1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. İki toplumdan “kayıp” yakınları, Kayıplar Komitesi’nden neler istedi, neler önerdiler? (5)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

İki toplumdan “kayıp” yakınları, Kayıplar Komitesi’nden neler istedi, neler önerdiler? (5)

A+A-

 “Birlikte Başarabiliriz” örgütünün bir araya getirdiği “kayıp” yakınları ile Kayıplar Komitesi toplantısında, “kayıp” yakınları çeşitli öneriler yaptı…

 

Geçtiğimiz Çarşamba günü (21 Şubat 2018) eski Fulbright ofisinde İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Kurbanları’nın örgütü “Birlikte Başarabiliriz” bir toplantı düzenleyerek, Kayıplar Komitesi yetkilileri ile “kayıp” yakınlarını bir araya getirmişti… Bu toplantıda “kayıp” yakınları, Kayıplar Komitesi’nden neler istedi, neler önerdiler? Bugünden itibaren iki toplumdan “kayıp” yakınlarının toplantıda neler söylemiş olduklarını yayımlıyoruz…

 

Mihalis Yangu Savva: “Annesi, babası, nenesi, dedesi hayatını kaybeden, tecavüze uğrayan bu kız şu anda 55 yaşında ve ailesini arıyor…”

“Kayıp yakınları arasındaki bu medeni diyaloğun görülmesini istiyorum insanlar tarafından… Biz burada çok medeni bir şekilde, çok güzel bir şekilde, ortak sorunumuzu tartışıyoruz, konuşuyoruz.
Bu konuların özellikleriyle ilgili konuşmak istiyorum… Ben araştırma yaparken, iki vakayla karşılaştım bu katillerle konuşurken…
Birincisi, biri bir tecavüzcüydü, katil değil. Siskilip (Akçiçek) vakasından bahsediyorum. Bir odada 12 yaşlarındaki bir kız çocuğu ve 14 kişi vardı. Hayatta kalan tek kişi bu adamdı… Üç kişi bu kıza tecavüz etmişti… Ve bu evin içerisinde kafaları kesildi, bunun yüzlerce tanığı var…
Nereye gömüldüklerini bilmiyoruz çünkü bu kişinin tutuklandığı ve Türkiye’ye gönderildiği söyleniyor. “İngiltere’ye gel, orada konuşalım” diyorum ama bilmiyorum, belki komite bunu kullanabilir.
Hristakis, Vasilya’dan sekiz yaşındaki bir bebeğin vakasıyla ilgili de çalışıyorum… Köylülerinden bir tanesi onları Masari’de tuzağa düşürdü, Türk komutan onları sivil oldukları için serbest bıraktı ve bir Kıbrıslıtürk asker onlara dedi ki “Burada bekleyin, ben size yardımcı olacağım…”
25 kişi gitti, geride kalan üç kişi (Hristakis, annesi ve babası) köylü arkadaşları tarafından öldürüldü. Şu anda hayatta olan çocukları küçüktü… Benim arkadaşlarım şu anda onlar… “Kızkardeşim bu kişilerin deniz kenarına gömüldüklerini söylüyor” diyor bir tanık. Tabii kızkardeşi hayatta değil şu anda… Bunlar çok spesifik şeyler, bunlar için komitenin daha yakınen çalışması lazım, bu kişilerle konuşmaları lazım, birlikte de gidebiliriz. Ya da politikacılarla gidebiliriz. Ki bu konuları kapatabilelim…
Annesi, babası, nenesi, dedesi hayatını kaybeden, tecavüze uğrayan bu kız şu anda 55 yaşında ve ailesini arıyor… İşte bu 14 kişiden tek hayatta kalan kendisi…
Vasilya’dan Panayotis bugün buraya kendisi gelemedi ama benden size şunu söylememi istedi, Vasilya’daki ailesinden hayatta kalan bir tek kendisi, hasta olduğu için bugün burada olamadı… Kendisi de artık çok yoruldu… Ve yardım istiyor… Medya bu konuda rol üstlenebilir, konuşmamıza yardımcı olabilir, belki Kıbrıslıtürk televizyonlarında, Kıbrıslırum televizyonlarında – yani birbirimizi öldürecek değiliz – medeni bir şekilde konuşacağız sadece…”

 

Leyla Kıralp: “Bu insanları birbirine öldürten neden neydi Kıbrıs’ta?”

“Bir kayıp yakını olarak bugün gene duygusal anlar yaşıyorum, her ne kadar da benim eşim, akrabalarım ve köylülerim üç yıl önce bulunmuş ve defnedilmiş olsalar bile, bugün hepinizle birlikte aynı acıları tekrar yaşıyorum. Ertan arkadaş “Bize bunları yaşatanlar” dedi… Aslında bunun arkasında kimler var, biz bunu hiç sorgulamıyoruz… Evet, birileri yakınlarımızı, akrabalarımızı alıp götürdüler… Fakat bu insanlara bu emri kim verdi? Kim yaptırdı? Esas sorgulanması gereken bence bu… Hep bu nedense gizli tutuluyor… “İşte Andreas yaptı”, “işte Mehmet yaptı”, “işte öteki yaptı…”
Fakat esas neyidi? Bu insanları birbirine öldürten neden neydi Kıbrıs’ta?
Hayvanlar beslenmek için birbirini öldürür, fakat insanlar birbirini ne diye öldürsün?
Bu beni çok çok tedirgin ediyor…
Çok sorular sorarım kendi kendime… Ve cevabını bulamıyorum.
Bir insan, öteki insanı ne diye öldürsün?
Demek ki bu insanı emir yahut da ne bileyim başka bir nedenden dolayı diğer insanı öldürtmeye iten nedenler vardır.
Biz acılarla büyüdük… Hatta acılarla doğduk… Acılarla büyüdük…
Yaşlandık… Ama bu acıları evlatlarımıza, torunlarımıza devretmeye hiç hakkımız yoktur… Bunun için hep birlikte, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak, hep birlikte, mutlaka bu ülkeye barışın gelmesi için birlikte çalışmamız gerekir.
Biz, acılarla beslendik… Ülkemiz Kıbrıs, gözyaşlarıyla sulandı. Barışın simgesi olan zeytin ağacı, kanlarla sulandı. Artık buna bir son demeli…
Ve hepimiz – ki biz çok etkili bir grubuz sanıyorum – hepimiz, hep birlikte bir an önce Kıbrıs’a barışın gelmesi için daha güçlü ve birlikte mücadele etmemiz gerekir.
Benim “kayıp” yakınlarım bulunmuştur, defnedilmiştir. Fakat bugün çok sevdiğim arkadaşım Topçuköylü Zühre, beş yıl önce vefat etmiştir. Onun babası da İsmail Balcı, Ocak 1964’te Fuat Gülali ve Ahmet Ali Osman ile birlikte üç kişi, arabalarından alınıp “kayıp” olmuşlardır ve hala bulunamamışlardır. Arkadaşım vefat etti, gitti… Toruncukları bugün dedelerini hatırlamıyorlar, her ne kadar annelerinden duydularsa bile…
Ben en çok arkadaşım için buradayım. Arkadaşımın babası İsmail Balcı bulunursa eğer, onun ruhu da huzura kavuşacağı için buradayım…
Bir de yanımda oturan köylüm ve arkadaşım Kemal Niyazi, çok duygusal oldu, konuşamıyor… Onun için rica etti ben konuşayım…
Yine 12 Mayıs 1964’te Tuzla’dan İskele’ye giderken 20 yaşında abisi Fuat Niyazi “kayıp” olmuştur. Ve hala bulunamamıştır.
Tabii buraya gelemeyen daha bir çok insan vardır bu şekilde “kayıp” ailesi olarak.
Bir de şuna dikkat ettiniz mi? Yöntem hep aynı… 74’te evden alıp katliam yapıyorlardı, 64’te de hep arabalardan, yoldan belden… Yani bunun da dikkatimizde olmasını isterim.
Bugünü düzenlediğiniz için de hepinize teşekkür ederim.”

Lütfi Güngeldi: “Ailemden 63 “kaybı” babam, dayım ve büyük dayımdan hiçbir ize rastlayamadık…”

“İsmim Lütfi Güngeldi… Burada bulunan herkese, gerek Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği yetkililerine, gerekse Kayıplar Komitesi’ne ayrı ayrı teşekkür ederiz ilgilendikleri için. 1963 yılında, 26 Aralık 1963, Hasan Hüsnü babam olarak, aynı anda dayım Şükrü Şevki, o da 63… Annemin kardeşi olur, dayım. Bir da büyük dayım, annemin dayısı olurdu, Osman Cevdet… Annem şu anda 95 yaşında… Hala daha bu “kayıplar”ımızın hiçbir izine rastlanmadı şu ana kadar. Ariyeten kendim, sizler nasıl mücadele verirsanız “kayıplar” üzerine, şahsen kendim ailem üzerinde tüm adayı dolaştım. Küçük Kaymaklı hududundaydılar, Büyük Kaymaklı’dan sarılıp alındılar. Büyük Kaymaklı’dan tut, bir çok yerde araştırma yaptım. Bir çok yere gönderdiler, hala daha tüm adayı adım adım gezerim her gün için…
İlk önce bana dediler ki Tseri köyünde 52 kişi var gömülü… Rumcam da çok farsi olduğu için Tseri köyüne gittim, onlarla bayağı karıştım, 52 kişinin yeri, gömülü olanların yerini gösterdiler. İsim olarak da var. Fakat bizimkiler orada çıkmadı… 80 kişi, 100 kişi olarak, hepsinin resmini da çekmiştim o gömü yerlerinin, mevcuttur bende… Bu köylerin hepsini gezdim. Tabii bizimkilerin isimleri yok. Saysam bir 15-16 köyde vardır bu gömülüler. Bizim tarafları da tabii gezdim. Hiçbir izlerine rastlamadık tabii bu üç “kayıp” şahsın da. Bütün güvenimiz sizler için, bizler için uğraştığınız için… Temennimiz inşallah bir sonuca ulaşırız…
Ama bu köyleri hakikaten gezdiğim zaman, çok üzüntülü kaçardım. Meğer bir çoğu aynı köyün insanıymış orada gömülüler. Fakat bizimkilere rastlayamadık. Şu anda hep oturulan köyler. Hiçbir şeye rastlayamadık. Hepinize teşekkür ederim.”

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1754 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar