1. YAZARLAR

  2. Sinan Dirlik

  3. İkiyüzlülük sadece alafranga bir eğilim değil…
Sinan Dirlik

Sinan Dirlik

İkiyüzlülük sadece alafranga bir eğilim değil…

A+A-

Akıl almaz bir vahşet sarmalına düşen Mısır’dan akan görüntüler insanın kanını donduracak cinsten. Adeviyye Meydanında halkın üzerine ateş açan Faşist Sisi Cuntası, sayısını muhtemelen hiçbir zaman net olarak bilemeyeceğimiz insanı katletti.

AKP ve yandaşları, Mısır’da katledilenlerin siyasi kökenini vurgulamak konusunda çok hassas olsalar da bizim için tek bir ayrım var: Darbeyle halkın başına çökmüş Faşist bir Cunta ve onun vahşice katlettiği “insanlar”! Sisi Faşizminin ne gerçekleştirdiği darbe ile ne de katliamlarıyla ilgili hiçbir “ama” kabul edilemez.
Vaktiyle Irak’ta pozisyon alma konusunda hata yapıldığını düşünenler, Suriye’den Libya’ya uzanan Arap Hilalinde üstlendikleri kan taşeronluğunun ideolojik ve ahlâki gerekçelerini oluşturma telaşıyla hareket ediyorlar fakat boşuna… Ne yazık ki Suriye ve Mısır’da insanların boğulmakta olduğu kan, Türkiye’nin üzerine fazlasıyla sıçramış durumda.

Mısır’ın “Türkiye iç işlerimize karışma konusunda haddini aşıyor” uyarısının ardından Batı’nın soğuk ve temkinli duruşunu sert biçimde eleştiren Erdoğan’ın “Suriye’ye müdahale söz konusu olduğunda iç işlerine karışma denmiyor da  Mısır söz konusu olunca mı iç işlerine karışılmış oluyor?” serzenişi durumun vehametini açıkça ortaya koyuyor. Başbakan Ortadoğu hinterlandında yaşanan her şeyin artık Türkiye’nin adeta iç meselesi halinde görüldüğünü vurgulamaktan kaçınmıyor.

Burada tuhaf olan şu ki, Mısır’da yaşananlar konusunda Batı’yı, özellikle de ABD’yi ve onun Ortadoğu’daki uzantısı kabul edilen İsrail’i suçlayan Erdoğan;  Ortadoğu’da “Arap Baharı” olarak pazarlanan sürecin en başından itibaren zaten Batı ve ABD ile “stratejik ortaklık” yapmış, Türkiye’nin bu “şişen egosundan” rahatsızlık duyan İsrail ile bu nedenle sürtüşmüştü.

Batı’nın ve ABD’nin Arap Baharının “kanlı mı kansız mı” olacağıyla değil çıkarlarına uygun biçimde sonuçlanmasıyla ilgilendiği bu süreçte AKP liderliğinin “stratejik ortaklarına” sitem etmesi anlamsız. Zira Ortadoğu’yu ticari çıkarları açısından yakın, kültürel olarak uzak kabul eden Batı için kan ve şiddet İslam coğrafyasının olağan fonunu oluşturuyor.

Herhangi bir Arap kentinde yaşanan ölümlerin Batı açısından haber değeri yok. Bunu Batı’nın ikiyüzlülüğüne bağlamak ve Batı’da hiçbir duygusal karşılığı olmayan tepkiler geliştirmek ise ancak ve sadece iç kamuoyu açısından anlam taşıyabilir. Nitekim Erdoğan da bunu yapıyor.
Kimsenin kendisine “Libya’da Kaddafi’yi devirmek için ya da Suriye’nin istikrarsızlaştırılması sürecinde Batı ile kolkola girerken Batı’nın ikiyüzlülüğünü bilmiyor muydun?” sorusunu yöneltmeyeceğinden emin Erdoğan…

Mısır’ın tek farkı bu kez darbeyi bizzat kendi ordusunun yapmış olması ve bunun Erdoğan’a göre yanlış kişilere karşı yapılmış olması. Yoksa Batı, muhalif güçlere para ve silah yardımının, darbelerin sökmediği durumlarda gerekirse doğrudan işgal yöntemine başvurmaktan çekinmeksizin beğenmediği iktidarları devirme geleneğine zaten sahip.

Önümüzdeki günlerde Lübnan’ı da saracağının işaretlerini veren ateş, Ortadoğu’da hayli heyecanlı ve rol çalma eğilimindeki Türkiye’yi de alışılmadık biçimde görünürleştiği bir ortamda yakalayabilir. Zira dışarıya fazla odaklanmış olan Türkiye aslında kendi içerisinde bir dehşet dengesinin üzerinde oturduğunu unutmuş gibi davranıyor. Ortadoğu’da ateşi körükleyen tüm etnik ve mezhepsel unsurlar ve sorunlar Türkiye’de de fazlasıyla mevcut. Bu haliyle Türkiye, büyük bir yangının etrafında dolaşıp duran mazot tankerine benziyor. Sürücümüz cesur ve kendine çok güveniyor ama daha düne kadar cesaretleri ve özgüvenleri ile bilinen Ortadoğu liderlerinin durumu ortada…

Türkiye’yi önemli bir stratejik ortak olarak gören Batı için bu ortaklık, ortağın kendisini fazla eşitlemeye kalkışmaması kaydıyla ufak tefek pürüzlerini sineye çekmeyi gerektiriyor. Nitekim 1950’lerden itibaren çok sayıda iç karışıklık, darbe, muhtıra görmüş, hatta başbakanı dahil olmak üzere çok sayıda insanını asmış bir Türkiye, tıpkı Arap diktatörlükleriyle ilişkilerde olduğu gibi Batıyı stratejik ortaklıktan caydırmadı. Batı, ikili anlaşmalara sadakat vurgusunu yapan kişinin üniformalı mı sivil mi, dindar mı laik mi olduğuna takılmayacak kadar pragmatik bir anlayışa sahip çünkü…

Eğer ikiyüzlülük ve çifte standart arayacaksak bu karakteristiği zaten yakından bildiğimiz Batı ile sınırlı tutmak yetersiz olur. Biraz da bir yandan her alanda Batı ile işbirliği yapıp, iç politikada Batı karşıtlığını yükselten siyasetin ikiyüzlülüğü üzerine de konuşmak gerek. Tabii dünyanın her yerine özgürlük götürme iddiasındakilerin, kendi ülkelerinde konuşanları susturmaya çalıştıkları bir ortamda konuşmak da öyle pek kolay değil artık…

Unutmamak gerek, ikiyüzlülük sadece alafranga bir eğilim değil…

Bu yazı toplam 2200 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar