1. YAZARLAR

  2. Gençler Yazıyor

  3. Hüseyin Bahca: BARIŞ İNSANLIK ADINA BARIŞ DİYEREK
Gençler Yazıyor

Gençler Yazıyor

Hüseyin Bahca: BARIŞ İNSANLIK ADINA BARIŞ DİYEREK

A+A-

Hüseyin BAHCA

Tarihler boyunca Akdeniz’in anahtarı olmuştur Kıbrıs. Yüzlerce yıllık resmi tarihlerin izlekleri ve anlatıları bize ilk olarak bu realiteyi öğretmiştir. Gerek, KKTC Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan Kıbrıs Tarihi isimli dersin; milliyetçilik tematiği altındaki müfredatında, gerekse Türkiye Cumhuriyetinden yıllarca gelen dayatma müfredatlar ile. Eğitim ki, bir toplumun gelişimini devlet nazarınca var eden en asli unsurdur. Bu müfredatların yanında bizlere başka neler öğretilmedi ki! Ezbere dayalı şu; bilimden ve kişisel gelişimden uzak, herhangi bir araştırmanın söz konusu olmadığı; insanı bir kalıp içerisinde istediği düzeye getiren sistem de…

Kıbrıs Türk halkı maalesef son on yıl içerisinde; ön yargıların tabu kralı olmuş vaziyettedir. Belki de daha fazladır bu süreç ve ben kişisel olarak farkına varamamışımdır. Halkın nazarında hep bir kötümserlik, karamsarlık ve umutsuzluk. Siyaset mekanizmasının yalanlar ve entrikalar üzerine kurulduğu temelini; vicdansal terazisine sindirmiş büyük bir çoğunluk. Seçimlerin idealleri ve projeleri hayata geçirmek için yapıldığı gerçekliliği unutulmuş. Ülke genelindeki tüm seçimler birer hesaplaşmaya dönüştürülmüş vaziyette.

Siyasal istikrarsızlığın temelinden dem vuruluyor. Sorunun temeli belli; siyasal karmaşa ve siyasi çözümsüzlük! Ve herkes haklı nazarında nazarınca... Fakat haklılık noktası ise birçok oluşum noktasında karşımıza; 1974 yılından sonra adanın kuzeyine sıkı temeller ile perçinlenen statu-quo’yu çıkarıyor...

1974 yılından sonra yaşadığımız topraklarda; savaş suçluları ellerini kollarını sallayarak yaşamlarını idame ettirmiştir. Kimisi statu-quo’nun kendilerine sağladığı avantajlarla zengin olurken; kimileri hızını alamamış ve ülke yönetimine kadar elini uzatmıştır. Ve bu suçlular hep milliyetçilik ayağına yatmıştır, halen bugün bile içimizdedirler. Her yalanın ve usulsüzlüğün arkasında kanlı elleri ile bayraklara sarılmaktadırlar. Hukuken yargılanmadıkları sürece de var olmaya devam edeceklerdir. Kuzey de ve Güney de – ne ironiktir ki bir parça toprağın bütünlüğünde - bir türlü yargılanamayan bu suçlular; yargılanmadıkları sürece barış inancına dair hep bir kambur olarak tarihin karalığında kalacaklardır. Çünkü bu ülke de yaşayan insanlık ile birlikte; bu ülkenin kuyularında ve ücralarında; halen sessiz-yankılar ve kıyamet çığlıkları yaşamlarını sürdürmektedir. Ve Kıbrıs halkları kanlı ve gayrı-resmi tarihi ile yüzleşmelidir. Ortak acılarını birlikte dindirmelidir…

Milliyetçilik ve faşizm; Kıbrıs’ta barış düşüncesine asla tahammül edememiştir.  Barış kavramını ve inancını güçsüz kılabilmek için var gücüyle çalışmıştır. Çalışmaya da devam etmektedir. Sağ cennahın bu uğurda ekmiş olduğu sinizm ve nihak tohumları; halen ülkenin çeşitli bölgelerinde yeşermekte ve sağ cennahın avantajı yönünden tomurcuklarını açmaktadır. Her köye yapılan bir anıt, okullara ve bazı sokaklara, caddelere verilen; militarist temalı ve duygu istismarlığından doğan; şehit ve kayıp isimleri; bu monopol idealizmin ve bir savaş enkazında yaşadığımızın en büyük kanıtıdır...

Yarım yüzyıla yakın bu ateş-kes çağında; dünyayı algılamaya başladığım günden beridir; Maraş gibi bir gerçekle yüzleşmekteyim. Lefkoşa’nın iki-yakalı varlığı ve yaşamını sürdürebilirliğe çalışması ise içimi yakan başka bir gerçektir. Larnaka da tanıştığım Elefteria’nın, Güzelyurt (Omorfo) anıları ise aklıma her geldiğinde; mikro-milliyetçilik düzeyinde kültürel-refleksiyon ile bir Akdeniz insanı olduğumu hatırlatır bana. Günümüzde; Akdeniz’e, Kan-deniz veya Al-deniz demek kanımca daha doğru olacaktır. Barışsızlığın ve savaşların ne olduğunu çok iyi bilen Akdenizliler, günümüzde insanlık-dışı suçlara ve katliamlara da sansürlenen(!) basın ve yayın anlayışına dair şahit olmaktadırlar…

Tarihin sayfalarında Akdeniz için bu kilit anahtarlığını taşıyan ada, günümüz konjonktüründe de maalesef; Türkiye’nin ve Orta Doğunun arka bahçesi ünvanını gururla taşımaktadır! Orta Doğu’da yaşanan bu can pazarından kaçan mülteciler için; liman derinliklerine uyandığımız gecelerden tutunda, şehirlerimizin gürültüsü ve renkleri içerisinde; Türkiye’den ve Orta Doğu’dan şehirlerimize yerleştiğini düşündüğümüz; franksiyon örgütü üyelerinin ve İslami-gerillalarının sinistik kurgusu ve karamsarlığı bile içsel dünyamıza endişeler katmaktadır. Paronayaksal düşünmemek maalesef elde değildir...

Evet, başta Orta Doğu olmak üzere; Türkiye’de kan gölüne dönmüş bir coğrafyadır. Gün geçmiyor ki; insana dair mutlu veya umutlu bir gelişme sağlansın. Aksine, insanlığa aykırı hangi insanlık-dışı uygulama var ise; sıcağı sıcağına yüreğimize işlemekte. Terör denilen kavram çok boyutlu; devlet ve örgütler bu karmaşıklıkta iç-içe! Ve son zamanlarda KKTC sınırları içerisinde yaratılan manipülatif algı ile de; bu insanlık-dışı hadiselerin her an ülkemizde yaşanabileceği düşüncesini doğuruyor ister istemez insanevladı. Bu düşüncelerin yanında ise; başta Kıbrıs’ta ve dünya’da barışın ne kadar gerekli olduğunu bir daha iyice kavrıyoruz!…

Biz Kıbrıs’ın aydın ve ilerici gençleri olarak; ülke düzeyindeki bu karamsarlığı yıkmaya; Kıbrıs’ta gerçekleşecek barış için söylenilecekleri korkmadan söylemeye; savaşın izleklerini taşıyan felçli topraklara hayat katmaya ve ayrılıkları sonlandırmaya; tarihimizi unutmadan, toprağımızın aydınlarının isimlerini; okullarımıza, sokaklarımıza ve caddelerimize vs… vs… vermeye; statu-quo’yu yıkmaya; savaş suçlularını adalet karşısına çıkarmaya; toprağımızdaki sessiz-yankıların ve kıyamet çığlıklarının acısını dindirmeye; her türlü milliyetçiliğe karşı; dil, din, ırk, mezhep ve renk ayırt etmeksizin mücadele vermeye; adamızın iki bölgesinde de; 1974 yılından sonra doğan kültürel akımları içselleştirerek; köklü kültürümüze katmaya; Kıbrıs’ımızı sınırlardan, asker-i üslerinden ve bölünmüşlükten arındırarak; Birleşik Kıbrıs temelinde her türlü insani sorunlara dair; barış kültürümüzle, barış içerisinde yaşanır kılmaya talibiz!

Bizler, barış istemekle yargılanan; mücadele emekçilerinin meydanlarda büyüyen çocuklarıyız. Evrenimizin yüzündeki yara izlerine; zeytin ve yasemin fidanları dikmek bize mirastır ve başlıca görevimizdir. Ömrümüzü törpülemek için yürüdüğümüz bu yıldız yolculuğunda; barış, insanlık adına barış diyerek!… 

 

Bu yazı toplam 2586 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar