1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kanserimi sevdim”
“Kanserimi sevdim”

“Kanserimi sevdim”

“Kanserini sevdikçe daha da çok umutla bakarsın hayata. Ölümü yakıştırmak, ölümü anlatmak kolaydır kanser hastalarına. Kolay olmayan, onlar gibi kanserle mücadele edip umutla bakabilmektir hayata”

A+A-

Mine Kutluhan Beyit, 27 yaşında... Mayıs 2012’de düğün hazırlıkları yaparken, fibrosarkom yani yumuşak doku kanseri teşhisi kondu. Radyoterapi, kemoterapi gördü. “Ben kanserimi çok sevdim” diyen Mine, yaşadıklarını geleceğe umutla bakarak, gözlerinin içi gülerek anlattı

Ödül Aşık Ülker

   Mine Kutluhan Beyit, 27 yaşında... Mayıs 2012’de düğün hazırlıkları yaparken sırtındaki tümöre fibrosarkom yani yumuşak doku kanseri teşhisi kondu. Sırtından iki defa ameliyat oldu. Radyoterapi gördü. Haziran 2013’te akciğerde çok sayıda nodül tespit edildi, ameliyat oldu. Kasım 2014’ün sonunda son kemoterapiyi aldı. Şimdi çok iyi, 5 ay önce işine de geri döndü.
 
“Ben kanserimi çok sevdim. Bana çok şey kattı, beni ben yaptı” diyen Mine, yaşadıklarını Face to Face’e umut dolu gözlerle anlattı ve “Kanserini sevdikçe daha da çok umutla bakarsın hayata” dedi.

   Mine Kutluhan Beyit, “Ben kanseri konuşmaktan hiç korkmadım. Kanseri konuşup paylaşmaktan korkmamalıyız. Paylaşalım ki daha fazla umut olalım yüreklere. Paylaşalım ki bizden sonraki bir zaferin daha sebebi olalım” diye konuştu.

   Kanser hastaları için sevginin önemini de vurgulayan Mine Kutluhan Beyit, sözlerine şöyle devam etti: “Tekrar bu süreci yaşamak zorunda kalsam, hiç üzülmem, çünkü benim bitmek bilmeyen umutlarım var. Çünkü benim için herşeyini feda eden ailem var. Bir annem var bana ömrünü feda eden, bir babam var beni kendinden çok düşünen, bir kızkardeşim var yüzümü güldürüp hep yüreğimi ferah tutan. Bir eşim var yaralarımı tüm yüreğiyle saran ve bir de ben varım, onların sevgisini gururla iliklerime kadar hisseden.”

  Kanser kelimesinin bile insanları korkuttuğunun, “kanser = ölüm” gibi yanlış bir algı olduğunun altını çizen Mine Kutluhan Beyit, artık bu algının değişmesi gerektiğini belirtti.

   Beyit, “Ölümü yakıştırmak, ölümü anlatmak kolaydır kanser hastalarına. Kolay olmayan, onlar gibi kanserle mücadele edip umutla bakabilmektir hayata” dedi.
  
“Kanseri yaşadığıma hiç pişman değilim. O insanların neler hissettiğini, ne gibi zorluklardan geçtiğini daha iyi anladım. ‘Artık birilerine umut olabilirim’ diye düşündüm. Çünkü bilmeden, yaşamadan kimseye umut olamazdım” diyen Beyit, şunları söyledi:

    “‘Kansersiz bir hayat nasıl olurdu’ diye düşündüğüm zaman aslında ‘onsuz’ hiçbirşeyin farkına varamazdım ben. Yaşadığım güzel hayatın değerini bilemezdim. Sevdiklerimle vakit geçirmenin ne kadar önemli, ne kadar özel olduğunu bu kadar derinden hissedemezdim.

Vücudumun benim için ne kadar önemli olduğunu öğrenemezdim, onu sağlıksız besleyerek, ona özen göstermeyerek, hor görmeye devam edebilirdim. O yüzden kanserimle olan zamanlarımı bana armağan olarak görüyorum.”

“Sırtımda tümörle gelin oldum”

• Soru: Kanserle ne zaman nasıl tanıştınız?
• Beyit:
Mayıs 2012’de eşimle düğün hazırlıkları yaptığımız dönemde, bir gün banyodan çıktığımda sırtımda bir kaşıntı hissettim hatta saç zannettim. Dokunduğum zaman elime büyük bir beze geldi. Aniden bir çığlık attım. İlk kız kardeşim sonra da annem odaya gelip sırtıma baktılar, biraz tedirgin olduk. Babam ilk etapta beni Dr. Erden Aşardağ’a götürdü. Erden bey “Yağ bezesi bu kadar sert olmaz” diyerek bizi konuyla ilgili daha fazla tecrübesi olan bir cerraha yönlendirdi. Hemen MR çekildi, doktor “yağ bezesi olabilir ama 10 tane de soru işareti.’’diyerek epeyi aklımızı karıştırdı. Diğer bir gittiğimiz doktor ise ameliyat gerektiğini,parçanın hemen alnıp bir teşhis konulmasının en uygun seçenek olduğunu söyledi.Başka doktorlara da gittik, Rum tarafına da giderek konuyla ilgili doktorlara danıştık. Hepsi o parçanın alınması taraftarıydı. Burada bir Beyin ve Omurilik Cerrahı bulduk, bu tümörlerle ilgili ameliyatlar yapmış bir doktor. Ameliyat oldum ama doktor parçanın tamamını almadı, etrafındaki dokuları ve cerrahi bölgeyi tamamen temizlemedi. Düğüne bir ay kala sırtımdaki tümör yeniden oluştu. Sırtımda tümörle gelin oldum. Kimse kanser demedi ama ben hep biliyordum.

“Duyguların insanları birleştirebildiğini gördüm”

• Soru: Kanser kelimesi hiç kullanılmadı mı?
• Beyit:
Ameliyattan sonra teşhis konuldu ve “fibrosarkom (yumuşak doku kanseri) 3. evre ve en hızlı yayılan kanser türü” dendi. Benim rahmetli dedem de kanserdi ve Rum tarafında tedavi görmüştü bundan dolayı annem ve babam bu konu hakkında bilinçli olduklarından beni alıp hemen Güney’e götürdüler. Güney’deki Genel Hastane’de çok tatlı bir doktorla tanıştım, onu melek olarak adlandırıyorum, bu süreçte benimle güldü, benimle ağladı. Kanserim sayesinde aklıma hiç gelmeyecek kadar çok Rum arkadaşlarım oldu. Dili, dini, görüşleri ayrı olsa da insani duyguların insanları birleştirebildiğini gördüm. Sırtımdan alınan parçayı Güney’e götürdük, yeniden patoloji yapıldı. Fibrosarkom olduğu teyid edildi ama ilk evrede ve hızlı yayılan kanser türü olmadığı ortaya çıktı. Biz bir yandan düğün hazırlıkları yaparken, doktorum da diğer yandan radyoterapiyi ayarlamaya çalışıyordu. Bu arada sırtımda bir şişlik daha oluştu. Eylül’de düğünümüz oldu, düğünden sonra yeniden MR çekildi ve sırtımda iki tümör birden oluştuğu görüldü. Çok büyük bir ameliyat oldum. Tümörlerden birtanesi omuriliğime çok yakındı bu yüzden ameliyetım çok uzun ve zorlu geçti. Şubat 2013’te akciğerimde bir nodül görüldü, doktorum onu takibe aldı. Sırtım için de 33 seans radyoterapi gördüm, Mayıs 2013 sonunda radyoterapi bitti.

“Sanki kanser olacağımı biliyordum”

   Haziran 2013’de kontrol için tomografi çekildi ve akciğerimde çok sayıda belki de 10’dan fazla nodül görüldü. Bu fibrosarkomun son evresiydi. Doktorum da çok şaşırmış ve Kıbrıs’ta fibrosarkom olup akciğerinde bu kadar çok tümör gördüğü tek hastasının ben olduğumu söylemişti. Çok zorlu bir biyopsi yapıldı. Biyopsi öncesinde hastaneye gittiğimde tedirgindim, ilk defa onkoloji servisinde yatacaktım. Kimse kemoterapi alacağımı söylememişti ama akciğerde çok sayıda nodül olduğunu duyduğumda ben tahmin etmiştim. Zaten biyopsiye giderken kanser olduğunu hissetmiştim. Hastane odasını dilimi anlayan birisiyle paylaşmayı arzu etmiştim. Odaya girdiğimde, sonradan “idolüm” diyebileceğim sevgili Refika Hoca beni gülen yüzüyle karşıladı. Saçları, kaşları yok, ama gülümsemesi yüzünden eksik olmuyordu. Neler yaşayacağıma dair merak ettiklerim vardı. Sormaya çekindim, ama o gözlerimden anladı ve bana neler yaşayabileceğimi anlattı. Ben zaten hastalığımın her evresini, gerek yabancı kaynaklardan, gerekse güvendiğim Türkçe kaynaklardan makaleler okuyordum. Kanser konusu benim için çok yabancı değildi, çok sevdiğim dedemi de 2005 yılında kanserden kaybetmiştim. Tuhaf bir biçimde sanki kanser olacağımı biliyordum. Dedem öldüğünde 17 yaşındaydım ve hep içimden “keşke dedem hasta olmasaydı, onun yerine ben hasta olsaydım.” derdim.

• Soru: Kemoterapi sürecinde neler yaşadınız?
• Beyit:
Kemoterapi almaya başladığımda saçlarım çok dökülmesin diye başıma şapka taktılar. Çok uzun kıvırcık saçlarım vardı. Önce şapkayı takıp başımı soğuturlardı, sonrasında ilacı alırdım. Çok soğuk olan o şapka beni hasta ederdi. Şapka taktığım için saçlarımın dökülmeyeceğini zannetmiştim. Saçlarımın dökülmeye başladığını bir gün banyoda fark ettim ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Eşim dökülen saçlarımı ben görüp üzülmeyim diye yerlerden bir bir toplardı. Şimdiki aklım olsa giden saçlarım için ağlamazdım. Normalde zaten saça, güzelliğe çok önem veren biri olmamama rağmen o anda bana o saçların dökülmesi dünyanın sonu gibi gelmişti. Saçlarım döküldükçe kendimi “zaten saçlarım çok yıpranmıştı, daha güzel çıkacak” diye avuturdum. Gerçekten de daha gür çıktı. Bir süre sonra eşimden saçlarımı kazımasını istedim, o gün kızkardeşim de vardı, güle oynaya saçımı kazıdık. Kemoterapinin uzun süreceğini anladığımdan annemden bana bir peruk almasını istemiştim. Bir süre onu taktım, sonra başıma değişik yemeniler bağladım.

“Ölümü düşündüm”

• Soru: Eşiniz de çok güçlü biriymiş...
• Beyit:
Eşim en büyük destekçilerimden biri oldu. Özellikle de yeni evli bir eş olarak. Beni hastalığımla kabul etti, hastalığımla beraber evlendi. Biz evlendikten sonra balayına gittik ve sonrasında hemen tedavi süreci başladı. Evimize geçen sene Ağustos’ta yerleşmeye başladık. Tedavi sürecinde daha çok annem ve babamın evinde kaldık, sadece haftasonları evimize gelebildik. Hastalığımın ilk zamanlarında evde yalnız kalmak bana iyi gelmiyordu. Bu yüzden kanser hastaları bu zorlu süreçte yalnız kalmamalı. Bu süreçte yalnız kalmak kanser hastalarını ölümü düşünmeye yöneltir, ki ben de ölümü düşündüm. Kendimi bir tarafa bırakıp, “bana birşey olursa, annem, babam ne yapacak? Doğaç (eşim) ne yapacak? Meliz (kızkardeşim) ne yapacak?” diye düşünmeye başlardım. Aklımda bir tablo çizerdim. Benim olmadığım bir tablo. Bensiz ne yapacaklar? Ben onlarsız ne yapacağım? diye düşünürdüm.

  Ocak 2014’de ikili ilaçlara başladığımda çok zorlandım, ayaklarım şişti, 20 kilo aldım. Bir yandan akciğerimdeki tümörler, diğer taraftan kilo ve şişlik nefes almama engel oluyordu. Annem işinden izin aldı, bana baktı, hem elim, hem ayağım oldu. Hayatın bana ailemle birlikte daha fazla vakit geçirmem için bir şans verdiğini de düşünüyorum. Annemle, babamla, kız kardeşimle, eşimle evde bol bol vakit geçirdim.

• Soru: Hayata hep olumlu bakan birisi miydiniz yoksa kanser mi size bu gücü verdi?
• Beyit:
Kanser bu gücü verdi. Ben çok duygusal bir insandım. Biri bana birşey söylese çok üzülürdüm, bazı konuları gereksiz yere kafamda büyütürdüm. Beni üzen insanlarla arama sınır koyamazdım. Hala duygusalım ama bana ve aileme zarar veren, bizi üzen insanlardan uzaklaştım. Bu süreçte ailenin önemini daha iyi anladım. Bu süreçten annem, babam, kardeşim, eşim, hepimiz birşeyler öğrendik.

“Tek keşkem var...”

• Soru: Ben tüm ailenin kanseri yaşadığını ve yıprandığını düşünüyorum...
• Beyit:
Kesinlikle. Tek keşkem var. Keşke en başından psikolojik destek alsaydık. Bu bizim bu süreçteki tek hatamız oldu. Eğer destek alsaydık hem ben, hem de ailem bu süreci daha kolay atlatabilirdik. Her kanser hastası ve ailesi bence teşhis sonrasında mutlaka destek almalı.

“Kabul etmek, başarmanın yarısıdır”

• Soru: Bu süreçte sizi rahatsız eden şeyler oldu mu?
• Beyit:
İnsanlarımız aslında çok yersiz bir merak içinde olabiliyor. Sabırla cevapladık sordukları soruları. Bilsinler, öğresinler istedik. Bu süreçte anladım ki, yanında olan insanlar seninle beraber hastalıkla savaşanlardır. Bu süreçte insanları daha iyi tandık. İki çeşit insan var bana göre bu süreçte, biri kanserin “k”sini bile telafuz etmekten korkanlar,diğeri ise sevgisine ve ilgisine ihtiyacın olduğu zamanlarda zoru görüp kaçanlar. Yanımda olmasını beklediğim ama beni arayıp sormayan çok insan oldu. Yanımda olacağını ummadığım insanlarda yanımda oldu bu zorlu süreçte.
 
Beni kısacık saçlarımla görüpte iyileştiğimi duyanlardan bazıları “Unut gitsin kanseri. Yaşamadın say o günleri. Anlatma artık. Konuşma onunla ilgili” diye öğüt veriyorlar yada öğüt verdiklerini zannediyorlar. Unutulur mu kanser? Yediğimiz, içtiğimiz şeylerde, soluduğumuz havada kanserin var olduğunu bilmiyor mu bu insanlar? Bilinçli olup iyileşilebileceğini, erken tanının zamanımızdaki önemini bilmiyor mu bizim insanlarımız? O zaman neden kanseri konuşmak istemiyorlar? Neden biz kanser hastalarının anlattıklarını dinlerken dramatik bir filmi seyredermiş gibi tepki gösteriyorlar? Saçlarımız dökülüp de kel kaldığımızda neden bize acıyarak bakıyorlar? Neden maskelerimizi gördüklerinden bizden uzaklaşıyorlar? Kanser hastaları enfeksiyon kapmamak için maske takarlar, kanseri bulaştırmamak için değil. Ziyaretçi kabul etmediğimizde bizi yanlış anlayan insanlarda oldu. Ben kanseri konuşmaktan hiç korkmadım. Kanseri konuşup paylaşmaktan korkmamalıyız. Paylaşalım ki daha fazla umut olalım yüreklere. Paylaşalım ki bizden sonraki bir zaferin daha sebebi olalım. O zamanda mutluluktan dünyalar bizim olmaz mı? Kanser de diğer hastalıklar gibi bir hastalıktır. Sadece ilaçları ağırdır, yan etkileri ağırdır. Hastalığı kabul etmek başarmanın yarısıdır. Belki de ben bu yüzden başardım. 
   Ben kanserimi çok sevdim. Bana çok şey kattı, beni ben yaptı. Varlığını severek onu benimsedim diye bana güldüler. Kanserimi iyice tanıdım ben. Her evresini ezbere bildim. “bildiğinde ne olacak, kanser değil mi? sonu ölüm” dediler. Bilmedikleri şeyse, kanserini tanıdığın zaman ondan korkmamaya başladığındır. Kanserini sevdikçe daha da çok umutla bakarsın hayata. Ölümü yakıştırmak, ölümü anlatmak kolaydır kanser hastalarına. Kolay olmayan, onlar gibi kanserle mücadele edip umutla bakabilmektir hayata.

“Bitmek bilmeyen umutlarım var”

• Soru: Umutsuzluğa kapıldığınız oldu mu?
• Beyit:
Umutsuzluğa kapılmaya zamanım olmadı. Herşeyi ardarda yaşadım, ilaçları ardarda aldım. Bir de hastalığımda ilerleme olmadı. Her çektirdiğim tomografi, bir öncekinden daha güzeldi, daha iyiydi. Bana hep umut verdi. Her tomografi sonrasında evde bayram havası vardı. Benim ve eşimin ailesi hep bir araya gelirdik.
  
Yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi var. Biz kanser hastaları ölümün kıyısında yürürüz çoğu zaman. Aslında aklımdan ölüm geçti ama beni hiç korkutmadı. Ben kendime hep dürüst oldum. Çoğu insan “kanser = ölüm” diye düşünür ama öyle değil işte. Ben 2012’de teşhis aldım ve şu an halen hayattayım, demek ki kanser öldürmüyor. Tabi ki geri gelebilir kanser bu her zaman aklımın bir köşesinde fakat bu zamanda herkesin kanser olma riski var. Tekrar bu süreci yaşamak zorunda kalsam hiç üzülmem çünkü benim bitmek bilmeyen umutlarım var. Çünkü benim için herşeyini feda eden ailem var. Bir annem var bana ömrünü feda eden, bir babam var beni kendinden çok düşünen, bir kızkardeşim var yüzümü güldürüp hep yüreğimi ferah tutan. Bir eşim var yaralarımı tüm yüreğiyle saran ve bir de ben varım, onların sevgisini gururla iliklerime kadar hisseden.

Temiz haberi, doğum günü hediyesi...

• Soru: Kanser hücrelerinin yok olduğunu, akciğerinizin tamamen temiz olduğu haberini ne
• zaman aldınız?
• Beyit:
Mayıs 2014 de çektirdiğim tomografimde son 1 tane tümör kalmıştı akciğerimde. Çok sevinmiştik ailece.Çünkü ameliyat olabilirdim artık.Yine Rum Genel Hastanesi’nde çok iyi bir cerrah tarafından ameliyatım gerçekleşti. Öyle babacan, öyle güler yüzlü bir cerrahtı ki o, şu an temiz nefes alabiliyorsam ve hayattaysam hepsi onun sayesinde. Kolay bir ameliyat mıydı? Değildi. Ağrım yok muydu? Nefes alamıyordum. Akciğer öyle değerli bir organmış ki, insan nefes alamayınca daha da iyi anlıyor değerini. Kaç gün oksijen maskesine muhtaç kaldım. O yüzden akciğerlerinize çok iyi bakın. Ağrısız, tasasız nefes alabilmenin değerini iyi bilin. Ailem ve sevdiklerim beni hastanede hiç yalnız bırakmadılar. Hatta sevindim bile ameliyat olduğuma. Uzun zamandır hastalığım yüzünden göremediğim sevdiklerimi gördüm. Güzel olanı yine ailece hep beraber olmamızdı. Canım ailemin yüzündeki o kocaman gülümsemeyi görebilmek için savaştım ben kanserle, hiç korkmadan. Ameliyattan sonra düşük dozda koruma amaçlı kemoterapi almaya devam ettim. 17 Ekim’de tomografiyi çektirmiştim. Normalde bir hafta, 10 gün sonra rapor çıkar. Bana “Çarşamba günü hazır” dediler, anneme dönüp, “anne çarşamba benim doğum günüm” dedim. Annem de “ne güzel işte, bize doğum günü hediyesi gelecek” dedi. Ve akciğerimin tamamen temiz olması öyle güzel bir hediye oldu ki bize anlatamam. Annem çok güçlü bir kadın, gücüne, yüreğine hayranım. Bana ikinci kez hayat verdi annem. Onun gibi bir anne olmak benim en büyük hayalim... Bu süreçte kocaman yüreğiyle babam hep yanımdaydı. Fedakar babam benim, gücüme güç kattı varlığı. O benim bu hayatta örnek aldğım en değerli varlığım. Kız kardeşim, güç verdi bana o güzel kalbiyle, o benim diğer yarım. Böyle günlerde daha da kenetlenir kardeşler. Hele de bir kız kardeşiniz varsa benimki gibi en güçlü, en sabırlı, en mücadeleci insan siz olursunuz.

“Hayata bakışım değişti”

• Soru: Hayatınızdan kanserden sonra ne değişti?
• Beyit:
İnsanlara bakışım, hayata bakışım değişti. Kendime daha fazla önem vermeye başladım. Bu süreçte hem kendinizi hem de sevdiklerinizi değiştirirsiniz. Sevdiklerim de değişti. Eskiler gitti, yerine yenileri geldi. Bu süreçten sevdiğim birçok arkadaşım uzak durdu, korktular belki de kanserimden. Yeni gelenlerle bağınız daha sağlam oluyor çünkü onlar zor anlarda edindiğiniz insanlar. Kanser olunca tek değışmeyen şey insanın gülüşü ve gözlerinde parıl parıl parlayan umudunun ışığıdır.

“Kaygısızca uyanmayı özledim”

• Soru: En çok neyi özlediniz tedavi sürecinde?
• Beyit:
Sabahları gözümü açtığımda kaygısızca uyanmayı özledim. Ölümün aslında ne kadar yakınımdan geçtiğini unutarak yaşamayı özledim. Uzundur zamandır göremediğim ama her gün bir mesajla veya bir telefonla hatırımı sormaktan usanmayan arkadaşlarımı, dostlarımı özledim. Burnumda mis gibi tüten her fırsatta bana kucak dolusu sevgi gönderen ailemi özledim. Hasta olma korkusu olmadan aileme doyasıya sarılmayı özledim.

“Umut olmak istiyorum”

• Soru: Geleceğe dönük ne gibi planlarınız var?
• Beyit:
Bir bebeğimiz olsun istiyoruz. Hatta ikiz bebeklerimiz. Yaşadıklarımla ilgili bir kitap yazmayı da düşünüyorum. Yaşadıklarımı anlatmak, umut olmak istiyorum. Umut bekleyen o kadar çok kanser hastası var ki.

• Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
• Beyit:
Kanseri yaşadığıma hiç pişman değilim. O insanların neler hissettiğini, ne gibi zorluklardan geçtiğini daha iyi anladım. Artık birilerine umut olabilirim diye düşündüm. Çünkü bilmeden, yaşamadan kimseye umut olamazdım.
  
“Kansersiz bir hayat nasıl olurdu” diye düşündüğüm zaman, aslında “onsuz” hiçbirşeyin farkına varamazdım ben. Yaşadığım güzel hayatın değerini bilemezdim. Sevdiklerimle vakit geçirmenin ne kadar önemli, ne kadar özel olduğunu bu kadar derinden hissedemezdim. Vücudumun benim için ne kadar önemli olduğunu öğrenemezdim, onu sağlıksız besleyerek, ona özen göstermeyerek, hor görmeye devam edebilirdim. O yüzden kanserimle olan zamanlarımı bana armağan olarak görüyorum.

“Yaşamak için, biriktirdiğimiz umutlarımız var”

   Ağladığım zamanlar da oldu elbette. Her zaman güçlü olamaz insan. Her zaman korkusuzca göğüs geremez zorluklara. Gözümdeki yaşın sebebi korkumdan değildi, ben kanserden korkmuyorum. Tek bir şeyden korktum, sevdiklerimi bensiz bırakmaktan. Başından beri sosyal medyadan yaşadıklarımı paylaştım. İlk kendim için yazıyordum yazılarımı. Sonra bir baktım ki yazılarımın onlara umut olduğunu söyleyen yüreği güzel hastalar yazılarımı okumaya başlamış. Çok mutlu oldum. Ve artık onlar için yazmaya başladım. Ben öğrendim ki hayat çok acımasız ama bir o kadar da güzelmiş. Hastalığı kabullenmenin iyleşmenin ilk adımı olduğunu öğrendim. Öğrendim ki, sen arayamasan da, aramasan da seni karşılıksız merak edip arayan, bir ihtiyacınız var mı diye kapını çalan insanlar varmış halen bu hayatta. Ve iyi ki de varlar. Ve iyi ki de yaşamak için hep bir yerlerde biriktirdiğimiz umutlarımız var.

Bu haber toplam 18703 defa okunmuştur
İlgili Haberler