1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. KAÇ BIÇAK DARBESİ?
Sami Özuslu

Sami Özuslu

KAÇ BIÇAK DARBESİ?

A+A-



 Peşi sıra yaşadığımız iki cinayetin ortak özellikleri var.
 İkisi de kadın cinayeti.
 İkisi de bıçakla işlendi.
 İkisi de 'kıskançlık'la bağlantılandırıldı.
 İkisi de Türkiye kökenli insanlar tarafından işlendi.
 İkisinde de Türkiye kökenli kadınlar öldürüldü.
 İkisi de kamuya açık yerlerde yaşandı.
 Bu verilerle nereye varılabilir?
 Sosyal bilimciler açısından yalnızca iki olay yeterli olmaz herhalde.
 Psikologlar konuya mikro yaklaşıp 'iki manyağın rastlantı sonucu peş peşe
 gelmiş cinayetleri' yorumunu getirebilir.
 Her iki vakada da cinayeti işleyenlerin 'normal' bir ruh halinde
 olmadıkları kesin.
 Ya da yetiştikleri sosyal ortam onlara yaptıklarının 'normal' olduğunu
 öğretmiş.
 Cinayet işledikten sonra kebap yiyebilmek nasıl bir duygu acaba?
 Yahut 'çok sevdiği' insanı kıskandığı için delik deşik etmek?
 Üniversite yıllarında izlediğim 'Et' isimli bir film geldi aklıma bu iki
 korkunç olaydan sonra.
 Filmde bir erkek, çok sevdiği kadını öldürüp etini yemişti.
 Neden mi?
 Çok sevdiğinden!
 O kadar çok sevmişti ki, etini böceklerin yemesini bile istememişti.
 'Kötü' bir niyeti yoktu yani.
 'Çok sevdiği için' öldürüp yemişti.
 İğrenç mi?
 Korkunç mu?
 Bize göre evet.
 Son iki cinayeti işleyenler bizim gibi düşünmüyordu muhtemelen...
 Onlara göre sevmenin bir sonraki -doğal(!)- adımı öldürmek olabilir pekala...
 Neymiş?
 Kıskanmış, öldürmüş...
 Acaba kadın bunu hak edecek ne yapmış?
 Başkasına mı gönül vermiş?
 Başkasıyla mı sevişmiş?
 Hamile mi kalmış?
 O zaman 'katli vacip' mi?
 Böyle düşünenler var.
 Bizde çok az belki.
 Türkiye'de az değil ama...
 Ortada arka arkaya işlenen iki cinayet var ve toplumun zaten bozulmuş ruh
 halini daha derin biçimde yaralayan bu olayları sıradanlaştırmak en büyük
 hata olur.
 Mesele sıradan bir kriminal olay değil.
 Hırsızlığı polisiye tedbirlerle önlemek mümkün.
 Soygunu da...
 Lakin aile içi şiddeti polis önleyemez.
 Yasalar da...
 Kültür ve eğitim ve sosyal yapı...
 Bunlara bakmak lazım.
 Her eve bir polis, her muhtemel katil kocanın peşine bir devriye, her
 potansiyel manyağın yaşadığı mekanlara mobese kamerası takmak mümkün değil
 ki.
İşlenen iki kadın cinayetinin sosyal ve psikolojik nedenlerine,
 sonuçlarına, güvenlikle alakalı yönlerine devletin bakması şart.
 Bununla beraber iki cinayetin medyada yer alış biçimini de ele almak
 gerekiyor.
 İki gün arayla, birbirine çok benzeyen iki cinayetin işlenmiş olması
 tamamen rastlantı mıdır?
 Yoksa intihar haberlerindeki gibi medyanın bir 'özendirici' rolü oldu mu?
 İkinci cinayet, birincinin kopyası mıydı?
 İlk cinayetin medyaya/sosyal medyaya yansımış hali, ikinci cinayeti
 tetiklemiş olabilir mi?
 Bu sorulara yanıt vermek zor.
 Yanıt bulmak zor olsa da düşünmekte fayda var.
 Sahi, işlenen cinayette 'kocanın kıskanç olma'sının öne çıkarılması neye
 hizmet ediyor olabilir?
 Ya da 'katilin bıçağı kadının vücuduna kaç kez sapladığı'...
 Bunlar başka 'potansiyel kıskanç koca'lara örnek olabilir mi acaba?
 Kim bilir?
 

Bu yazı toplam 2194 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar