1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. İkisi şimdilik dindi, biri patladı
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

İkisi şimdilik dindi, biri patladı

A+A-

 

Su konusuna oldukça heyecanlı geçen bir haftanın ardından şu an için bu konuda ‘dingin’ bir şekilde giriyoruz yeni haftaya…

Kim ne derse desin, CTP’nin ortaya çıkan sonuçta belki süreci yönetmekle ilgili tartışmalar olsa da verimli ve etkin gücünü teslim etmek gerekir. CTP’nin ortağı UBP, önceden teslimiyetçi tavrını “ama ne oldu ki, ne değişti ki!” gibi yumuşatmaya ve CTP’nin sonuçtaki rolünü küçültmeye çalışsa da bu tavrının geçerlilik kazanacağını sanmıyorum.

“Tartışılamaz, bir şey talep edilemez, ne verilirse kabulümüzdür, başımızın tacıdır, ne alınırsa da helâl haktır” gibi bir mantıkla siyaseti götürmeye çalışanlar için ders verici bazı çıkarımların elde edilebileceği bir süreç yaşandı geçtiğimiz su sürecinde…

“Ama ne elde ettik ki!” gibi düşünceler ve sorular için de ortaya çıkan su taslağının maddelerini tek tek, sindire sindire okumakta yarar var. “Ama çok iyi bir taslak mı oldu?” derseniz ben de olmadığını söyleyebilirim ancak sizi ayağınızdan çeken bir ortakla başarabileceğinizin en iyisi olduğunu da söyleyebilirim.

Bundan sonra artık uygulama sürecinde avantajların ve dezavantajların daha rahat bir şekilde görüleceğini de hatırlatarak geçmişte ihmal edildiğinin farkında olarak bundan sonraki süreci gerektiği gibi yönetebilmeyi şimdiden programlamalıyız diye düşünüyorum.

***

Bugün Şubat maaşlarının ödeneceği gündü… Maliye Bakanlığı’nın Cuma günkü açıklamasına göre şimdi maaşların ödenmiş olması gerekiyor. Ne kadarının öz kaynaklar, ne kadarının su krizinin aşılmasından sonra aktarılan kaynak (eğer aktarılmışsa) olduğunu bilmiyorum ama haftaya Şubat maaşı tartışmalarını da aşmış şekilde giriyoruz.

Peki maaş tartışmaları ne zaman biter? Elbette planlanmış, üretimi artırılmış, belirsizliği giderilmiş bir ekonomi olmadan bu tartışmaların bitmesi mümkün değil. Bu tartışmaların bitmesi veya daha aza indirilmesi sadece Maliye Bakanlığı’na bağlı bir süreç değil. Maliye Bakanlığı bütçenin gelir-gider dengesini sağlar, yani gelirleri en iyi ve adil bir şekilde toplamayı planlar, topladığı paraları da yine adil ve dengeli bir şekilde dağıtmayı örgütler. Bakanlık’tan beklenen ekonomi planlaması aslında Ekonomi Bakanlığı’na aittir. Kendini ne kadar unutturmaya çalışsa da Ekonomi Bakanlığı’nın planlamaları, ekonomideki politikaları sonucu ortaya çıkacak olumlu sonuçtan kaynaklı getirileri de o zaman Maliye Bakanlığı alıp bütçe açıklarını kapar, kalan parayı da yine dengeli bir şekilde kamuya ve özel sektöre aktarır. Yatırımlar Bakanlar Kurulu’nun uhdesindedir. Bunları yazarken güzel bir tablonun ortaya çıktığını farkettim ama ne yazık ki şimdilik bizden uzak bir durum gibi geliyor.

***

Kötü bir olaydı geçtiğimiz haftanın sonunda ortaya çıkan yasa dışı kürtaj olayı… Bu hafta da bu olayın daha büyük ve uluslararası sonuçları ortaya çıkacak gibi görünüyor. Kürtajın yasal boyutları tartışıladursun, ‘daha çok para kazanmak’ için yasal boyutları zorlamanın insanı insan olmaktan çıkaran sonuçlarını görüyoruz ne yazık ki!.. “Bu konudaki araştırma nereye kadar gider, Mahkemenin sonucu ne olur, doktora ve sisteme olan güven ne kadar daha yara alır”ın dışında insani değerlerimizin ne kadar yıprandığını da yeniden masaya yatırmak gerekir. Yaşadığımız travmalardan sonra toplumumuzu yeniden biçimlendirmek de gerekebilir.

 

------------------------------------------------------------------------

Genç filmcilerimiz ve aranan destek…

Kıbrıslıtürk sinemacılarımızın kısa filmlerini izledik önceki gün… İstanbul Bağımsız Film kapsamında Kıbrıs’a da taşınan etkinlikte Sidestreets, filmcilerimizin üç filmini de gösteri programına aldı; Doğuş Özokutan ve Vasvi Çiftçioğlu çiftinin “Olağan Denemeler”i (Kıbrıs, 2015), Elvan Levent’in “Tanık” (Kıbrıs, 2015) filmi ve Yetin Arslan’ın “We Live in İngiltere” (İngiltere, 2009) isimli belgesel kısa filmi birbirinden farklı güzel seçkilerdi. ‘Olağan Denemeler’de, bir kadının iç hesaplaşmasından geri dönerken filmde çarpıcı son, ‘Tanık’ta 63-74 döneminde Kıbrıs’ta ‘kayıplar’ gerçeği ve yüzleşme çarpıcı bir şekilde işlenmiş. ‘We live in İngiltere’ ise adına da ‘cuk’ diye yansıyan Kıbrıslı Türklerin İngiltere’de kültür çatışmasını, iki kültür arasında kalmışlıklarını Yeşilada ailesi kapsamında ele alıyor… Benim için Yeşilada ailesiyle akraba ilişkisi içinde olmak filmden ayrı bir tat almamı ve farklı bir iç çatışması yaşamamı da beraberinde getirdi. Sonuçta genç filmcilerimiz güzel işlere imza atıyorlar, dünyada imkânlarınca da ilerliyorlar ama bu gibi işler iyice de bir maddi destek istiyor. Sanata, filme ve dayanışmaya meraklı iş insanlarımıza görev düşüyor.

---------------------------------------------------------------------------

BANA GÖRE
 

“Ben sizden üstünüm!”

Henüz alışamadım, alışmaya da niyetim yok. Makam arabalarının trafiği durdurmaları ve özellikle askeri makamların atanmışlıkla aldıkları rütbelerini halka bu yöntemlerle göstermeye çalışmaları oldukça rahatsız ediyor benim gibi çoğu insanı da… Bir-iki gün önce de ülkemizdeki en yüksek rütbeli komutanlardan birinin trafik ışıklarında trafiği durdurması, ışıkları darmadağın etmesi, geçip gitmesi ‘saygısızlık’ kategorisinde değerlendirilebilir. Demokratik bir ülkede yaşamadığımızı hatırlamaya çalışarak “bunlar olağan şeyler” diye kendimi aldatmaya çalışıyorum ama beceremiyorum yine, yediremiyorum bana ve bize yapılanı… 

-----------------------------------------------------------

BİR SORU

Bu yılın trendi!

Son günlerde kundaklama moda oldu… Arabalar, işyerleri kundaklanıyor… Akla şu soru geliyor; Giyim modasında veya gençler arasında zamanın trendleri oluyor… Hesaplaşmalarda, alacak-verecek hikâyelerinde de duyuyoruz bazen; ‘Silahlar çekildi, topuğuna sıktı, bir şekilde karşı tarafa gözdağı verildi’ gibi… Acaba bu sektörde bu yılın trendi ‘kundaklama’ mı? 

---------------------------------------------------------------------

"Her güçlük, içinde aynı büyüklükte veya daha büyük bir faydanın tohumunu barındırır."
Napoleon Hill

Bu yazı toplam 1684 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar