1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kadına cinayetlerine karşı isyandayız!
Kadına cinayetlerine karşı isyandayız!

Kadına cinayetlerine karşı isyandayız!

Kadına yönelik şiddetin nüvesinde bulunan güç ve kontrol, duygusal şiddet söz konusu olduğunda herhangi fiziki bir güç uygulamadan kadının davranışı üzerinde kontrolü sağlama işlevi görür

A+A-

 

Cansu N. Nazlı
Kadın Eğitimi Kolektifi Aktivisti

cansunazli@yahoo.com

Geçtiğimiz hafta art arda yaşanan kadın cinayetleri, bizi bir yandan üzerken öte taraftan konuyla ilgili öfkemizin alevlenmesine de neden oldu. Anayasal, yasal yükümlüğü bu toprak üzerinde yaşayan kadınların can güvenliğini sağlamak, beden bütünlüğünü korumak olan devlete yüzümüzü çevirdiğimiz zaman gördüğümüz, kadına yönelik şiddetin önlenmesi esasen görev alanına giren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ersan Saner’in cinayetler karşısında yükseltilen isyana “ Bu olaylar üzerinden siyaset yapılmamalıdır.” reaksiyonu oldu.

Kadın Cinayetleri Politiktir!

Kadın cinayetleri üzerine politika yapılmaması uyarısı, kadın cinayetlerinin kendisinin politik, toplumsal olduğunu düşündüğümüzde kulağa oldukça absürt duyulmaktadır. Kadına yönelik şiddet en temelde,  içinde bulunduğumuz ataerkil kapitalist sistemin ürettiği bir sorundur. Erkeğin kadının hayatı, bedeni ve emeği üzerinde hakimiyet kurmasının meşru kabul edildiği toplumsal yapı başta olmak üzere, neoliberal politikalar ve yoksullaşma, muhafazakarlaşma ile gericilik kadına yönelik şiddetin kaynakları arasındadır.

Sanılanın aksine, kadına yönelik şiddet sadece fiziksel olmayıp şiddetin tüm çeşitleri ülkemizde gerçekten mevcuttur. Aşağıda inceleyeceğimiz gibi bu şiddet türleri yukarıda saydığımız kadına yönelik şiddetin kaynağı olan unsurlarla doğrudan ilişki içerisindedir.

Ekonomik Şiddet

Kıbrıs’ın kuzeyinde kadınlar yaygın olarak çalışsalar dahi, birçok kadın kendi kazancı üzerinde söz hakkına sahip değildir. Kadının kazandığı para yaygın olarak ‘aile bütçesi’ne tahsis edilirken aile bütçesi genel olarak erkeğin kontrolündedir. Çoğu zaman çalışan kadınlar aile bütçesinden sorumlu erkeğin uygun gördüğü harçlıkla yetinmektedir.

Hayat pahalılığı artarken yerinde sayan asgari ücretin, uzun saatler düşük ücrete çalışmanın sonucu en çok emekçi kadınların üzerinde baskıya neden olmaktadır. Bilhassa özel sektör emekçisi kadınlar çocuk sahibi oldukları zaman, tam gün eğitim ve kamusal kreş gibi hizmetler devlet tarafından sağlanmadığından çalışmanın mı yoksa evde çocuklara bakmanın mı ay sonunu daha rahat çıkarmaya yarayacağı hesabına itilmektedir. 

Psikolojik- Duygusal Şiddet

Eşleri, babaları, kardeşleri hatta patronları tarafından kadınların hemen her gün uğramakta olduğu duygusal şiddete verilebilecek örnekler oldukça çeşitlidir. Kadına yönelik şiddetin nüvesinde bulunan güç ve kontrol, duygusal şiddet söz konusu olduğunda herhangi fiziki bir güç uygulamadan kadının davranışı üzerinde kontrolü sağlama işlevi görür. Yani kimse bizim elimizi kolumuzu bağlamasa da gece dışarıya yalnız çıkmamızın istenmemesi yahut arkadaşlarımızla görüşmelerimizin kıskançlık kisvesiyle kısıtlanması buna örnek gösterilebilir. Kadınların hangi boyda etek giymesi gerektiğinden tutun da nasıl oturup kalkacağına, gece dışarıya çıkıp çıkamayacağına müdahale etmeyi ahlaki, toplumsal bir mesele haline getiren muhafazakâr politikaların kadınlara uygulanan duygusal şiddeti ve toplumsal baskıyı tırmandırdığı ve yaydığı ortadadır.

Cinsel Şiddet

Cinsel taciz ve tecavüz suçlarının giderek daha görünür olması, bizi cinsel şiddetin geçmişte pek yaşanmadığı halde şimdilerde epey arttığını düşünmemize neden olur. Oysaki, cinsel şiddet diğer şiddet türlerine oranla gün yüzüne çıkması en zor olandır. Zira, yakınlarımız tarafından uğranıldığı takdirde, misal evlilik içi tecavüz yahut istenmeyen cinsel davranışlara eş tarafından zorlanıldığı durumlarda cinselliğimizi mahremimiz olduğu düşüncesiyle bunu paylaşmaktan kaçınırız. Yahut ensest bir ilişki olduğunda bunun ortaya çıkması da resmi merciilere şikâyet yoluyla ulaşması da pek zordur. Tüm bunlar, yani cinsel şiddetin diğer şiddet türlerine oranla çok görünmemesi, az olduğunu göstermemektedir. Keza, Kıbrıs’ta geçmişte yaşanan savaş tecavüzleri de cinsel şiddet olaylarına bu diyarda aşina olunduğunun göstergesidir.

Öte yandan ülkemizde pek çok yabancı uyruklu kadının gayrıinsani koşullarda, seyahat belgelerine el konularak seks kölesi olarak çalıştırılması, gece kulüplerinde cinayetlere kurban gidiyor oluşları da, pezevenklerce devlete ödenen vergi karşılığında devletin göz yumduğu yaygın kadına yönelik şiddet vakalarıdır. Sosyal politikalardan çekilen devletin kadınların beden bütünlüğünü korumak, can güvenliğini sağlamak, gayrıinsani koşullarda çalıştırıldıklarını saptayarak gece kulüplerini kapatması gerekirken bu zulüm ve sömürüden para kazanması ataerkil kapitalist sistemin tezahürüdür.

Fiziksel Şiddet

Sosyal Hizmetler Dairesi’nin 2016 yılında toplamış olduğu verilere göre 210 kadın darp edildiği şikâyetiyle polise başvurmuştur. Polisin genel olarak şiddet şikayetinde bulunan kadınların ifadelerini alarak dosya açmaktan imtina etmeleri, bunca kadının fiziksel şiddete uğramalarına karşın şiddet ortamından kaçıp başlarını sokabilecekleri bir çatının devlet tarafından açılmayışı, şiddet gören kadınlara adli yardım sağlanmayışı devletin kadınları korumayarak şiddete açık hale getiriyor oluşu yine neoliberal politikalarla doğrudan ilişkilidir.

 

Çalıştaydan Kadın Eğitimi Kolektifi’nin Notları…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın geçtiğimiz ay düzenlediği, Kadın Eğitimi Kolektifi olarak katıldığımız 1. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı’nda da üzerinde durduğumuz birkaç hususu bu noktada eklemek gerekiyor. Adli yardım sağlanması, sığınma evleri kurulması, şiddet önleme merkezleri aracılığı devletin sağlık, hukuk, güvenlik gibi konularda iş birliği içerisinde hareket etmesi elzemse de kadına yönelik şiddetle mücadele bu uygulamalarla sınırlı değildir.

Devlet, kadınların şiddete karşı direnebilmesi için asgari ücretin artırılması, ev emekçilerine sosyal güvence sağlanması, ücretsiz sağlık hizmetlerinin verilmesi, kamusal toplu taşımacılığın gelişmesi, devlet okullarında tam gün eğitime geçilmesi ve kamusal kreşlerin açılması gibi konularda da icraatta bulunması gerekiyor. Zira, bugün asgari ücretle çalışan özel sektör emekçisi bir kadının bırakın çocukların ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir gelire sahip olmasını temel ihtiyaçları bile ancak karşılayabilmektedir. Devlet hastanelerinde sağlık hizmetlerinin giderek geriletilmesi, katkı olarak ücret alınması yanında sigortadan giderek daha az ilaç temin edilmesi en çok yoksul kadınların hayatını etkilemektedir. Yukarıda bahsi geçtiği gibi kamusal eğitimin tam gün olmayışı, kadının kazandığının tamamını neredeyse özel etüt merkezlerine harcamasına neden olmakta; işini kaybetme tehlikesiyle çocuk sahibi olan özel sektör emekçisi kadınlar kreş ücretlerinin çok pahalı olması sebebiyle zor duruma girmektedirler.

Öte taraftan kamusal ulaşım hizmetlerinin gelişmemiş olması da kadının hareket alanını daraltmaktadır. Bugün Dipkarpaz’da yaşayan bir kadının İskele’de bulunan devlet dairelerine gidebilmeleri için 30 dakikalık bir yol gitmeleri gerekmekte, ciddi ulaşım sıkıntıları yaşanmaktadır.

Hal böyle olunca Dipkarpaz’da yaşayan yoksul bir kadının şiddete maruz kalması durumunda evden kaçması oldukça zordur. Koruma emri başvurusu ve boşanma davası için devamlı surette Mahkemeye gidip gelmek durumunda kalmak ise sadece ulaşım açısından bile neredeyse imkansız hale gelmektedir. Aynı durum özel sektör emekçisi kadınlar için de geçerlidir. Dava açacak, koruma emri alacak masrafları bir şekilde temin etseler dahi, belli periyotlarda Mahkemeye gitmeleri gerekmesi iş yerinde sorunlara neden olmakta; kadınların zaten sıkıntılı olan hayatlarına bir de işini kaybetme tehdidi eklenmektedir.

Kadına Yönelik Şiddetle Her Alanda Mücadeleye Devam!

Özetlemek gerekirse, erkek egemen toplum yapısı yanında muhafazakarlaşmanın artması hayatımız, emeğimiz, bedenimiz üzerindeki baskının yoğunlaşmasına; neoliberal politikalar sonucu giderek fakirleşmemiz ve devletin temel hizmetleri vermekten imtina etmesi de şiddete karşı korumasız hale gelmemize neden olmaktadır. Bugün, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ufku bu sebeple, yalnızca adli yardım sağlanması, şiddet önleme merkezleri ile sığınma evleri kurulması ile sınırlı tutulmamalıdır. AKP aracılığıyla ülkemizde tırmandırılmaya çalışılan gericiliğe, devlet tarafından sağlanması gereken eğitim- sağlık- ulaşım gibi temel hizmetlerin geriletilmesine, iş güvencesi olmadan uzun saatler düşük ücretle çalıştırılmaya karşı da mücadele örmemiz, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için hayati öneme sahip mücadele alanlarıdır.


Bilgi: Fotoğraf art arda yaşanan kadın cinayetleri üzerine kadınları korumayan devletten hesap sormak için Kadın Eğitimi Kolektifi’nin çağrısıyla bir araya gelen pek çok aktivist ve örgütün katılımıyla Başbakanlık önünde 21 Nisan’da gerçekleşen eylemden bir kare.

Bu haber toplam 2722 defa okunmuştur
Etiketler : ,
Gaile 416. Sayısı

Gaile 416. Sayısı