963-64 yıllarında tüm Kıbrıslırumlar Kaymaklı’dan ayrıldıktan sonra dahi annem evimize giderdi, Kıbrıslıtürk dostları onu sever, onu korurdu…
Sonraları bir Kıbrıslıtürk komşumuz vefat etmişti, annem de onun geride bıraktığı dul karısı ve üç kızına bakmakta çok yardım ediyordu. İlişkimiz o kadar yakındı ki bu üç kız, anneme “Mamma” (“Anne”) diye hitap ederdi.
Çok güzel bir Kıbrıslırum kızı vardı, bir Kıbrıslıtürk’e aşık olmuştu. Bir gece kızı kaçırdılar ve daha sonra bu Kıbrıslırum kızı, o Kıbrıslıtürk’le evlendi. Onların çocuklarından birisiyle yakın geçmişte tanıştım. Çocukların tümü de çok iyi Rumca konuşuyordu. Tanıştığım bu çocuk annesiyle babasının birbirlerini her zaman sevdiklerini ve çok mutlu olduklarını anlattı, kendisinin de yarı Müslüman-yarı Hristiyan hissettiğini belirtti. Şimdilerde, Kıbrıslırum akrabalarıyla düzenli biçimde görüşüyorlar.
Bir Kıbrıslıtürk’le tanışmıştım, bana onu “Alekos” diye tanıtmışlardı. O kadar iyi, dostane aile ilişkileri geliştirmiştik ki ailem onun bana geceleri dışarı çıktığım zaman eşlik etmesini istiyordu, ona o kadar çok güveniyorlardı. Daha sonra “Alekos”, benim evleneceğim kişiyle arabuluculuğumu yapmış ve düğünümüzde de benim gumbarom olarak hazır bulunmuştu.
1974 yılında Kaymaklı’daki Kıbrıslıtürkler’e karşı bazı hareketler olduğu zaman, bir Kıbrıslıtürk aileyi evimize almıştık, bunlar bir Kıbrıslıtürk politikacının ana-babasıydı. Güvenlik içinde kendi yerlerine gidinceye kadar bizimle, bizim evde kalmışlardı…”

“Aksilo’dan hatıralar…”
Baf’ın Aksilo köyünden olan İsmet Özdoğanoğlu, 20 Temmuz 1974’ten sonra köyün kuşatıldığını ve düştüğünü, köyden önde gelen 6-7 Kıbrıslıtürk’ün alınarak bir kamyona konulduğunu, bunların köyden götürülüp öldürüleceklerinin anlaşıldığını anlatıyor. Amarget köyünden AKEL üyesi bir Kıbrıslırum, Aksilolu bu insanların öldürülmesini engellemiş ve bu Kıbrıslıtürkler’in hayatlarını kurtarmış. Aksilo’nun dış dünyayla teması kesildiği için bu Kıbrıslırumlar onlara yiyecek ve temel gereksinimlerini vermişler. Bir yıl sonra, BM’nin yardımıyla kuzeye geçmişler.
İsmet Özdoğanoğlu, Niyazi amcasının kendisine anlattıklarını da hatırlıyor. Niyazi Bey’e göre köyde Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar birlikte yaşıyorlar ve birlikte çalışıyorlarmış – bir keresinde Niyazi Bey, yakın bir arkadaşının düğününde gumbarosu olmuş ve kurdeleyi o kesecekmiş. Fakat papaz Niyazi’nin Kıbrıslıtürk olması nedeniyle buna karşı çıkmış. O zaman Niyazi’nin arkadaşı papaza dönüp “Eğer onun kurdeleyi kesmesine razı olmazsan, o zaman bu düğün benim evimde devam edecektir” demiş. Bu da aralarındaki güçlü dostluk bağlarını gösteriyormuş. Ve düğün devam etmiş…
İsmet’in annesi pek az Türkçe konuşabildiği için, kendisi pratik olarak çok iyi Rumca konuşmayı öğrenmiş…

“Kazafana’dan hatıralar…”
Kazafanalı Tuncay Özdoğanoğlu, Kazafana’nın karma bir köy olduğunu, bir zamanlar köyde 600 Kıbrıslıtürk ile 400 Kıbrıslırum yaşadığını, köyün Bellapais, Çatalköy, Karakum gibi Kıbrıslırum köylerince çevrelenmiş olduğunu hatırlıyor. Aslında tüm bu köylerin ortasında Kıbrıslıtürkler azınlık imiş. Tuncay Özdoğanoğlu, Kıbrıslırum çocuklarla oyunlar oynadıklarını fakat bu oyunların hep çatışmayla ilgili olduğunu anımsıyor. Kıbrıslırum çocuklar bir ay çizip ortasına tükürürmüş, Kıbrıslıtürk çocuklar da bir haç çizip üstüne tükürürmüş! Anneler ne dost, ne düşmanmış. Karşılıklı saygı içinde yaşarlar, birlikte buğday pişirirler, birbirlerine tencerelerini ödünç verirlermiş.
Barikatların açılmasından sonra iki toplumdan insanların birbirlerini hasretle kucakladıklarını fakat daha sonra çevre baskısı nedeniyle geri çekildiklerini düşünüyor.
Şimdilerde Karakum’da yaşayan Tuncay Özdoğanoğlu’nun oturduğu evin Kıbrıslırum sahibi barikatlar açıldıktan sonra gelmiş, birbirlerinden çok hoşlanmışlar. Bir ressam olan Tuncay Hanım ile evin Kıbrıslırum sahibi birlikte bir resim sergisi açmaya karar vermişler. Fakat bu Kıbrıslırum kadına o kadar çok baskı yapılmış ki son anda bu ortak sergiden kadın vazgeçmiş, bu da ilişkilerinin bozulmasına neden olmuş. Tuncay Hanım düşkırıklığına uğramış. Politika, dostluklarını mahvetmiş…

Bu yazı toplam 2009 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar