1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Jazz’ın Merkezi Gospel
Jazz’ın Merkezi Gospel

Jazz’ın Merkezi Gospel

Jazz’ın Merkezi Gospel

A+A-

Filiz Uzun

Hemen hemen müzikle ilgili yazımda mutlaka jazz tutkumdan ve jazz müziğin beni ne kadar etkilediğinden bahsetmişimdir. Ardından da, istediğim zaman gidebileceğim ve gittiğimde de jazz müzik dinleyebileceğim bir mekân olmadığının şikâyetlerini de yapmışımdır yazılarımda. Adamızda birçok mekânda jazz müzik etkinlikleri yapan birçok mekân var. Ancak o etkinlikleri kaçırabiliyoruz zaman zaman.

Daha çok jazz’ın felsefesinin var olduğu dekoruyla, gelen müşterisiyle, içilen içkileriyle ve yapılan sohbetleriyle jazz kültürünü size hatırlatan bir mekân yoktu maalesef Lefkoşa’da. Birçok müzisyen de böyle mekânların azlığından yakınmıştır benimle yaptıkları röportajlarda.

“İşte alın size” der gibi açıldı The Gospel. Müthiş bir dekorasyon ve zekilik örneği ile. Duvarından çerçevesine, fotoğraflarından mobilyalarına, barından çalışanına kadar her şey çok ince düşünülerek oluşturulmuş. Jazz müzikle de birleşince inanılmaz bir keyif yaşıyorsunuz gittiğinizde. Yani ben öyle hissediyorum.

‘12 Years a Slave’ adlı filmi izleyenler vardır mutlaka, izlemediyseniz de mutlaka izleyin derim. Orada 1800’lü yıllarda siyahi insanların yaşadıklar kölelik hayatını ve yaşanılan adaletsizlikleri anlatıyor. O filmde beni etkileyen en önemli şeylerden biri de çaresizliklerini anlatmak ya da umutlarını yaşatmak için kullandıkları dil. Müzik dili.

Belki de Gospel müziğinin doğma sebebi. Çoğunluğun okuma yazma bilmediğini var sayarsak müziklerinde kullanılan dilin de doğaçlama olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Ritmi oluşturmak için el çırpışları.

Jazz müziğinin beni bu kadar etkilemesinin sebebi bu. Müziği bir başkaldırı olarak kullanmalarıdır. Ya da umut verici bir araç.

Gospel Bar’ın sahibi Ali Can adındaki arkadaşımın da bu hislerle açtığını bilmek ve burayı ayakta tutmak için sarf ettiği mücadele, müzik çizgisinde kararlı oluşu inanılmaz mutlu etti beni.

Aslında Kıbrıs İnsanı da alt yapısında acılar ve umutlar barındıran bir toplum. Savaşlar, göçler, kayıplar ve mücadeleler yaşamış bu toplumu çok da benzetirim siyahi insanlara.

Bu mekânın Lefkoşa’da açılması ve istediğim her akşam gittiğimde zevk aldığım müziği duyacağımı bilmek bile inanılmaz keyif verici.

Bu anlamda böyle bir mekânı bizlere sağladığı için Ali Can’a çok teşekkür ederim. Ben 15 Aralık’ta canlı jazz müzik dinlemek için yerimi ayırttım. Jazz severler hep birlikte GOSPEL’de buluşup jazz yapalım.

F.U: Seni tanıyabilir miyiz? Hangi rüzgâr savurdu seni buralara?
A.C:
Ben Ali Can. Aslında ben denizciyim. Kaptanım. Önce denizde alaylı yetişip sonra okulunu da okudum. Yaz kış denizde yaşayan bir adamdım. Bodrum’da yaşıyordum. Karayla pek fazla bir ilişkim de yoktu açıkçası. Deniz bildiğiniz üzere stabil bir zemin değildir. Dengesiz bir zemindir. Karada yüklendiğimiz tüm ağırlıkları denizde sallanarak düşürebildiğimden dolayı denizde yaşamı tercih eden bir adamdım. Çok mutlu bir adamdım. Daha sonra yaklaşık bir buçuk sene önce denizden ayrılmak ve Kıbrıs’a yerleşmek zorunda kaldım. Çünkü aşık oldum. Aşkım beni buralara getirdi.

F.U: Kıbrıs bir ada, neden denizle ilgili bir iş yapmadınız?
A.C:
Açıkçası denizde uygun bir çalışma ortamı bulamadım. Bir de benim yapabileceğim yani becerilerim çok fazla değildir. Ticaret yapabilecek biri de değilim. En iyi bildiğim şeyi yapmak istedim. Kaptan olduğumdan hizmet sektörünü iyi bilirim. Mutfakta çok güvenirim kendime. Bar’ı da bilirim. Bu işte çok çalıştığım için de insanlar ne sever, ne bekler iyi bilirim. Bu yüzden bir cafe-bar açmaya karar verdim.

“SOSYOLOJİ CAFELERDEN BESLENİR”

F.U: Çok sıradan bir cafe-bar değil ama burası... Jazz bar desek daha doğru olur sanırım?
A.C:
Açıkçası bu barda benim imzam olsun istedim. Ve olabildiğince karakterli bir mekân olsun istedim. Felsefe bölümü bitirip master da yaptım. Ve biliyoruz ki artık sosyoloji cafelerden besleniyor. Günlük söylem ve söylentilerden yola çıkarak bir kültürün ideolojisi üzerine tahliller yapabiliyorsunuz. Bu da demek oluyor ki bir memleketin cafeleri ve barları tıpkı okulları gibi ideolojik aygıtlarıdır. Aslında böyle düşünüldüğünde cafe/bar işletmecilerine de büyük sorumluluk yüklenir.

F.U: Burayı açarken böyle bir sorumluluk hissederek mi açtın?
A.C:
Evet. Ben Lefkoşa’da popüler kültürden ayrışan müziklerin çalındığı bir karakter vermek istedim mekânımıza. Ve Blues ve Jazz’ı seçtik. Bu tamamen benle alakalı bir şeydir. Blues emeğin müziğidir. Jazz da emekçinin biraz daha salon görmüş halidir. Burada aslında kendi müşterimizi yaratmaya çalışıyoruz.

F.U: Burayı açarken sadece 1.5 yıldır buradasınız bu eksikliği hissettiğiniz için mi? Yoksa böyle bir yer açmak hayaliniz olduğundan mı açtınız?
A.C:
Açıkçası Kıbrıs’ta çok bar gezdim diyemem. Gittiğim mekânları da incelemek veya tahlil için gitmedim. Bir tek fark ettiğim şuydu birçok mekânda, tercih edilen müzikle mekânın dekorasyonu, estetiği, görüntüsünün uyuşmadığıydı. Ben kendi mekânımı oluştururken yaşayacağım bir yer olacağından kendi estetiğimi oluşturmak isterdim. Lefkoşa, blues ve jazz çalan bir mekân/bar yoksa çekici bir Lefkoşa değildi benim için açıkçası. Biraz da kendim için tabii ki.

“EDEPSİZ GOSPEL”

F.U: Mekânınıza Gospel ismini koymak nereden aklınıza geldi? Gospel, kilisede org ya da piyano ile doğaçlama yapılan müziktir esasında. Biraz da dini tınıları vardır?
A.C:
Aslında Gospel, blues dediğimiz müziğin temelidir. Hristiyan Gospel değil de Afrika’dan gelen siyahilerin gospelidir. Ritm, emeğin ritmidir. Good news ya da good spell’den gelir. Bir nevi ağıt müziğidir. Gospel müziğinin yanında sözler de sokak sözleridir. Biraz edepsizdir yani. Gospel hem ritmi hem de sözler bakımından değişerek Blues’a dönüştü. Mekânımıza da uyacağından bu ismi tercih ettik.

F.U: Müthis bir dekorasyon olmuş. Her ayrıntı düşünülmüş. Sanırım New York’taki bir Jazz bardan farksız olmuştur. Siz mi yaptınız dekorasyonunu?
A.C:
Ben bar açacak bir dükkân ararken buranın daire olarak kiralık olduğunu gördüm. İçine girdim ve ilk olarak tavanına baktım. Tavanı tam da istediğim gibi yüksekti. Ve tuttum. Duvarlar yıkıldı. Mobilyaların tasarımlarını da ben yaptım. Tavanlardaki ve mekânın her yerindeki ahşapları ve mobilyaları Ankara’da yaptırdım. Getirdikten sonra da ben ve bir arkadaşım birlikte montajını yaptık. Mekândaki duvar kağıtları, duvar boyaları, sandalye ve koltuk derilerinin renk seçimlerini annem yaptı. (annem de iyi bir mimardır). Tabloları ve fotoğrafların seçimini Özlem Savoğlu ile birlikte seçtik.

F.U: Burada ilk başlarda jazz daha sık yapılıyordu. Canlı müzik olarak tabii. Şimdi biraz aralar oldu sanıyorum. Merak ediyorum ilgi nasıl?
A.C:
Gospel’i açtığımızdan beri 4 ay geçti. İlk açtığımız ayda yaklaşık 8 canlı müzik etkinliği yaptık. 4 etkinlik jazz, 4 etkinlik de blues’du. Şunu söylemeliyim ki 3 aydır bu etkinliklerin devam etmesi için çok çırpındık. Neticede bir ticaretin içine girmiş bulunduk. Ve her ay ödemeleriniz oluyor. Bir eleştiri yapmadan geçemeyeceğim burada. Maalesef Kıbrıs’ta bir sıkıntı var. Kıbrıs insanı küçük anlatılarda örgütlenebilen bir toplum değildir. Yani şu demek. Mesela Hayvanları Koruma Derneği gibi küçük örgütleri yaşatamıyor. Burası da sonuçta jazz kültürünü yaşatma derneği gibi düşünecek olursak… Jazz severlerin burayı koruması gerekmektedir.

F.U: Yemek de yenilebiliyor burada? Mutfakta iddialı mısınız?
A.C:
Açıldığımızdan beri 3 tane aşçı değiştik. Şu an kendim yetiştiriyorum. Çünkü mutfakta ben de iyiyim. Yemek yapmayan kaptan yoktur zaten. Menümüzde diğer bu tür mekânlardan çok da farklı değil. İçkinin yanında yenilebilecek yiyeceklerdir. Farklı bir menü ilk başlarda yapmaya çalıştık hatta bir süre hamburger koymadık menümüze ancak talep ediliyor çok fazla. Ancak hamburgeri biz yapıyoruz. Hazır hiçbir şey kullanmıyoruz. İlerde belki kendi menümüzü oluştururuz.

F.U: Kokteyllerinizle ünlendiniz ama. Bunlar sizin yarattığınız kokteyller mi?
A.C:
Barı bir süre ben yürüttüm. Aslında amacım kokteyl oluşturmak falan değil ama tatları karıştırmayı sevdiğim için birkaç tane kokteyl ürettim. Mesela ‘Yasak Elma’ acayip beğenildi. Şu an menüden çıkardım. Çünkü herkes onu istiyordu. Şu an barda Zafer Bulut arkadaşımız var. Öncelikle arkadaşım olarak gelirdi mekânımıza, daha sonra birlikte çalışmaya karar verdik. Önce mutfağa geçti Zafer. Daha sonra da ben barı ona bıraktım. İnanılmaz iyi bir insan ve iyi bir barmendir. Sohbeti ve bilgisi de çok keyiflidir. Zafer’in de kokteylleri inanılmazdır. Kendi menüsünü oluşturdu. Likörlerimiz de çok beğeniliyor.

F.U: Burada canlı jazz olduğu akşamları iyi duyurabiliyor musunuz peki?
A.C:
Açıkçası şunu söylemeliyim ki ben sosyal paylaşım sitelerini çok iyi kullanabilen bir adam değilim. Yeni yeni öğreniyorum. Şu an The Gospel adında bir facebook sayfamız var etkinlikleri buradan paylaşıyoruz. Ancak benim Kıbrıs’ta toplasanız 30 arkadaşım var. O yüzden yeni yeni öğreniyoruz ve çok daha ciddi reklam politikaları ile duyurmaya başladık.

******************************************************

JAZZ KÜLTÜRÜNÜ YAŞATAN MEKÂN

F.U: Jazz müzik de şu an oluşturduğunuz mekân da orta yaş kişilere hitap ediyor aslında değil mi?
A.C:
Elbette. Hedef kitlemiz orta yaş zaten. Oturup içkisini içip müziğini dinleyeceği ve sohbet edebileceği bir mekân burası. Hatta jazz müzik yemek bile kaldıracak bir müzik türüdür. Ancak üniversite öğrencilerinden de müşterilerimiz var. Jazz seven genç arkadaşlarımız da oluyor ve çok şey öğreniyoruz onlardan da.

F.U: En yakın jazz konseri ne zaman olacak ve hangi grupla?
A.C:
15 Aralık Salı günü Jazz etkinliğimiz var. Cahit Kutrafalı, Tolga Erzurumlu ve Uğur Güçlü üçlüsü Gospel’de jazz çalacaklar.

F.U: Başka plan ve projeniz var mı?
A.C:
Another Trio ile yine birlikte olacağız her zaman. Belli günlerde onlar da çalacaklar. Sponsorlu planladığım birkaç organizasyonumuz var. Cahit, Tolga ve Uğur ile de konserler devam edecek.

F.U: Son olarak söylemek istediklerin nelerdir?
A.C:
Biz bu barı açarken hep bu mekânın bir kültür merkezi olması hayalini kurdum. Jazz kültürünü Kıbrıs’ta yaşatan bir mekân olsun istedim. Ve mekânımı bu anlamda kullanmak isteyen insanları da hiç geri çevirmedim. Mesela burada dizi çekimi oldu, hiçbir ücret talep etmedim. 2-3 hafta gündüz kullandılar mekânımızı. Sadece burada değil başka yerlerde yapılacak jazz etkinliklerinin reklam ya da duyurusunu da bizim mekânımızdan yapabilirler. Afiş asabilirler. Şiir dinletileri, edebiyat sohbetlerinin, film gösterilerinin yapılacağı bir merkez olsun istiyorum. Tüm çabam bundan ibaret.

Bu haber toplam 6058 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 241. Sayısı

Adres Kıbrıs 241. Sayısı