1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. İlk Aday Erhürman
Tacan Reynar

Tacan Reynar

İlk Aday Erhürman

A+A-

Cumhuriyetçi Türk Partisi daha önce de birçok kişi tarafından beklendiği gibi Sn.Tufan Erhürman’ı 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi için aday gösterdiğini açıkladı. Şu ana kadar seçimde aday olacağını beyan eden tek aday da Sn.Erhürman. Sn.Akıncı’nın da ilerki günlerde adaylığını açıklayacağını düşündüğümüzde  ikinci tura kalma ihtimali olan soldan iki adayın yer aldığı bir seçim yaşayacağız.

Tam da etrafımız artık ayan beyan ve hiçbir izahı olmayacak derecede insansız ve insafsız silahlarla çevriliyken.

Her iki adayın da İHA ve SİHA’larla ilgili yaptığı açıklamalar bu adada barış isteyen ve askersiz bir adayı tahayyül eden insanlarda elbette bir takım soru işaretlerine yol açtı. Ülkemizin etrafı savaş çığırtkanlığıyla kuşatılmışken her nereden askeri bir hamle gelirse gelsin bunun karşısında durmak, ses vermek, barışa giden yolda önemli bir sorumluluktur.

Son zamanlarda bazı kesimler tarafından, siyasette dik durmanın, ses vermenin, karşı gelmenin bilinçli bir biçimde aşağılanmasına, küçümsenmesine tanık oluyoruz. Oysa ki en fazla ses yükseltmenin zamanının şimdi olduğunu gösteren çok önemli iki gelişme ile karşı karşıyayız. Birincisi Geçitkale Havaalanı’nın askeri bir tesis haline, ikincisi de İskele Boğazı’ndaki kapalı bölgenin askeri liman haline getirilmesi, orada yeni bir tesis kurulma kararının alınmasıdır. Bizler vicdani ret haktır, gençler göç yollarında yitmesin, askersiz ve sınırsız Birleşik Kıbrıs hedeflerken…

Askerileşme yakın zamanda hiç bu kadar yoğun yaşanmamıştı.

Ve bu toplumdan gizli hangi işler çevriliyor? Ne oluyor sahiden bilen var mı?

***

Sn.Erhürman adaylığını açıklarken en fazla “kavga için değil, çözüm için ve barış için geliyoruz” yönündeki beyanı ile dikkat çekti. Bu ifade, hem yakın zamanda Sn.Akıncı’nın Türkiye’deki bazı kesimlerle yaşadığı gerilime atıf yapıyor, hem de bundan sonra Sn. Erhürman’ın seçilmesi halinde Türkiye ile ilişkileri nasıl yürüteceğine dair ipuçları veriyor. Bu söylemi sadece Sn.Erhürman değil, CTP içinden yetkili başka kişilerin yaptığı açıklamalarda veya yazılarda da okuyoruz.  Örneğin Sn.Kutlay Erk Yenidüzen’deki  “CTP Kendi Adayı ile Cumhurbaşkanı Seçiminde…” başlıklı yazısında “Akıncı’nın TC’ye karşı Kıbrıslı Türkleri özne kabul eden duruşu seçmenin takdir ettiği ve desteklediği bir tavırdır ancak bunun abartılmasının da bumerang etkisi yapacağı mutlaktır” diyor ve yazının sonuna doğru da ekliyor “Seçmenin Erhürman’da yoklayıp görmek isteyeceği bir önemli konu da TC’ye karşı Kıbrıslı Türkleri özne kabul eden tarzının niteliğidir. TC ile kavga etmemek gerek ama seçmen farkındadır ki TC Akıncı ile kavga ediyor; kavga etmek ile susmak arasında da önemli bir ayar alanı var.”

Maalesef Türkiye şu anda aklı selim bir iç politikadan çok uzakta, seçilmişleri atanmışlar kayyumlarla görevden alıyor, uluslararası iletişimde diplomatik kurallara ve söylemlere dikkat edilmiyor, insan haklarının halen otokrat bir biçimde ezildiği bir yapılanma var ve demokrasi veya hukuk devleti gibi kavramların artık sadece yazılı metinlerde kaldığı bir liderlikle veya iktidar yapısıyla yönetiliyor. 2023’e Türkiye tam da bu eksende giriyor, kurulduğu günden bugüne kadar büyüyen bir ekonomi, dünyanın en büyük askeri güçlerinden biri olarak ancak insan odaklı olmayan otokrat bir iktidar yapısıyla.   

Ve bu iktidar şu anda Kıbrıs’ın kuzeyine,  tırnak içindeki “hükümetlerin” izniyle, bizim ülkemize daha fazla askeri yığınak yapıyor, hem de İHA ve SİHA’larıyla, hem de garantörü olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı kullanmak için. Ya da bizim bilmediğimiz başka planlar veya projeler var. Kendi ülkemizde bizim bilmediğimiz!

Çünkü kendi ülkemizde özne değiliz.

Gerçi önemli olan cümleyi tek başına yazabilmek. Özne olup eylem yapamıyorsanız, edilgen, buyurgan bir özneliğin önemi de olmuyor. Düşünün kendi ülkemizde solda siyaset yaptığı iddiasındaki herkes özne olmamız gerektiğini söylüyor, yazıyor. Kör kör parmağım gözüne! Ortada siyaseten bir alt-edilmişlik, sesi kısılmışlık ve bunun sonucunda da gönüllü bir susa-durmalık olmasa, kültürel olarak da bu kadar büyük bir toplumsal çürüme veya başkalaşım yaşar mıydık?

Şu anki siyasetin topyekün toplumdan koptuğuna ve kendine ayrı bir tahayyül ve bunun da dayandığı bir tehlikeli temayül alanı yarattığına inanıyorum.  Yaşanan insan hakları ihlalleri iktidarda kim olduğuna bakılmaksızın devam etti ve ediyor. Hukuksuz sınır dışı kararlarından tutun da, bir türlü sivilleşemeyen ve sivilleşmesi için de hiçbir derdin artık olmadığı polis teşkilatının durumu, sivil kişiler tarafından atanmayan kişilerin yaptığı adli soruşturmalar, ayrımcılığın dik alasının yapıldığı vatandaşlık süreçleri, unutulan ve hasır altı edilen o kadar ihmal, hepsi ne olduysa unutuluyor. Bunları gündemde tutması gereken, düzeltilmesi, ortadan kaldırılması ve tüm bunlar için mücadele etmesi gereken iktidara gelenler ise neler yapıyor?

***

Salonlarda değil de, hatta fanuslardan çıkıp,

Bu kadar çok büyük büyük kalabalık olduk ya, onların ortasına gidip duracaksın. Sağından kim geçmiş, solundan kim tutmuş, başının üzerinden kimler uçuyor, ayaklarının bastığı toprak kimin artık, diye soracaksın. Ama öyle sessiz salonlarda, temaşa içinde değil, dayanılmaz bir gürültünün ortasına atacaksın kendini, yoklayacaksın, cebinde hangi kimlik kartları var, mesela senden kim kaldı geriye, artık kimsin diye. Burada sürdürmen gereken bir kavga mıdır, yoksa ondan da vazgeçtiysek eğer  gelecek nesillere haber uçuracaksın, bir bakarsın vazgeç derler, hep birlikte vazgeçeriz.

Biter.

Yoksa aklı selim kelimeler önemli elbette de kavga etmeden ne kimliğimiz kalıyor geride, ne ben ne de sen. Çünkü sağaltılan bir dil, bir dil değildir artık, söyleyecek bir şeyi kalmaz, söylese de ne fayda artık, geriye… Önemli olan en fazla yok olduğumuz zamanda omuz omuza durup özneyi, yüklemi, eylemi, tüm cümleyi beraber yazmak.

Yukarıda değindim, Türkiye’deki bu iktidar kendisiyle de “ayarlı” iletişim kurmayı becerebilen bir muhatap bekliyor. İşte 2020 Cumhurbaşkanlığı seçiminde biz o kişiyi seçeceğiz, ya da seçmeyeceğiz.

Sn.Akıncı’nın edebiyat sevip sevmediğini bilmiyorum ama Sn.Erhürman beni tanıdığı için bu yazdıklarımı makul ölçüde değerlendirecektir elbet. Çünkü aslında kendisi de biliyor, “yozlaşma” ile “yüzleşme”zsek bu adada “yazış-a-ma”yacağız.

 

 Not: “Yozlaşma”, “Yüzleşme” ve “Yazışma”, Tufan Erhürman tarafından yazılan ve Işık Kitabevi tarafından yayınlanan romanlarıdır.

Bu yazı toplam 3792 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar