1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kendin kalarak… HAYATA UYMAK…
Kendin kalarak… HAYATA UYMAK…

Kendin kalarak… HAYATA UYMAK…

Aslında, taa çocukluğumdan beri, ailem de beni, sıradan bir kadın gibi yetiştirmeye çok çok uğraştı… Fakat, bunu hiç beceremedim. Çok güç geldi bana… İçimde, “bir başkaldırı” hep kendini dayattı durdu…

A+A-

neriman-cahit-001.jpg

Soğuk, yağmur, rüzgâr ne olursa olsun bu hafta sonu kırlara çıkmak ve “ot toplamak” öylesine dayattı ki yüreğimde… Ülkemin kırlarının güzelliğini özlemişim besbelli…

Kırların yeşilliğini… Çocukluğumuzda – köyde – haftada birkaç kez sofrada önümüze gelen o müthiş ‘yeşil otların’ oluşturduğu yemekleri…

Gelin görün ki, bu yazı böyle devam etmeyecek… Çünkü, birileri ‘zınk’ diye kesti uçurtmamın iplerini… “Haddini bil, kendi sahanın dışına çıkma cürretini gösterme!!!” der gibi…

Bizimkisi gibi toplumlarda, sıranın dışına biraz dahi çıktınız mı – hele de, üstelik bir kadınsanız, hapı yuttuğunuzun günüdür…

***

Aslında, taa çocukluğumdan beri, ailem de beni, sıradan bir kadın gibi yetiştirmeye çok çok uğraştı… Fakat, bunu hiç beceremedim. Çok güç geldi bana… İçimde, “bir başkaldırı” hep kendini dayattı durdu… Kendisine benzemeyeni – hayvansı bir sezgiyle – fark edip, beni durmadan yaraladı, durmadan ezdi toplumun kuralları…

Ve ben, yaralarımı yeniden yeniden sarıp hayata uymaya çalıştım…

***

Ama, gün geldi, yaşadıklarım ve okuduklarımın da etkisiyle, içimde bir ses, güçlenmeye başladı: “Bütün kapıları kapasanız da, ben yine çabamı sürdürecek ve var olacağım…”

***

Ve sanırım yazmak, bu bilincin sonucunda oldu… Artık yazmak, benim için var olmak, direnmek demekti…

Ve, bir de benim neslimin yüklendiği sorumluluk duygusundan… Ama, galiba dahası var: “Başkalarını düşünerek yaşarken bir yandan da ‘KENDİM’ olabilmek için verdiğim mücadelenin en büyük silahıydı yazmak… Ama, bunun karşısında çoğu kez yaşadıklarımı bir araya getirdiğimde karşılaştığım onca soruna “ödediğim diyet” hayatımı zehir eden sivri uçlu bir bıçak gibi parlayan ve can acıtan birer acı ve yabancılıktı!!!

***

Evet, sevgili okuyucu, sıradan bir yaşam sürüyorum…

Bazen yüceltilerek, bazen – “kadın” olduğum, haddimi bilmek gereği anımsatılarak, itilip dışlanmaya çalışılarak…

Ve ben… Ülkemin, insanımın geçmişini özlüyorum… Ama bu, marazi – yok edici bir duygu değil… Geçmişimi yok ederek, yok sayarak değil… Ona dayanarak kurulacak güzel bir ‘gelecek’…

Anılarımı istiyorum… Geçmişimin güzel anılarını (çünkü, anıların pırıltısını silin, tarihte ne kalır, acıdan başka!)

***

Ve, biliyorum ki, bu yolda yalnız değilim…

Kendi yalnızlığımda, benim gibilerin çoğulluğunu duyarak, tüm uyumsuzluklarına karşın… Daha büyük bir uyumun – ‘geçmiş ve geleceğin’ – uyumunu hissedebilmenin o derin huzurunda…

Sıradan bir yaşam sürüyorum…

Sıradan bir yaşam!!!


 


BÜYÜT BİR ÇİÇEĞİ…

Yalnızlık: Sonsuza dönük bir arya
Ses kendini yitirir ağır yaralarla
Kanar, balkonda açmayı unutan
Çardella…

Bir nihavent şarkı…
Dibe vurmuş bir unutkanlık
Yanık bir çağrının sonsuzluk düşü
Ölümsüzlük sapağı…

Çabuk unutulur…
Ömrü talan eden sır…

Ve ölüm hiçbir şarkıya sinmez

Acının gergefini bitir geç geceyi
Geç geceyi akrep tetikte…

Büyüyor içimdeki sızı…

Uzaklarda bu çan neyin çağrısı!!!

Arala perdeyi ay çıktı…
Arala perdeyi yüreğini akıt
Aşkın şarabını demle
Aç kapılarını bekletme…

En onulmaz mevsiminde
Büyüt bir çiçeği… Sevgini sesle
Sesle sevgini…

Bu haber toplam 2141 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 395 Sayıs

Adres Kıbrıs 395 Sayıs