1. YAZARLAR

  2. Sinan Dirlik

  3. Kahramanlar ve Halk
Sinan Dirlik

Sinan Dirlik

Kahramanlar ve Halk

A+A-

Kuzeyli, hatta batılı bir sükûnetten uzak olduğumuz malum fakat Ortadoğu avazeliğimizle harlanan Akdeniz duygusallığımız da fena… Önünü sonunu düşünmeden kendimizi kaptırdığımız yaşadığımız o anın sarhoşluğuyla kırıp döküyoruz birbirimizi. Sonrasında kırıp döktüklerimizi toplamak, hasarı onarıp yeniden yola koyulmak zorlaşıyor. Kişisel ilişkilerimizde de, özellikle kritik toplumsal değişim dönemlerinde siyasi rakip olarak gördüklerimizle ilişkilerimizde de durum böyle genellikle…

Tarihin en hızlı aktığı, değişimin en derin yaşandığı, sancılı, şiddetli, karmaşık bir çağ düştü payımıza. İnsanlık saman çöpü gibi oradan oraya savrulurken, her şeyin durulup berraklaşacağı zamanların hayli uzağına düştük.

Değişim isteğinin güçlü bir dalgaya dönüştüğü zamanlarda ortaya çıkan siyasi hareketler ve liderler, eğer talih yaver giderse toplumun yazgısını değiştirebilirler kuşkusuz. Fakat yazgının değişmekte olduğu o devrimci zaman diliminin de bir yazgısı var. Erken doğumların, sabırsız çıkışların, siyasi hoyratlıkları, rehavetlerin, basiretsizliklerin her şeyi ters yüz edebileceği, devrimci durumları boğup, umutları bir başka bahara kadar erteleyebileceği kritik bir süreç bu…

Kendisinden önce yaşanan tüm çilelerin, öfke ve acıların, belirsizliklerin yükünü, en karanlık dönemlerde ortaya çıkıp sorumluluk alan siyasi hareketlerin ve liderlerin omuzlarına bindirmek ve ondan mucizeler beklemek kötü bir doğu alışkanlığı… O yüzden adını dağlara taşlara yazdığımız kahramanlar yaratıp, sonra da daha ilk tökezlemelerinde başlarına törenlerle taktığımız taçları, aynı hışımla alıp yere çaldığımız çok olmuştur. Bu, hem umutlar bağladığımız, omuzlarına geçmişin ve geleceğin tüm sorunlarını yüklediğimiz kahramanlarımıza hem de saman alevi gibi parlayıp sönen, peşini bırakıp, sorumluluğunu liderlere ihale ettiğimiz geleceğimize karşı büyük haksızlık…

Daha birkaç hafta önce kazandığı zaferi neredeyse mahcup denecek bir tevazuu ile karşılayan Mustafa Akıncı’nın omuzlarına yüklenen tam da bu: 40 yıllık kangrenleşmiş, çözümsüzleştikçe toplumu küskünleştirip hırçınlaştırmış Kıbrıs sorununun yükünü omuzlamış bir lider vardı İnönü Meydanında.
24 Nisan 2005’te Mehmet Ali Talat’ı ve 26 Nisan 2015’te Mustafa Akıncı’yı Cumhurbaşkanlığı sarayına taşıyan, o birbirine çok benzeyen coşkulu kalabalıklardan hepimizin alması gereken bir ders var. Sorumluluk alıp, taşın altına elini koyan kahramanları, o güçlü zafer anlarında başlarına dikenli bir tacı takıp omuzlarda saraylara taşımak çok kolay… Peki ya sonrası?

“Al işte mühür, al işte yetki. Hadi bakalım, çöz şunu, kurtar bizi tüm dertlerimizden” deyip evlere dönüldüğünde, Mustafa Akıncı’nın başına gelecek olan da Mehmet Ali Talat’ın başına gelenden farklı olmayacak. Bu iki liderin seçilmesi, yetkilendirilmesi bir sonuç değil zira… Tam tersine başlangıç…
Eğer kahramanlarımızı alkışlarla, vaveyla ile omuzlara alıp bir saraya tıkıştırır ve onu tek başına bırakıp yalnızlaştırırsak; onu daha güçlü sorumluluklar almaya, daha güçlü adımlar atmaya zorlamaz, bu zorlu mücadelede elini güçlendirmezsek ortaya çıkacak olan düş kırıklığının sorumlusu kahramanlarımız değil, bizleriz. Bu kötü Ortadoğu âdetinde ısrar edersek, yarattığımız kahramanların biri gider biri gelir… Bizler için de, çocuklarımız ve onların çocukları için de…

Meydanda yenemediğini, kapalı kapılar arkasında kuşatan, farkına bile vardırmadan yalnızlaştırıp halktan koparan bir gelenek karşısında halkın diri uyanıklığına her zamankinden fazla ihtiyaç var.
Demem o ki, Mustafa Akıncı’yı seçip Silihtar’a taşımakla iş bitmedi… Şimdi onun elini kolunu bağlamak, 40 yıllık statükonun oyunlarının girdabına sokup yavaş yavaş etkisizleştirmek, güçsüzleştirmek ve günün sonunda “aha işte, bu da başaramadı” dedirtmek için varını gücünü harcayacak olanlara karşı yalnız bırakmamak gerekiyor.

Kahramanların mayasında var kahramanlık, tamam… Ama o mayayı çürütmeyecek olan da halkın diri uyanıklığı…
Bu arada… Yeniden merhaba Yenidüzen okuyucusu :)

Bu yazı toplam 2918 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar