1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kalbin Katedilmiş Bütün Yollarında
Kalbin Katedilmiş Bütün Yollarında

Kalbin Katedilmiş Bütün Yollarında

Kalbin Katedilmiş Bütün Yollarında

A+A-


 Rıdvan Arifoğlu
Rarifoğlu@yahoo.com


çünkü sular timsahlanmıştır
demir köprüler çünkü sırtlanlarca bombalanmıştır

Fikret Demirağ

 

Arap müzik dünyasının en iyi yorumcularından biri Asmahan (Esmahan) idi. Genç yaşta ölmesiyle derin bir acı bırakmış. Ümmü Gülsüm sadece Mısır'da değil tüm dünyada Esmahan'dan daha iyi bilinir ama Esmahan özellikle Ya Habibi Ta'ala şarkısıyla en azından bir gönüle taht kurmuştur ki kalbimin katedebildiği bütün yolların köşe başlarını bu şarkı tutar.

             Şimdi İstanbul'da Fatih semtinin çevresine dağılan Suriyeli mültecilerle karşılaştıkça Esmahan'ın hüzünlü sesi daha da etkili oluyor. Zihnimden çıkıp gitmeyen bir şarkıdır bu, ister-istemez bazen kızdığım bir şarkı. Ramazan toplantıları için tasarlandığı çok belli olan park Kutlu Doğum Haftası'yla (o)nurlanacak, yandaki parkta ise gündüz uyumak için yer arayan mülteciler olacak. Pisliğin içinde çocuğunun bezini değiştirmeye çalışan bir anne kararmış yüzünü insanlara çevirdikçe onlar kaçıyor. Türkmen mülteciler hava karardıkça kırmızı gözlerden oluşan ateş böceklerine dönüyorlar. Belediye onları kovuyormuş, Alevi dernekleri ise onlara sahip çıkıyormuş.

             Yazıya başladığım gün güzel bir gün değil. Bir de kalkıp Sarıyer'e uzanayım dedim. Uzun zamandır gitmemiştim. İstinye civarında şoför bir kazayı ustalıkla savuşturdu ama oturan-oturmayan herkes ani frenle öne doğru uzanıyordu. Bazen trafikte burun-buruna gelen iki sürücü birbirlerine laf söylemeden bağırmadan kötü-kötü bakarlar. Sonra da biri gaza basıp gider. Öyle oldu. Şoförümüz sonradan söylenmeye başladı.

             Ölüm döşeğindeki bir güzelliğin son kez ziyaret edilişidir bu. Boğaz'daki 3. köprünün yapılacağı yerin çevresindeki tahribat giderilemeyecek. Bu güzel tepeler ağaçlı halleriyle de olsa artık gülümseyemiyorlar. Bu ormanlar dedikleri gibi İstanbul'un akciğeri… Rant kavgasında kim bilir şimdiden insanın ne çok pis yüzü ortaya çıktı! Kim bilir ne kadar insan değerlenecek olan arsalarına fiyat biçiyor! İlk köprünün çift katlı veya metrolu yapılmaması mı tüm bu tahribatın nedeni, yoksa insanın hırs mücadelesi mi? Ortalamayı tutturmak belki de en büyük sorun. Kısa vadeli, gözü dolduran ama tahrip gücü zamana yayılan pek sağlam projeler.

             1. Köprü sözkonusu olduğunda pekçok şey anlatılır. (Acaba köprülerin isimleri mi numaraları mı daha çok kullanılıyor?) Projelerden, dönemin politikalarından falan dem vurulur, ama 19 işçinin öldüğü anlatılmaz. Neden böyledir? Çok mu kanıksanmıştır bu haberler? Yoksa karşıymış gibi görünenler açısından bakıldığında bunlar o kadar da önemli değil midir köprü ve prestijin yanında. Bazı mimarlar sürekli denizin ulaşım için az kullanıldığı eleştirisini getiriyorlar. Marmaray hızla gitmek isteyenler için iyi oldu, , ama giriş ve çıkışlarda insan o kadar yol yürüyor ki acaba vapurla mı gitseydim diye düşünür. Üstelik vapur eğlenceli, vapur seyirli, vapur martılı, manzaralı ve havalı. Köstebek gibi yerin altına girmek güzel çağrışımlara gebe değil. Önlüğüne kilikli bir çocuk ta adalara baktı. Ne güzel bir bakıştı. Köstebek yuvasında bunlar yok. Melamin yüzler şüphe uyandırdıkça bakışmalar kaçamaklaşıyor. Dışarıya da bakamıyorsun, baksan kapkaranlık camın yansımasında gene karşındakini göreceksin. Şüphe giderek artıyor. Bitsin bu yılan ürümesi.  

             Haliç'deki metro-yaya köprüsü ise şehirliye iki koca altın boynuz gibi hört diye girmiş-takılmış… Bazı mimarların takıntısı mıdır bu? Bazı mimarlar "ben köprüye köprü demem asma köprü olmayınca" deme eğilimindeler. Sanki uzun bacaklara çelik halatlarla asılmış köprü gerekliymiş gibi… Maliyetten dolayı mı böyle yapıldı? Sanmam. Kaldı ki maliyet ne olursa olsun ikinci planda kalmalıydı. İki uzun ayak çelik halatları topluyor. Böyle projeler kağıtta güzel, yerinde kötü görünür. İki ayak daha uzunmuş ama yapılırken kısaltılıp kütleştirilmiş. Yarışmasız, "ben yaptım oldu" kokan projelerden… İki ayak belli ki minare çağrışımı yapacaktı. Simetrik sivriltilmemiş külahlarda uçak için ışık veya anten gibi şeyler de olunca istenen etki iyice ortadan kalkmış. Sünneti yarım kalmış çocuk pipisi olmuşlar (amiyane tabirle). Ortalık halat kaynıyor. Ortada metro durağı olduğu için gövde kalınlaşmış. Yaya yolu da olması gerektiği için köprü çok genişlemiş. Arkadaki Süleymaniye, hem semt hem cami olarak görsel kesintiye uğramış. Köprü gece beyaz ışıklarından ve durakların çatı sisteminden  dolayı taverna gibi görünüyor. Saatler geçtikçe "hançere"mden bir hançer çıkarmaya çalışır gibi acı ve üzüntüyle yürüyorum. İşte o metronun ulaştığı Vezneciler'de çok ilginç bir cami var. Kalenderhane Camii "dönme" bir cami, kiliseden. Son gittiğimde kapalıydı. Şimdi namaza denk geldim. Küçük kilisede hoca biraz rahipleşiyor mu ne!? Sesindeki gayde (kaide) bunu hissettiriyor. Yoksa kilisenin akustiğinin bir oyunu mu bu? Türk-Yunan ikilisinin bir oyunu diyelim BRT spikeri gibi. Cemaatten biri namaz bitince benim duvar resimlerine bakışıma baktı. Gördün mü bakışımı? Up! Up! Double up!
             Introibo ad altare Dei: Tanrı'nın mihrabına gideceğim… Döngü eksik parçalara rağmen ağır-aksak tamamlandı. Camimsi-kilisenin/kilisemsi-caminin çıkışındaki Suriyeli mülteciler sorar gibi bakıyorlar. "Giderken sizin gözlerinizi gördüm, geri döndüm," diyemedim.

Bu haber toplam 1568 defa okunmuştur
Gaile 263. Sayısı

Gaile 263. Sayısı