1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kıbrıs Sorunu devam ettiği sürece çözüm çabaları da devam edecek”
“Kıbrıs Sorunu devam ettiği sürece çözüm çabaları da devam edecek”

“Kıbrıs Sorunu devam ettiği sürece çözüm çabaları da devam edecek”

Nami, Kıbrıs sorunu devam ettiği sürece çözüm çabalarının devam edeceğini kaydederek, yeni çabanın sonuç odaklı, farklı bir süreç olması gerektiğini söyledi.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Müzakereci, CTP Milletvekili Özdil Nami, Kıbrıs sorunu devam ettiği sürece çözüm çabalarının devam edeceğini kaydederek, yeni çabanın sonuç odaklı, farklı bir süreç olması gerektiğini söyledi.

 “Kıbrıs sorunu devam ettiği sürece mutlaka çözüm çabaları da devam edecektir. Yani ‘artık her şey bitti, herkes yoluna’ söylevlerinin temeli yok” diyen Nami, “Yeni çabanın sonuç odaklı, farklı bir süreç olması lazım. Biz bunu zaman tahdidi belli ve tekrar Rumlar ‘hayır’ derse Kıbrıslı Türkler’in statüsünün ne olacağının da belirleneceği bir kurgu olarak görüyoruz. Rum tarafı, inandırıcı, yapıcı ve Türk tarafının da onayını alacak başka bir kurgu ortaya koyacaksa, onlar da onu ortaya koysunlar ve BM’nin de yardımıyla mutabakat çerçevesinde yeni kurguyu oluşturalım. Bu gereklidir diye düşünüyorum” diye konuştu.

Alternatif senaryolara prim vermemek gerektiğini de kaydeden Özdil Nami, “Rumlar yine ayak sürürlerse, artık dünyaya da bir sorumluluk yüklenir” dedi.

Nami şöyle konuştu:

 “Rumları motive etmek için bu çerçeveyi ortaya koyuyoruz. Rumlar eğer bu çerçeveyi kabul etmezlerse, o zaman dünyaya dönüp ‘bakın karşımızda ciddi bir muhatap yok, bitirmek isteyen değil, müzakere eder gibi görünmek isteyen bir taraf var, bunun faturası Kıbrıslı Türklere çıkarılamaz. Bu yüzden izolasyonları, ambargoları artık kaldırmanız lazım’ diyebiliriz. Bu tutarlı bir siyasettir ve dünyanın da ‘hayır’ diyebileceği bir kurgu değildir.”

BM Genel Sekreteri Guterres’in bu dönemin bir düşünme dönemi olarak kullanılması yönündeki tutumunu hatırlatan Nami, “Düşünüyoruz ve somut önerileri de bu düşünce sürecinin bir parçası olarak ifade etmeye başladık. Rum tarafı yeni hiç bir şey söylemiyor, ‘seçimlerden sonra kaldığı yerden devam ederiz’ diyorlar. Bizde bir laf var, ‘ölme eşeğim ölme’, öyle bir sürecin içine bizi kimse sokamaz” diye konuştu.

“‘Her şey bitti, herkes yoluna’ söylevlerinin temeli yok”

  • Soru: Crans Montana’da süreç çöktü. 11 Şubat 2014 ortak belgesinde tarafların statükonun devam edemeyeceği konusunda mutabık olduğu belirtilmişti. Siz de, müzakerelerin başlamasının yegane yolunun, sürecin kaldığı yerden, zaman sınırı ile ve Kıbrıslı Türkler’den kaynaklanmayan bir başarısızlık durumunda bir çözümsüzlük durumunda Kıbrıslı Türkler’in statüsünün ne olacağının belli olması olduğunu söylüyorsunuz. Rum tarafından başkanlık seçimleri sonrasında masanın kurulacağına dair açıklamalar geliyor. Bahsettiğiniz şartlarda yeniden başlamak ne kadar mümkündür? Bu kadar zamandır Rumlarla bire bir ve yakın temasta olan biri olarak, sizce Rumların bu çerçeveyi kabul etmesi ne kadar mümkündür?
  • Nami: Kıbrıs konferansının gerçekleşmesinden sonraki bir dönemden bahsediyoruz. O yüzden bu söylediğimiz koşulların dünya tarafından da makul görüleceğini öngörüyorum. Rum tarafının bugüne kadar oluşmuş ezberiyle uygun olmayabilir ama biz onların ezberiyle uygun şeyler söylemek zorunda değiliz elbette. Rumlar Türk tarafının ucu açık bir sürece evet demesini nasıl bekleyebilir? Bu kadar çaba sarf edilmişken, Kıbrıs konferansı gibi müzakere sürecinin son aşaması olduğu genel Sekreter tarafından ilan edilmiş bir aşama da geride kalmışken, Türk tarafını tekrar bütün bunlar yaşanmamış gibi ucu açık bir sürece oturmaya davet etmelerinin haklı bir gerekçesi olabilir mi? Olamaz. Bunların iki taraf arasında BM’nin de yardımıyla mutlaka yeniden başlayacak olan sürecin başında konuşulması ve anlaşılması lazım. Kıbrıs sorunu devam ettiği sürece mutlaka çözüm çabaları da devam edecektir. Yani “artık her şey bitti, herkes yoluna” söylevlerinin temeli yok. Ama burada önemli olan husus, önemli bir aşama artık geride kaldı. Müzakere tarihinde gerçekleşmemiş bir olay, garantörlerin katılımıyla Kıbrıs konferansı gerçekleşti. Bunlar olmamış gibi davranamayız. Onun için yeni çabanın sonuç odaklı, farklı bir süreç olması lazım. Biz bunu zaman tahdidi belli ve tekrar Rumlar “hayır” derse Kıbrıslı Türklerin statüsünün ne olacağının da belirleneceği bir kurgu olarak görüyoruz. Rum tarafı, inandırıcı, yapıcı ve Türk tarafının da onayını alacak başka bir kurgu ortaya koyacaksa, onlar da onu ortaya koysunlar ve BM’nin de yardımıyla mutabakat çerçevesinde yeni kurguyu oluşturalım. Bu gereklidir diye düşünüyorum.

“Bir nevi kabul görme, meşruluk getirme”

  • Soru: Kıbrıs Rum tarafından kaynaklanan bir çözümsüzlük durumunda Kıbrıslı Türkler’in statüsünün ne olacağı belli olmalı diyorsunuz. “Tanınma” dediniz bir röportajınızda, tam olarak ne kastettiniz?
  • Nami: Reuters’e verdiğim mülakatta kelimelerim tam o şekilde değil. Bazı kesimlerin bunu alıp kullanmaları tam söylediklerimi yansıtmıyor. Söz konusu mülakatta “Rum tarafının ‘hayır’ı yüzünden eğer bir çözüm gerçekleşmiyorsa, o zaman dünya ile ilişkiler açısından, Kıbrıs Türk tarafına bir nevi tanınmayı da içeren bir şeyler mi gerekir” diye soruldu, ben de “evet” dedim. O bir nevi tanınmayı da içeren bir çözüm geniş bir kavramdır. Bunun ne anlama geleceğini elbette tek başımıza biz belirleyemeyiz. Ama örneğin izolasyonların kaldırılması bu yönde atılacak önemli bir adım olur. KKTC ilan edildikten hemen sonra, BM Güvelik Konseyi iki karar üreterek, BM üyelerine KKTC ile ilişki kurmamaları çağrısında bulundu. Daha sonra Annan Planı Rum tarafınca reddedilince, Kofi Annan bir Genel Sekreter raporu yazarak, Güvenlik Konseyi’nin onayına sundu. O raporda Annan Planı’na “Türkler ‘evet’, Rumlar ‘hayır’ dediği için artık Kıbrıslı Türkler’in üzerindeki izolasyonları devam ettirmenin hiçbir haklı gerekçesi kalmamıştır” demişti. Güvenlik Konseyi başta olmak üzere tüm BM üyelerine Kıbrıs Türk toplumuyla iki taraflı ve çok taraflı ilişki kurma çağrısında bulundu. Ancak bu rapor Rusya’nın engeline takıldı ve Güvenlik Konseyi’nde onaylanmadı. Biz Crans Montana’da aynı iradeyi yine ortaya koyduk ve Rum tarafı yine “hayır” dedi. Normalde Güvenlik Konseyi’nin bu durumu değerlendirip Kofi Annan raporunda yazdığı ifadelere benzer ifadeleri Güvenlik Konseyi kararına dönüştürmeleri gerekir. Ama yapmadılar ve bize bir haksızlık olarak Genel Sekreter Guterres raporunda tarafları suçlamayan, nötrü bir ifade kullandı. Bunu da neden yaptı? Rum seçimlerinden sonra olması muhtemel yeni bir süreci korumak için yaptı. O zaman o süreci iyi kurgulamamız lazım. Hem Annan Planı’nda hem de Kıbrıs konferansında başımıza gelen tekrar olursa, o zaman dünya ile ilişkilerimizi engelleyen BM kararlarını bertaraf edecek başka kararların üretilmesi lazım. Bunun yapılacağının da bize önceden söylenmesi gerek. İfade etmeye çalıştığım şey budur. Buna “bir nevi tanınma”, “ikili ilişkileri oluşturmak” diyebilirsiniz. Ben bir nevi kabul görme, meşruluk getirme ve bizimle ilişki kurmanın, ticari, kültürel, sportif ilişkilerin meşru zeminini yaratmayı kastediyorum.

“Rumları motive etmek için bu çerçeveyi ortaya koyuyoruz”

  • Soru: “KKTC yoluna devam eder” diye açıklamalar oluyor. Bu bahsettiğiniz çerçevede mi?
  • Nami: Evet. Yani dünyaya çözümü istediğini sürekli ifade eden bir Kıbrıs Türk tarafı ve bundan hareketle “izolasyonların artık devam etmesinin haklı gerekçesi kalmamıştır”ı söyleyen ve bu sayede dünya ile ilişkilerini geliştiren, Avrupa ile daha entegre olan, her açıdan gelişmesini devam ettiren bir ülke haline gelmemiz lazım. Alternatif senaryolara prim vermemek lazım, “Türkiye’nin alt idaresi olalım”, “dünyaya kendimizi kapatalım”, “restleşelim” gibi. Bunların halkımıza getireceği herhangi bir kazanç yok. Bazılarının milliyetçi duygularını tatmin etmek açısından kulağa hoş gelebilir ama günün sonunda pratikte ne ülkemizde ek istihdam yaratmasına vesile olur, ne ekonomik kalkınmayı tetikler, ne de kültürel, sportif faaliyetleri gerçekleştirmemize kapı açar. O yüzden özellikle sorumlu mevkilerde olanların, bunların bilincinde, çok daha sorumlu söylevler içinde olmaları lazım.

    Rumları motive etmek için bu çerçeveyi ortaya koyuyoruz. Rumlar eğer bu çerçeveyi kabul etmezlerse, o zaman dünyaya dönüp “bakın karşımızda ciddi bir muhatap yok, bitirmek isteyen değil, müzakere eder gibi görünmek isteyen bir taraf var, bunun faturası Kıbrıslı Türklere çıkarılamaz. Bu yüzden izolasyonları, ambargoları artık kaldırmanız lazım” diyebiliriz. Bu tutarlı bir siyasettir ve dünyanın da “hayır” diyebileceği bir kurgu değildir. Türkiye’nin de bu konuda güçlü bir şekilde duruş sergileyebileceği bir kurgudur. Gelinen noktada, tüm bu yaşanan süreçte Türkiye’nin bire bir bize destek vermesi, Kıbrıs konferansında çözümü zorlayan, çok yapıcı bir tavır içinde olması, bunun BM Genel Sekreteri tarafından da kayda geçirilmiş olması Türk tarafını son derece güçlü bir zemine getirmiştir. Moral üstünlük kesinlikle bizdedir. Türkiye’nin belki bugün bazı ülkelerle sıkıntılar yaşadığını, fikir ayrılığı yaşadığını görebilirsiniz, eleştirilmediği tek bir konu varsa o da Kıbrıs konusudur. Bunun da sebebi burada yürütülen doğru politikalardır.

“Rumlar yine ayak sürürlerse, dünyaya da bir sorumluluk yüklenir”

  • Soru: BM Genel Sekreteri Guterres, çözümün bütün unsurlarının masada olduğunu ancak iradenin eksik olduğunu söylemişti. Rumların iradesi nasıl ortaya çıkacak, nasıl motive olacaklar?
  • Nami: Rumlar yine ayak sürürlerse, artık dünyaya da bir sorumluluk yüklenir. Çünkü statükonun devam etmesinin sadece Kıbrıslılar için değil, bölge için de, Türkiye-AB ilişkileri için de olumsuz olduğunu onlar da kabul ediyor. Daha gündeme olumsuz etkileri çok yansımayan hidrokarbon, enerji koridoru meselesi var. Bu fiiliyatta hayata geçtiğinde, Kıbrıs sorunu hala daha çözümsüzse, zaten gergin olan Türkiye-Batı ilişkileri nasıl kurgulanacak? İsrail’le ilişkiler nasıl şekillenecek? Halbuki sorunu çözülmüş bir Kıbrıs bunları sorun olmaktan çıkarmayı bırakın, çok büyük potansiyel getirileri olan projelere dönüşmesine vesile olur. Bu sadece bizim değil, Batı’nın da menfaatine. Ortada bir ortak çıkar var, bu ortak çıkarın gereği de Rum tarafını ciddi bir müzakere sürecine ikna etmektir. Bu sadece bizim değil, uluslararası camianın da görevidir. BM Genel Sekreteri de zaten bize “bu dönemi bir düşünme dönemi olarak hepimiz kullanalım” dedi. Düşünüyoruz ve somut önerileri de bu düşünce sürecinin bir parçası olarak ifade etmeye başladık. Rum tarafı yeni hiçbir şey söylemiyor, “seçimlerden sonra kaldığı yerden devam ederiz” diyorlar. Bizde bir laf var, “ölme eşeğim ölme”, öyle bir sürecin içine bizi kimse sokamaz. Bazıları “aklınız nerdeydi” diyor, bu haklı bir eleştiri değil. Kıbrıs konferansına gitmemiş olsaydık bunları söyleme imkanımız olmayacaktı, o zaman kaçan taraf olacaktık. Ama biz süreci başarıyla Kıbrıs konferansına götürdük, orada kimin isteyip kimin istemediğinin ifşa edilmesini sağladık. Dolayısıyla bütün bunları söyleme ve talep etme konusunda çok meşru bir zemini kendi ellerimizle yarattık, inşa ettik. Bizde bazı çevreler böyle bir emek harcanmadan, böyle bir zemin hazırlanmadan, onun üzerine bir şey inşa etmeye çalışıyorlar. Temeli atmazsanız o inşa etmeye çalıştığınız argüman yıkılır, çöker. Biz şimdi bunları dünyanın da hak vereceği bir şekilde savunma noktasına geldik. Bunu etkin bir şekilde yapmak durumundayız.
     
  • Soru: Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de temaslarda bulundunuz. Başka ziyaretler söz konusu mu?
  • Nami: Belli başlı merkezlere mümkün olduğunca ulaşmak durumundayız. Bunu Kıbrıs’taki temsilcileri vasıtasıyla zaten yapıyoruz ama bu tür dış ziyaretlerin de faydalı olduğuna inanıyoruz. Elbette Brüksel başta olmak üzere özellikle Avrupa’da belli başlı merkezlere gitmemiz, konuşmamız lazım. önümüzdeki dönemde bunlarla ilgili bazı taleplerimiz var, zamanı geldiğinde açıklayacağız.

Erdoğan’ın Atina ziyareti...

  • Soru: Aralık ayında Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina’ya bir ziyareti olacak. Çok uzun zaman sonra bir Türkiye Cumhurbaşkanı Atina’ya gidiyor. Bu ziyaretten Kıbrıs adına ne çıkmasını bekliyorsunuz?
  • Nami: Bizim olmadığımız ortamlarda Kıbrıs konusuyla ilgili derinlemesine tartışmaların gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. Ama elbette Kıbrıs konusu gündem maddelerinden bir tanesi olacaktır. Muhtemelen Türkiye Kıbrıs konferansında ortaya koyduğu iradeyi orada tekrar edecektir, müzakerelerin bir paket anlayışı içinde sonlandırılabileceğini tekrar vurgulayacaktır. Türkiye, Rum tarafının konferansı sadece güvenlik-garantiler konferansına dönüştürme çabasından vazgeçmesi gerektiğini, ucu açık olmayan bir sürece “evet” demesi gerektiği ve paketin Kıbrıs Türk tarafının daha çok talep kar olduğu noktalarda iyileştirilmesi durumunda Türk tarafının da kendi üstüne düşen yapıcı tavrı devam ettireceği mesajını vereceğini düşünüyoruz. Sayın Erdoğan, Kıbrıs sorununun çözümünün Sayın Çavuşoğlu’nun Sayın Koçias ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada da altını çizdiği gibi, ilgili tüm tarafların çıkarına olduğunu hatırlatacaktır ve Yunanistan’ın yapıcı katkısını talep edecektir diye düşünüyorum.
     
