1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “İyi” Kürtler – “Kötü” Kürtler
“İyi” Kürtler – “Kötü” Kürtler

“İyi” Kürtler – “Kötü” Kürtler

“İyi” Kürtler – “Kötü” Kürtler

A+A-

 

Kürt meselesine AKP’nin yaklaşımı hakkında bazı tespitler

Nikos Moudouros (i)
nikosmoudouros@gmail.com

«Fatih Paşa Camii'ni yakanlar benim inançlı, imanlı o Kürt kardeşlerimi istismar edenler bunun bedelini ödemeye başladılar ve ödeyecekler».(ii)  Diyarbakır’daki tarihi camide çıkan yangından PKK’yı suçlayan Erdoğan 17 Aralık 2015’te bunları söylüyordu. Erdoğan’ın dini “imalarının” ötesinde, bu somut sözler Kürt meselesiyle ilgili olarak Türk devletinin yeni tavrını kısmen ifşa etmekteydi. Görüşme sürecinin çökmesinin ardından, ülke hükümeti ve Cumhurbaşkanı sorunun geleceği hakkında farklı bir yaklaşım içerisine girdiler. Bu yaklaşım ana hatlarıyla iki eksen üzerinde geliştirilmektedir: Birincisi güneydoğu Anadolu’nun Kürt kentlerinde ve kasabalarında PKK’ya sert bir biçimde karşı koymaktır. Son zamanlarda PKK’nın geliştirdiği yerel yönetim biçimlerinin bütünsel reddi hedeflenmektedir.  İkincisi de sorunun halledilmesine yönelik diyaloğa dâhil olabilecek yeni Kürt unsurların öne çıkarılmasıdır.   AKP’nin müttefik olarak gördüğü güçlerin temel ortak özelliği İslamcı Kürt örgütler ve partiler olmalarıdır. PKK’yı dışlayarak, Kürt sorunu hakkında müzakereler yapma arzusunun ne kadar gerçekçi olduğundan bağımsız olarak, AKP’nin bu somut hareketi daha ciddi bir biçimde incelenmeye değerdir. Bu hareket içerisinde tüm Türkiye’nin ideolojik olarak dönüştürülmesiyle ilgili olarak siyasi İslam’ın en derin arayışları kendilerini göstermektedir. 

“Kürt sorunu”ndan “Kürtlerin sorunları”na

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hükümete gelmesinin ilk aşamalarında, Kürt sorununda yeni bir yaklaşımı belirlemeye uğraştığı ve bazı durumlarda bunu başardığı da görüldü. AKP kuruluşundan itibaren, sadece Kemalist yapıya kıyasla değil, Türkiye’nin daha önceki İslamcı partilerine de kıyasla farklılıkları olduğu görünümünü sundu. Siyasi manifestosunda “Kürt sorunu”nun varlığını tanıdı ve güneydoğu bölgelerinde nüfusun yaşam düzeyinin ve yurttaş haklarının iyileştirilmesi aracılığıyla çözüm çerçevesini koydu.  Aynı programda Türkiye’deki kültürel farklılıkların ulusal birlik karşısında bir “tehdit” değil, bir “zenginlik” olduğunu tanıdı. 2002’den 2006’ya kadar AKP ülkenin AB perspektifine ağırlık verdi ve bu da Kürtlerin bazı siyasal ve kültürel haklarının sağlanmasına yardımcı oldu.  Hükümetin bir grup PKK üyesine Türkiye’ye dönüş izni verip, “Kürt Açılımı” adı altında bir reform paketini açıkladığı 2008-2009 döneminde bu süreç doruğuna ulaştı.

Ancak gerillaların kendilerini karşılayan on binlerce kürdün omuzlarında, “muzafferane” bir şekilde karakteristik üniformalarıyla Türkiye’ye gelişlerinin görüntüsü sonuçta bir dönüm noktası oldu. Tepkiler o kadar sertti ki, AKP yaklaşımında değişikliğe gitti. Retorik düzeyde, Erdoğan daha siyasi İslam mirasını hatırlatmaya başlayan başka bir çerçeve koydu. Örneğin “Türkiye’de Kürt sorunu değil, Kürt yurttaşlarımın karşı karşıya oldukları sorunlar var” demeye başladı. Bu noktadan sonra, “Kürt açılımı”na yönelik her atfa son verildi ve bunun yerini “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” başlığıyla yeni bir önlemler paketi aldı. “Kürt açılımı”ndan “Milli Birlik ve Kardeşlik” kavramına geçiş sadece siyasi söylemde basit bir değişiklik değil, ideolojik yaklaşımın özündeki değişiklikti. “Kürt sorunu”nun varlığının tanınmasının yerine, toplumun birliğinin “ortak kültürel değerler”le, yani İslami değerlerle sağlanabileceği anlayışı aşamalı bir şekilde koyuldu.

AKP’nin sözü edilen bu projesinde “milli birlik ve kardeşlik”ten söz edilirken, bu kavram daha önceki yüzyıllarda Batı’da hâkim olan “ulus” anlamında değil, birliğin dini-İslami boyutunu vurgulayan bir içerikle kullanılmaktadır. Türkiye’nin İslamcı partilerinin Kürt sorunuyla ilgili geleneksel çizgisi de bu noktada kendisini göstermektedir. Tarihsel olarak, siyasi İslam, sorunun varlığının İslamcılar ve Kürtler arasında “sessiz bir ittifak”ın perspektiflerini yarattığı anlayışındaydı. Bu anlayışa göre, toplumun iki kesimi devletin kurucu ideolojisi karşısında muhalif konumda bulunuyordu. İslami hareketin ideolojik temelinde yatan anlayışa göre, Türkler ve Kürtler çağdaş milliyetçilik illetine yakalanmadan Osmanlı hâkimiyeti altında armonik bir biçimde yaşıyorlardı. İslamcı kesime göre: Kürt sorunun doğmasına ve dolayısıyla Müslüman toplumun bölünme tehlikesine yol açan temel neden, -Batı’nın empoze ettiği- laiklik ve Kemalist milliyetçilikti. Milliyetçilik hastalığına karşı ilaç, Anadolu nüfusunun ortak İslami geleneklerinin öne çıkarılmasıydı.

Son yıllarda, AKP Kürt sorununun çözümünün temeli olarak tam da bunu, yani “İslami kardeşlik” görüşünün aktif hale getirilmesini dayanak almaktadır. Bu şekilde Yurttaş kimliği artık siyasal haklar ve yükümlülüklerle ilgili olmaktan ziyade, dini dayanışma çerçevesinde ele alınmaktadır. Ülke nüfusunun ilişkilerinin yapısal unsuru olarak “Müslümanların birliği” öne çıkarılmakta ve Kürt müttefikler “yaratmaya” çalışılmaktadır.

Kürtlerin “İnançlılar” ve “Uyumsuzlar” diye kategorilere ayrılması

Ancak bu noktada, AKP’nin politikasının yol açtığı kutuplaşma da dikkate alınmalıdır. “Müslümanların birlik ve kardeşliği” statik bir kavram değildir. Bilakis AKP’nin politikasını meşrulaştıracak bir ortamı, koşulları oluşturmayı arzulayan, kendi anlayışını dayatmayı hedefleyen dinamik bir kavramdır. Dolayısıyla bu “üst kimliğin” ulusal anlaşmazlıkları aşma özelliğinin sınırları vardır. AKP Kürt nüfusun ideolojik haritasını çıkarırken, “iyi” Kürtler ve “kötü” Kürtler, yani yeni ulusal kimliğin çerçevesine girenler ve buna uyum göstermeyenler şeklinde bir ayrım doğmaktadır. Bu ikilemde, AKP PKK’yı “uyumsuzlar”, yani otantik Müslüman topluma “yabancı” unsurlar kategorisine koymaktadır.

15 Ekim 2015’te Star gazetesinde yayınlanan köşe yazısında İslamcı aydın Ahmet Taşgetiren AKP’nin ideolojik vizyonunda “kötü” Kürtlerin varlığından çok karakteristik bir biçimde söz ediyordu: “Kürtler, PKK eliyle, onun siyasi yansıması olan ve son durakta HDP ismini alan yapılanma eliyle, dünün Marksist - Leninist hareketinin taşıyıcı bedeni haline getirilmek isteniyor. Hani, bir başkasının spermini rahmine koyup bir başkası için bebek dünyaya getiren “taşıyıcı anne”ler gibi. Kürtler, PKK operatörüyle bünyelerine Marksizm - Leninizm spermi yüklenen varlıklara dönüştürülmek isteniyor. Ya da İslam coğrafyasındaki İslami yükselişi “Tehdit” olarak gören uluslararası odakların geliştirmeye çalıştığı “Laik gurkalar” misyonunun ön cephe askerleri haline getirilmek...”  (iii) Kürtlerin “Batılı-yabancı” ideolojilerle aşılanması “tehlikesi” Kürt sorununda yeni muhatapların, yani bir yandan “Müslüman birlik” ağı içerisinde yer alacak, ama diğer yandan da güneydoğu Anadolu’da PKK’nın hegemonyasına karşı çıkacak yeni faktörlerin bulunması gereksinimini yaratmaktadır.

Bir siyasal soruna dinsel yaklaşımın boşlukları

Türkiye’de yaşanan son olayların da gösterdiği gibi, Kürt sorununun çözümünün zemini olarak “Müslümanların birliği” kavramının aktif hale getirilmesi bu aşamada krizlere yol açmaktadır. Bu kavram, Kemalist milliyetçilik ve Kürt varlığının tanınmaması sorunlarını aşabileceği izlenimini vermektedir. Ancak Kürtlerin gerçek siyasal taleplerinin varlığını küçümsediğinden, derinlerde aynı derecede kutuplaştıran yeni kategorileştirmelere yol açmaktadır. Türkiye’de yeni bir kolektif kimliğin inşa unsuru olarak dinin kullanılmasının “farklı ötekiler” yaratan dinamik bir süreç olduğu görüldü. Dolayısıyla bugünkü gibi kriz dönemlerinde, Türkiye’nin ulusal kimliğinin Kürt sorunuyla ilgili olarak İslamlaştırılması üç temel sorunu gözler önüne sermektedir: Birincisi, yurttaş kimliğinin ve bundan kaynaklanan hakların güvence altına alınmasında devletin sorumluluklarının bilinçli bir şekilde ortadan kaldırılmasıyla ilgilidir. İkincisi, devletin yeni kimliğinin içeriğini kabul edenler ve kabul etmeyenler diye yeni ayrım hatlarının oluşmasıdır. Üçüncüsü ve en kritik olanı ise, Kürt sorununda diyaloğun yeniden başlaması konusunda ortaya çıkan ciddi boşluktur. Kürtlerin temsili konusunda PKK’nın ve Öcalan’ın dışlanması çabası en azından bugünkü koşullarda gerçekten havada kalmaktadır.

 

-----------------------------

(i) PhD Turkish and Middle Eastern Studies
(ii) http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151217_erdogan_cizre_silopi
(iii) http://haber.star.com.tr/yazar/yoldaslar-moldaslar/yazi-1062844

 

Bu haber toplam 7036 defa okunmuştur
Gaile 377. Sayısı

Gaile 377. Sayısı