1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. KIBRIS SORUNU: BM NEDEN BAŞARAMADI? -2
KIBRIS SORUNU: BM NEDEN BAŞARAMADI? -2

KIBRIS SORUNU: BM NEDEN BAŞARAMADI? -2

Ada’nın ikiye bölünmesinden itibaren devam eden çözüm girişimlerinin yanında başka önemli gelişmeler de yaşandı.

A+A-

 

 

Dilek Latif
dilek_latif@yahoo.com

Uluslararası toplumun süregelen girişimleri sonucunda adada iki taraf Doruk anlaşmalarında kabul edilen ilkeler doğrultusunda siyasi yönden eşit, iki toplumlu, iki bölgeli bir federal çözüm arayışına devam etti. Bu arada 1983 yılında farklı bir gelişme yaşandı ve “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC) ilan edildi. Uluslararası alanda KKTC’nin ilanı tepkiyle karşılandı ve kabul görmedi. BM Güvenlik Konseyi 541 ve 550 sayılı kararlarıyla ayrı devlet ilanını kınadı ve hukuken geçersiz saydı, üye devletlere KKTC’yi tanımama çağrısı yaptı. Sonuçta Türkiye dışında hiçbir devlet KKTC’yi tanımadı. Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıslı Türklerin yokluğuna rağmen uluslararası toplum tarafından adadaki tek yasal hükümet/otorite olarak kabul edildi. Sadece Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşruiyetini tanımamaktadır.

Kıbrıs Rum toplumunu yöneten resmi olarak tanınmış bir Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk toplumunu yöneten tanınmamış bir KKTC, zaman içinde ortaya çıkan iki farklı ekonomi, siyasi, sosyal sistem ve politikalar Kıbrıs sorununun kemikleşmesine yol açtı (1). Ortak yönetim ya da ortak siyasi kültürün gelişmesi mümkün olmadı. Yeşil Hat boyunca 2003’e kadar kapalı tutulan sınır sosyal, kültürel ve ekonomik bağların kurulmasını engelledi. Sınırın öte tarafındakilerle hiçbir teması olmadan yetişen yeni nesiller, eğitim sistemi, medya ve (baskın) milliyetçi söylemlerin etkisiyle karşılıklı önyargı ve güvensizlik geliştirdiler. Diğer yandan Kuzeye uygulanan ekonomik ambargo iki tarafın ekonomi ve yaşam standartları arasındaki farkın iyice açılmasına yol açtı. Ticaret, yatırım, turizm ve bankacılık hizmetleri güneyde ekonomik refaha yol açarken, uluslararası izolasyonlar adanın kuzeyini Türkiye’ye bağımlı hale getirdi.

Ada’nın ikiye bölünmesinden itibaren devam eden çözüm girişimlerinin yanında başka önemli gelişmeler de yaşandı. Yunanistan’da cunta yönetimi sonrası kurulan Konstantin Karamanlis hükümeti AB üyeliğine başvurdu ve 1981 yılında birliğe katıldı. Bunun üzerine Kıbrıs Rum hükümeti de AB’ye katılmaya karar verdi. 1990 yılında üyelik için başvuruda bulunulmuş ve 1993’te Avrupa Komisyonu’ndan lehte bir görüş elde edilmiştir (2). 1994 yılındaki Corfu Zirvesi’nde “önce çözüm sonra üyelik” stratejisi değişmiş, AB Konseyi Kıbrıs sorununun üyelik müzakerelerinin başlaması için sorun teşkil etmediği kanaatine varmıştı. Kıbrıs’ın üyeliği karşısındaki strateji değişikliği Yunanistan’ın Türkiye ile Gümrük Birliği Anlaşmasını ve Doğu Avrupa’ya yönelik genişleme sürecini veto etme tehdidi üzerine ortaya çıkmıştı (3). Kıbrıs’ın AB üyeliğinin son evresinde BM Genel Sekreteri Kofi Annan 2002 yılında bir anlaşma sağlanması için liderlere kapsamlı bir plan sundu. Uluslararası toplum tarafından yürütülen çalışmalar, 1959-60 bağımsızlık müzakerelerinden bu yana en yoğun ve organize çabalardı (4). 2004 yılında Annan Planı Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedildikten sonra Kıbrıs sekiz eski komünist ülke ve Malta ile birlikte AB’ye girdi. Kıbrıs’ın üyeliği bazı çevrelerce çözümü olumlu etkileceyek bir adım olarak görülürken bir yandan da endişelere yol açtı.

Sonuçta Yunanistan’ın AB üyeliği 1999 yılına kadar Türkiye AB ilişkilerini zorlaştırmıştı. Yunanistan Türkiye’nin AB’ye üyeliğini, AB’nin de Türkiye’ye mali yardımda bulunmasını güçleştirdi. Ancak 1999 yılında Türkiye ve Yunanistan’da yaşanan depremlerin yol açtığı insani krize verilen karşılıklı destek iki ülke arasında yakınlaşma sağladı. Deprem diplomasisi olarak tanımlanan Dışişleri İsmail Cem ve George Papandreu’nun ziyaretleri 1920’lerden  beri en önemli barışçı uzlaşma süreci olarak değerlendirildi. Bu yakınlaşma ve AB üyesi ülkelerde yaşanan gelişmeler ışığında 1999 yılında Türkiye’nin AB adaylığı resmen tanındı ve 2005 yılında üyelik müzakereleri başladı. Türkiye ve Yunanistan arasındaki yakınlaşma kırılgan olmakla beraber 1960’lardan bu yana Kıbrıs sorununun çözümü için en olumlu gelişme olarak da görülmekteydi (5).

Diğer yandan Kıbrıslı Türkler açısından en önemli olumsuz gelişmeler 1990’lı yılların ortalarında Avrupa Mahkemelerinde alınan iki yargı kararıydı. 1994 yılında Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) KKTC menşeeli tekstil ve narenciye gibi Kuzey Kıbrıs ürünlerinin Avrupa pazarına ihraacatını yasakladı. Bundan iki yıl sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kuzeyde kalan malının kullanım kaybına karşı Türkiye’ye açtığı davada Kırıslı Rum Titina Loizidou lehine karar verdi. AİHM’deki Kıbrıslı Rumların Türkiye aleyhine mülkiyet davaları halen devam etmektedir. Uzun ve kısa vadede bu iki hukuki kararın Kıbrıslı Türkler üzerine etkileri olumsuz olmuştur.     

 A.3 Yönlendirici Güçlerin Etkisi (Çatışmanın geleceğini etkileyebilecek faktörler)

Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın da dile getirdiği gibi “Kıbrıs’ın AB üyeliği ve Türkiye’nin AB’ye üye olma hedefi adadaki barış müzakerelerini ciddi şekilde karmaşıklaştırdı”. (6) Kıbrıslı Rumlar’ın üye, Kıbrıslı Türklerin ise dışarda kaldığı bir AB üyeliği barış için yeni engeller ortaya çıkardı. Aslında ABD, AB ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın yönlendirdiği uluslararası toplumun ortaklaşa çabaları gelecekte bir Kıbrıs çıkmazını engellemek için Kıbrıs sorununu 2004’te üyelik öncesinde çözmeyi amaçlamaktaydı (7). Annan Planı’nın AB’ye Katılım Anlaşması ve ilgili AB kanun ve uygulamalarına göre hazırlanmasının bir sebebi de buydu. Plan’ın Kıbrıs Rum tarafınca reddedilmesinden sonra Kofi Annan, yazdığı raporunda uluslararası toplumu Kıbrıslı Türklere uygulanan ekomomik kısıtlama ve engelleri kaldırmaya çağırdı. ABD eski Dışişleri Bakanı Colin Powell, AB Komisyonun’nun genişlemeden sorumlu eski üyesi Gunter Verheugen ile eski Britanya Başkanı Tony Blair ve genişleme öncesinde AB Bakanlar Konseyi de bu çağrıyı tekrarlamıştı (8).

Uluslararası Kriz Grubu’nun raporuna göre bu çağrının arkasında üç önemli sebep vardı: Birincisi, Annan Planı’nı referandumda kabul etmelerine rağmen AB üyeliğinin faydalarından yararlanamayacak olan Kıbrıslı Türkleri tazmin etmekti. İkincisi, KKTC’nin ilanıyla alınan 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararları Kuzey Kıbrıs’ın ayrılmasını engellemek içindi. Kıbrıslı Türklerin yeniden birleşme yönündeki oyları izolasyonun siyasi mantığını geçersiz kılmıştı. Üçüncü sebep ise izolasyonların kaldırılması iki taraf arasındaki ekonomik açığı kapatması ve yeniden birleşme yolunda olumlu bir adım olması planlanmıştı. BM Güvenlik Konseyi’nde Annan’ın Kıbrıs raporu Rus vetosuna takıldı. AB ise hazırladığı Brüksel Komisyon paketinde Kuzey Kıbrıs ve AB piyasaları arasında direkt ticaret ve 249 milyon euroluk bir mali yardım öngörmüştü. Komisyonun önerileri, Bakanlar Konseyi’nin adanın kuzeyini, üye devlet Kıbrıs Cumhuriyeti’nden hukuksal olarak ayrı bir toprak parçası olarak görmenin, AB uygulamalarına aykırı olduğu kararıyla hayata geçemedi (9). Bundan iki yıl sonra mali yardım tüzüğü herhangi bir açıklama metni olmadan kabul edildi. Ayrıca Kofi Annan’ın çağrısı doğrultusunda İslam Konferansı Örgütü (İKO) Annan Planı’nda öngörüldüğü gibi 2004 yılı temmuz ayında Kıbrıs Türk kurucu devletini tanıdı (10). Gözlemci konumunda kalmaya devam etmesine rağmen Kıbrıslı Türklerin konumu toplumdan kurucu devlete yükseltildi.

Müzakereler devam ederken iki tarafta da eş zamanlı olarak Aralık 2011’de gerçekleştirilen nüfus sayımının resmi olmayan rakamlarına göre kuzeydeki nüfus 294 bin 906, güneydeki nüfus 838 bin 897 olarak belirlendi (11). Ada’daki ekonomik duruma bakacak olursak, ABD Dışişleri Bakanlığı ülke raporları son verilerine göre Kıbrıslı Rumların 2010 yılında kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasılası $27,945; Kıbrıslı Türklerin ise 2009 yılı rakamlarına göre $13,354’dır (12). Global Finans 2011 değerlendirmelerinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nde enflasyon %3.9, işsizlik %6.5 oranlarındadır (13). Kuzeydeki 2010 yılı enflasyon oranıysa %3.2, işsizlik ise %12.2 olarak görülmektedir (14). Ekim 2011 Devlet Planlama Örgütü anket sonuçlarına göre işsizlik %11.9 oranındadır ve çok az bir gerileme göstermiştir (15). Güney Kıbrıs ekonomik alanda kuzeye kıyasla çok daha ileri bir noktada olmasına rağmen olası bir çözümün iki tarafa da önemli oranda ekonomik fayda sağlaması beklenmektedir.

Ayrıca Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’de tek yanlı başlattığı hidrokarbon arama çalışmaları gündemde çok önemli bir yer tutmaktadır. Amerikan şirketi Noble Enerji tarafından onikinci parselde sürdürülen doğalgaz sondajında hidrokarbon rezervleriyle ilgili son bulgular kamuoyuna açıklanmaya başlandı. 28 Aralık 2011 tarihli ilk açıklamalara göre önemli miktarda doğal gaz kaynağı bulunmuştur (16). Kıbrıs Cumhuriyeti sondaj çalışmalarını Noble Enerji Şirketi, Amerikan hükümeti ve İsrail’le işbirliği ekseninde gerçekleştirmektedir.

Türkiye adadaki bölünmeye çözüm bulunmadan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hidrokarbon arama yetkisinin olmadığını iddia etmiş, kuzeyle yapılan Kıtasahanlığı Sınırlandırma Anlaşmaları neticesinde bir süre bölgede sismik arama yapmıştır. Gaz yataklarının bölgeye ya bir uzlaşma ya da yeni bir çatışma getireceği konuşulurken, Demetris  Hristofyas ''çıkarılacak gazın Kıbrıs sorununun çözülmesini teşvik edeceği'', adadaki ''Rumlar ve Türklerin olumlu gelişmeden faydalanacağı'', Kıbrıs sorununun çözülmesi halinde Türkiye ile ilişkilerin normalleşeceği ve enerji dahil birçok alanda işbirliğinin önünün açılacağı açıklamasını yapmıştı (17). Bulguların doğrulanabilmesi için daha derin sondaj çalışmaları planlanırken, doğalgazın paylaşılması dışında nasıl nakledileceği, hangi piyasalara sunulacağı, masrafları kimin üsleneceği gibi sorular şu an cevapsız kalmaktadır.

B. AKTÖR ANALİZİ

Kıbrıslı Rumlar

Güçlü Yanlar

Ada’nın bütünü üzerinde egemenliğinin tanınması.
AB üyeliği
Ekonomik üstünlük                        

Zayıf Yanlar

Yunanistan’daki ekonomik kriz
Mevcut siyasi meşruiyet tartışmaları
Ekonomik büyümede yavaşlama

Fırsatlar

Doğal gaz
AB Dönem Başkanlığı
Türkiye’nin AB üyeliği isteği

Tehditler

BM’nin Kıbrıs misyonuna son vermesi
KKTC’nin tanınma ihtimali
Ada’daki mülkiyet rejiminin Kıbrıslı Türkler lehine değişmesi

 

Kıbrıslı Türkler

Güçlü Yanlar

Ada’daki Türk ordusu
Türkiye’nin (Yunanistan karşısında) ekonomik ve siyasi gücündeki artış

Zayıf Yanlar

Tanınmama
Ambargolar (uluslararası izolasyon)
Türkiye’ye bağımlılık

Fırsatlar

AB Mali Yardım ve Yeşil Hat Tüzükleri
Taşınmaz Mal Komisyonu
Türkiye su projesi 

Tehditler

AİHM mülkiyet davalarının etkileri
Kıbrıs sorununda belirsizliğin devamı
Demografik yapıdaki değişim

Kıbrıs sorununda tarafların güçlü ve zayıf yanlarını değerlendirecek olursak, Kıbrıslı Rumlar’ın 1963 yılından beri uluslararası alanda adadaki tek egemen devlet olarak kabul görmesi ve KKTC’nin tanınmaması taraflar arasındaki güç eşitsizliğine yol açan en önemli unsurdur. Ayrıca Kıbrıslı Rumların AB üyeliği ve ekonomik üstünlüğü Kıbrıslı Türkler karşısında avantajlarını artırmaktadır. Ada’daki 35.000 kişilik Türk ordusu ve Türkiye’nin Yunanistan karşısında artan ekonomik ve siyasi gücü Kıbrıslı Türklerin güçlü yanlarını oluşturmaktadır. Tarafların zayıf yanları ise Kıbrıs Rum ekonomisindeki sorunların yanında 2011 yılındaki Mari patlamasının yol açtığı mevcut siyasi kriz ve Kıbrıslı Türklerin tanınmama ve ambargoların yol açtığı ekonomik zorlukların sonucunda giderek Türkiye’ye artan bağımlılığıdır. Fırsatlar ve tehditler ise tarafların tutumuna bağlı olarak ya Kıbrıs’ta çözümü tetikleyebilir ya da yeni gerginliklere yol açabilirler.         

 

  Devam edecek...

*Barışı Konuşmak Teori ve Pratikte Çatışma Yöntemi, Editör Nezir Akyeşilmen, Ankara: ODTÜ Yayıncılık, 2013.” kitabında yer alan  “Kıbrıs Sorunu: BM Neden Başaramadı, ss.195-216.” bölümünden alınmıştır.

 


Kaynakça

(1). Tocci, Nathalie ve Kovziridze, Tamara, s. 71.

(2). Kyriakou, Nikolas ve Kaya, Nurcan, s. 10.

(3). Erçin, Erhan, ‘A Critical Assesment of the EU Dynamics Prevailing in Cyprus’, The Cyprus Conflict: Looking Ahead, Derleyen Sözen, Ahmet, Famagusta: EMUPublications, 2008, s. 185.

(4). Internatinal Crisis Group ‘Kıbrıs Çıkmazı: Bundan Sonrası’, Brüksel: Avrupa Raporu 171, 8 Mart 2006, s. 3.

(5). Tocci, Nathalie ve Kovziridze, Tamara,  s.74.

(6). Hürriyet, 16 Haziran 2006.

(7). Yeşilada, Birol A. ve Sözen, Ahmet, ‘Emperor Has No Clothes: EU’s Cyprus Challenge’ Derleyen Sözen, Ahmet, 2008, s. 103.

(8). Internatinal Crisis Group, 2006, s. 12.

(9). Yeşilada, Birol A. ve Sözen, Ahmet, Derleyen Sözen, Ahmet, 2008, s. 106.

(10). Internatinal Crisis Group, 2006, s. 12.

(11). http://www.haberkktc.com/haber.

(12). US State of Department, ‘Background Note: Cyprus’, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5376.htm, (26.11.2011).

(13). Global Finance, ‘Cyprus Country Report’, http://www.gfmag.com/gdp-data-country-reports/287-cyprus-gdp-country-report.html#axzz1he7xUeI9, (26.11.2011).

(14). KKTC’ye Yapılan TC Yardımları, 2010 Faaliyet Raporu, TC Lefkoşa Büyükelçiliği Yardım Heyeti.

(15). KKTC Devlet Planlama Örgütü, http://www.devplan.org/Isgucu/2010.pdf (26.11.2011).

(16). “Gas finds significant”, Cyprus Mail, 28 Aralık 2011.

(17). “Sondaj konusunda AB bilgilendirildi”, YeniDüzen, 24/11/2011.

 

Bu haber toplam 5151 defa okunmuştur
Gaile 424. Sayısı

Gaile 424. Sayısı

İlgili Haberler