  • Soru: Kıbrıs konusunda durgunluk yaşanırken, hem Güney’de hem de Kuzey’de Kıbrıs konusunda yapılan açıklamalar ve girişimler dikkat çekiyor. Örneğin Güney’de Rum meclisinin garantilerin ortadan kaldırılması yönündeki kararı, Kuzey’de Dışişleri Bakanı’nın “vururuz” açıklaması, 19 milletvekilinin “kınama” konusunda meclisteki talebi. Bu tür hareketlenmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Nami: Kıbrıs konferansı gibi önemli bir aşama geride kalınca ve bir başarısızlık söz konusu, her iki tarafta da zaten federal çözüme inanmayan kesimlerin bu tip söylevler, tavırlar içine girmeleri, bunları tozlu raflarından indirip halkın önüne sunmaları açıkçası beni şaşırtmadı.

 “Bazı çevreler birlik beraberlikten ziyade siyasi rant peşinde”

  • Soru: İki tarafta da seçimin yaklaşmasının bunda etkisi var mıdır?
  • Nami: Mutlaka, mutlaka vardır. Bu tip söylevlerle siyasi rant elde edebileceğini düşünen bazı çevreler bunları ön plana çıkarıyorlar. Biz nasıl ki “Rum tarafının kendi meclisinde aldığı böyle bir karar bizi bağlamaz, etkilemez” demişsek, bizim meclisimizde bu tarz bir karar çıksa Rumlar aynı şeyi söyleyecektir. Meclis kararlarını göz ardı edemeyiz, onlar bizi bağlayan önemli kararlardır. Ama dünya siz karar aldınız diye tavır değişikliğine gitmek zorunda değil. Böyle kararları geçmişte üretmiştik, 1998 yılında cumhurbaşkanlığı bir konfederasyon kararı aldı ve meclisin de çoğunluğu desteklemişti. Onun arkasını getiremedik ve masaya yine oturuldu. Rum tarafı da şimdi çözümün ana unsurlarının herhangi biri konusunda istediği kadar karar geçirsin, bu bizi bağlamaz. Talebimiz neyse ortaya onu koyarız ve o zeminde müzakere ederiz. Kıbrıs müzakerelerinin bu kadar yıldır devam etmesinden sonra hala bunların bu şekilde pişirilip, kurtarılıp halkın önüne sunulması ve bazı siyasilerin bundan nemalanma beklentisi içinde olması üzüntü vericidir, siyasi olgunluğun hala bazılarında oluşmadığını gösterir. Önümüze baktığımızda da bizi gerçekten daha iyi bir noktaya taşıyacak yaklaşımlar bunlar değil. Geçmişte denenmiş, tüketilmiş, başarısızlığı ortaya çıkmış unsurlardır ve bizim esas yapmaya çalıştığımız “Rumların hayır mentalitesi devam ettiği sürece izolasyonlarla ilgili haklı bir zemin kalmamıştır, dolayısıyla ambargoların kalkması lazımdır” çalışmalarımıza da bunlar en büyük darbeyi indirecek gelişmeler, önerilerdir. İvedilik talebinin geri çekilmesinden memnun oldum, ancak komiteye gönderildi, hala oradadır. Kıbrıs konusunda büyük çabalarla asgari müşterek zemin tesis etmiştik, 11 Şubat 2014 belgesi. Sayın Davutoğlu da dönemin dışişleri bakanı olarak buraya gelmişti, tam bir mutabakat içerisinde bunu tesis etmiştik. Şimdi birbirimizle konuşmadan, zemin değişikliği gündemlerini yaratmak hoş olmadı. Çünkü Kıbrıs konusunda birlik beraberlik içinde olmalıyız. Bazı çevreler birlik beraberlikten ziyade siyasi rant peşinde. Ama sanırım Kıbrıs Türk halkı da bu tip söylevlere siyasi rant verecek durumda değil artık. Orada bir yanlış hesap olduğunu da düşünüyorum. Halkın beklentisi çok daha farklı yönde. Bütün bunların muhasebesinin yapılacağı gün, genel seçimler de yaklaşıyor.

Hükümetin vizyonu...

  • Soru: Bir yandan Maronitlerin köylerine dönmesi konusunda karar alınırken, diğer taraftan Kuzey’de yaşayan Maronitlere ve Rumlara gönderilen ürünlerden vergi alınması kararı verildi. Bu gibi çelişkili uygulamalar dışarıdan nasıl görünüyor?
  • Nami: Dışarının çok başka gündemleri var, onları istediğimiz yere odaklamak zaten kendi başına çok çok zor. İzolasyonların, ambargoların haksızlığına odaklanmaya çalışıyoruz, haklılığımızı göstermeye çalışıyoruz. Maronitlerle ilgili açılımlar yapıyoruz ki daha da dikkat çekelim, ne kadar yapıcı, olumlu bir noktada olduğumuzu gösterelim diye uğraşırken, hükümetimiz böyle bir karar üretiyor. Rum lobisi, anti Türkiye lobisi hemen devreye giriyor ve ışıklar sizin istediğiniz noktadan başka bir yöne gidiyor ve o merkezlerde başka konular tartışılmaya başlanıyor. Sayın Cumhurbaşkanı “kendi kendimizi ayağımızdan vurmak” dedi, çok güzel tarif etti. İşin özünde, gerçekten Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan Rumlar ya da Maronitler mahsur sıfatını hak ediyor mu? Etmiyorlar ama siz bunun argümanını Londra’da Brüksel’de, Paris’te, Berlin’de yapamazsınız. Diğer konuların içinde bu kaybolup gider. “Siz garibanlara gönderilen mallardan vergi alıyorsunuz” derler ve bu arada sizin “bize de izolasyon, ambargo uygulanıyor, haksızlık yapılıyor” söyleviniz muazzam bir erozyona uğrar. Hükümetimiz uluslararası platformda verdiğimiz mücadelede en ufak bir katkısı olmayan bir karar üretti, bunu kabul etmemiz lazım. Cumhurbaşkanlığı ile hiçbir istişare yapılmadı. Bu kararı alanlar zaten uluslararası platformlarda bizim gibi izolasyonların kaldırılması için mücadele veren arkadaşlarımız değil. Bu kararları çok rahat alabiliyorlar, bir sorumluluk hissetmiyorlar. Çünkü tek vizyonları, “nasıl olsa Türkiye’den istediğimiz katkılar gelir, burada istediğimiz düzeni devam ettiririz”. Bu bizi bir yere götürmez, yılların tecrübesi artık bunu gösterdi.
     
  • Soru: Kıbrıs konusu iki tarafta da seçimlere malzeme yapılıyor. Bu Şubat sonrasında başlaması olası sürece nasıl zarar verir?
  • Nami: Bu artık sürecin doğru şekilde kurgulanmasıyla ilgili çabaların başarısına endeksli bir olay. Eğer doğru başarırsak bugün söylenenler o gün unutulacak, fazla bir iz bırakmayacak. Sürecin nasıl etkileneceği yeni sürecin nasıl kurgulanacağıyla da bağlı. Eğer disiplinli bir şekilde çerçevesi belli bir kurgu yapabilirsek, o zaman süreç ileriye doğru taşınabilir.

“Yeni seçim modelini olumlu buluyorum”

  • Soru: Erken seçimde aday adayı olduğunuzu söylüyorsunuz. Yeni yasa resmi gazetede yayınlandı, yeni bir seçim modeliyle seçime gidiliyor. Bazı eleştiriler, endişeler de var. Yeni sistem ne getirir, ne götürür?
  • Nami: Ben aday adayıyım, kimlerin aday olacağının takdiri partimizin üyelerinin yapacağı seçime bağlı.
    Yeni seçim modelini olumlu buluyorum, popülizmden uzaklaşma amacıyla bu yapıldı. Bölgecilikle ilgili yıllar içerisinde bazı sıkıntılar telaffuz ediliyordu. Milletvekillerinin adanın geneliyle ilgili çalışmalarının daha doğru olacağı, kendilerini tüm bölgelerdeki seçmenlere karşı daha sorumlu hissedeceği bir sistemin faydalarından söz ediliyordu. Onu hayata geçirmek için bir kurgu yapıldı. “Kafa karışıklığına neden olabilir”, “çok oy yanabilir” gibi eleştiriler var. bunları dikkate almak şart. Madem artık yasa da onaylandı, halkı bilgilendirme yönünde çalışmaların mutlaka hızlandırılması lazım. Aslında çok komplike yeni bir durum yok. Eski oy kullanma metotları hala var. İsteyen sadece mührünü vurup sandıktan ayrılabilir. İsteyen yine eskisi gibi mührünü vurduktan sonra kendi bölgesiyle ilgili gereken sayıda tercih yapıp ayrılabilir. Ama karma oylarla ilgili yeni bir durum var. Eskiden sadece bölgenizin aday sayısının yarısı ile tam sayısı arasında oy kullanmanız gerekirken, şimdi o sayı 24 ile 50 arasında. Çok da endişe edecek bir durum olduğunu düşünmüyorum.

“CTP’nin konumu çok ön sırada”

  • Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
  • Nami: Bu seçim döneminde özellikle iç konuların ön plana çıktığı bir gerçek. Şunun akıllardan çıkmaması lazım, ekonomi ile dış siyaset ayrılmaz ikilidir. Dış siyasetle ilgili söylenenler eğer bizi dünyadan kopmaya yönelik söylevlerse, bilin ki ekonomide de o zihniyetin başarı getirmesi mümkün değil. Bu sentezi şu anda en iyi yapan parti CTP’dir, bu sentezi bugüne kadar hayata geçiren parti de hep CTP olmuştur. Elbette CTP’nin de hataları oldu ama tüm partilerin hataları oldu. Bunun özeleştirisini yapıp gereken yenilenmeyi de en iyi yapan CTP oldu. Seçim öncesi hazırlığını en iyi yapan parti de CTP oldu. Birçok konuda kendi iç atölye çalışmalarını tamamladı, raporlarını yayınladı, halkın takdirine sundu. Kıbrıs konusuyla da ilgili en tutarlı siyaseti de hep CTP koydu. Mevcut siyasi partiler arasında CTP’nin konumu bence çok ön sıradadır, bu net.

“Yeni partiler görüşlerini ortaya net koymalı”

 Diğer taraftan yeni partilerin kurulduğunu, bazılarının iddialı olduğunu da görüyoruz. Bu sevindirici bir gelişme. Yeni yüzlerin, gençlerin siyasete ilgi duyması, halkın önüne, vitrine çıkmaları ülkemiz demokrasisi açısından olumlu ve desteklenmesi gereken gelişmeler. Ama siyasi yarış başladığında diğer partilere uyguladığımız imtihanları o adaylar için de uygulamamız lazım. Hangi konuda görüşlerinin ne olduğunun net olarak ortaya konması lazım. örneğin 19 milletvekili “artık federasyon çözüm alternatifi değildir, iki devletli modele geçmemiz lazım, onun dışında hiç bir şeyi müzakere etmememiz gerekir” dediğinde ve CTP buna karşı güçlü bir ses verdiğinde, diğer partilerin de bu konuda duruşunu halkın görmesi lazım. Bu bir sorumluluktur, bunu yerine getirmeleri lazım. Saatlerle ilgili düzenleme konusunda duruşları nedir, bunu halka söylemek durumundadırlar. Yeni siyaset sadece eskilerin hatalarını mercek altına almak üzerine kurulmamalı, “biz denenmemişiz bizi deneyin"in ötesine gitmek lazım, o zaman demokrasiye anlamlı bir katkı yapılmış olur. Bu yapılmadığı takdirde şu anda dünyanın birçok yerinde gördüğümüz ve çok menfi etkileri olduğunu da müşahede ettiğimiz popülizmin ötesine geçmeyen bir olay olur. Seçim öncesinde her hususla ilgili net duruşların sergilenmesi lazım. Halkın da bunları bilme, öğrenme hakkı olduğunu ve bütün bu bilgilerle donanmış bir şekilde kararın üretilmesi lazım. Böyle olduğu zaman ne tablo çıkarsa çıksın, o zaman halkın menfaatine olur.

 

 

Bu haber toplam 3522 defa okunmuştur